ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ABD’nin başkenti Washington DC’de düzenlenen Atlantik Konseyi’nde ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Orta Doğu politikasına ve son gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu. Blinken, Gazze’de devam eden insani krize değinerek, “Gazze’de binlerce insan hayatını kaybetti, on binlercesi evsiz kaldı. Çatışma, çocukları, kadınları ve masum sivilleri en ağır şekilde etkiledi” ifadelerini kullandı. Blinken, uluslararası toplumun bu insani trajediye karşı ortak bir cevap vermesi gerektiğini aktardı.
Hamas’ın ateşkesi kabul ettiğine dair haberlere yönelik soruya cevap veren Blinken, anlaşmanın eşiğinde olduklarını belirterek, “Bu her an olabilir. Önümüzdeki saatlerde olabilir. Önümüzdeki günlerde olabilir” dedi.
Blinken, “Son haftalarda yürüttüğümüz çalışmalar, nihai bir ateşkese hiç olmadığı kadar yaklaştırdı. Ancak hala tarafların nihai onayı bekleniyor. Ateşkes sağlandığında, insani yardımların hızla bölgeye ulaştırılması için hazırlıklarımız tamamlanmış durumda” ifadelerini kullandı.
“İsrailliler ve Filistinliler için kalıcı güvenlik, ancak iki devletli çözümle mümkündür”
Gazze’nin geleceğine dair yatırımların ancak net bir siyasi ufuk sağlandığında mümkün olabileceğini söyleyen Blinken, “Filistin halkına inandırıcı bir gelecek sunulmazsa, mevcut krizden çıkışın uzun vadeli bir çözüm getirmesi mümkün olmayacak, İsrail, Filistin devletine giden ‘zamana bağlı, koşullara dayalı’ yolu kabul etmelidir” dedi.
İki devletli çözümün hem Filistinliler hem de İsrailliler için tek sürdürülebilir seçenek olduğunu belirten Blinken, İsrail’in Filistin halkına bağımsız bir devlet kurma fırsatı tanıması gerektiğini vurguladı. Blinken, bu hedefin barış ve güvenliğin anahtarı olduğunu belirterek, “İsrailliler ve Filistinliler için kalıcı güvenlik, ancak iki devletli çözümle mümkündür. Bu çözüm, Filistin halkının bağımsızlık hakkını tanırken, İsrail’in güvenlik kaygılarını da dikkate almalıdır” dedi.
“Filistin halkına bir gelecek sunulmadan, bölgesel entegrasyon ve barış girişimleri eksik kalacaktır”
Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki normalleşme çabalarına değinen Blinken, bu tür girişimlerin bölgedeki barış ve iş birliği için bir zemin oluşturabileceğini ifade ederek, ancak bu tür bir normalleşmenin Gazze’deki çatışmanın sona ermesi ve Filistin halkına bağımsızlık yolunda net bir yol sunulmasıyla mümkün olabileceğini vurguladı. Blinken, “Filistin halkına bir gelecek sunulmadan, bölgesel entegrasyon ve barış girişimleri eksik kalacaktır. Bu, sadece siyasi bir zorunluluk değil, aynı zamanda insani bir gerekliliktir” ifadelerini kullanarak, taraflara net taahhütlerde bulunma çağrısı yaptı.
“Siyasi bir çözüm olmadan, Gazze sürekli bir çatışma döngüsünün içine hapsolacaktır”
Hamas’ın Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünün, bölgedeki krizin derinleşmesinin ana nedenlerinden biri olduğunu iddia eden Blinken, askeri çözümlerin tek başına yeterli olmadığını söylerek, “Siyasi bir çözüm olmadan, Gazze sürekli bir çatışma döngüsünün içine hapsolacaktır” dedi.
Blinken, Gazze’nin yeniden inşası ve uzun vadeli istikrarı için uluslararası toplumun desteğinin kritik önem taşıdığını, ancak bu desteğin siyasi bir çerçeveye oturtulması gerektiğini ifade etti. Blinken, “Uluslararası toplum, Gazze’de yeniden inşa ve kalkınma projelerine destek vermeye hazır. Ancak bu yatırımlar, bölgede sürdürülebilir bir barışa yönelik inandırıcı bir yol olmadığı sürece anlamlı olmayacaktır” dedi.
Blinken, İsrail’in, Filistinlilere yönelik inandırıcı bir çözüm sunmasının, hem bölgesel hem de uluslararası iş birliği için bir ön koşul olduğunu belirterek, “İsrail, Filistinlilere siyasi bir ufuk sunarak, barış içinde bir arada yaşama şansını değerlendirmek zorunda. Bu, İsrail’in güvenliği için de kritik bir adımdır” dedi.
“Filistinliler ve İsrailliler, aynı topraklara kök salmış halklar”
Barış ve değişim için zorlu kararlar alınması gerektiğini ifade eden Blinken, “Filistinliler ve İsrailliler, aynı topraklara kök salmış halklar. Bu çatışmanın çözümü zor ama mümkün. Ancak bu, cesur liderlik ve iş birliği gerektiriyor” dedi.
Blinken, barışın sadece bir siyasi hedef olmadığını, aynı zamanda insani bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak, “Çatışmalar kaderimiz değil. Orta Doğu’da barış, ancak tarafların zor ama gerekli kararları almasıyla mümkün olacaktır” dedi.