Antalya’da 28 Temmuz’da kaybolduktan sonra, 5 gün sonra iş insanı M.M.A., tarafından cinayete kurban gittiği belirlenen 21 yaşındaki Azra Gülendam Haytaoğlu’nun ilk duruşması başladı. Antalya Adliyesi 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan M.M., SEGBİS üzerinden katıldı. M.M.A.’yı mahkemede avukatı ve bir yakını temsil etti. Duruşmaya Azra’nın ablası Ezgi Haytaoplu, babası Mustafa, annesi Mezide Haytaoğlu ve 30’dan fazla avukat katıldı. Duruşma öncesi avukatların duruşmaya yoğun talep göstermesi zaman zaman izdihama neden oldu. Duruşmaya Antalya’nın yanı sıra, Ankara, Adana, Isparta, Aydın, Osmaniye barolarından temsilci gönderilerek, müdahil taleplerinde bulunuldu. Duruşma öncesi müşteki ve sanık vekillerinin yayın yasağı getirilmesi talepleri kabul edilmedi. Mahkeme başkanı sanığa ‘kasten insan öldürme’, ‘hırsızlık’ ve ‘cinsel saldırı’ suçlarından yargılandığını hatırlatması üzerine sanık savunmasını yaptı. Yaşananları gözyaşları içinde anlatan gayrimenkul sektöründe çalışan iş insanı 48 yaşındaki M.M.A., Antalya’dan Isparta’ya taşındığını belirterek, boşandığını ve 2 oğlu olduğunu dile getirdi.
Ortalama gelirinin 10-15 bin TL civarında olduğunu ve sabıka kaydı bulunmadığını kaydeden M.M.A., “Çok üzgünüm, pişmanım. Aramızda cinsel bir temas geçmedi. İşe almak için görüştüm. Çalışma arkadaşım, kardeşimdir. Benim çocuğum yaşındadır. Çok üzgünüm, böyle bir şey yaşanmasını istemezdik. Telefonunu hırsızlık amaçlı almadım. Benimle ilişkilendirmesin diye alıp kırdım ve nehre attım. Azra’yı Kurban Bayramı öncesi bir kafede tanıdım. Oturduğum mahalleye yakın bir kafeteryada servis elemanı olarak çalışıyordu. Bizim eve yakındı. Konuştuk, öğrenci olduğunu, burada çalıştığını söyledi. Ben de ona iş yerimden bahsettim. Çalışma saatlerini söyledi. Gayrimenkul sektöründe ev satabilmek, öğrencilere ev kiralayabilmek için Azra’ya böyle bir işte çalışıp çalışamayacağını sordum” dedi.
Azra ile iki kere yüz yüze konuştuklarını ve bir de Kurban Bayramı’nda mesajlaştıklarını anlatan M.M.A., “Azra’yı işe almak için arayacaktım ama arkadaşım S.S., Azra’nın Kovid-19 olduğunu söyledi. Ben de Azra’yı arayarak bir ihtiyacının olup olmadığını sordum. Bana, ‘5 gündür hastayım. Çok ağrılarım var. Ölmek istiyorum’ diyerek sesli mesaj attı. Ben de kendisine mesaj attım. İlaçlarını alıp evine bırakabileceğimi söyledim. Azra bana konum attı. Süleyman’ın yanından ayrılarak akaryakıt istasyonuna gittim. Azra’nın yanında arkadaşı vardı. Onunla vedalaşıp arabama bindi. Çorba içmek istedi, gittik. Bulaşıcı hastalığı vardı. İkimizde de maske vardı. Sahile indik. Orada elini yüzünü yıkadı. Güzeloba’ya doğru araçla gittik. Sohbet ettik. Yapacağı iş ile ilgili bilgi verdim. Yolda arabada kahve içtik. Reçetesinin olduğunu söyleyince nöbetçi eczaneye gittik. Reçetenin fotoğrafını da bana attı. Gece 00.30 sıralarında ilaçları ile birlikte vitamin aldım. Bana teşekkür etti. Bana yorgun olduğunu söyleyince onu bırakabileceğimi söyledim. Sonra kendisini aldığım yere geri götürdüm” diye konuştu.
Azra’nın evde kalmak istemediğini, arkadaşında kalmak istediğini ama arkadaşından olumsuz yanıt alınca, Azra’ya bende kalabilirsin dediğini anlatan M.M.A, “Bende kalabilirsin dedim. Saat 01.30 sıralarında maktule ile evime gittik. Eczaneden aldığımız ağrı kesici ilacı arabada unuttuğunu söyledi. Aşağıya inip alabileceğini söyledim. O da gerek olmadığını söyledi. Sonra maktuleye ilacı yutmak için su verdim. Ateşini ölçtük. 38,5 gibi ateşi çıktı. Nerede yatmak istediğini sordum. Annesinde kalan oğlumun odasında yatabileceğini söyledim. Salonda yatmak istediğini söyledi. Ben de kendi odama geçtim. O da salonda uyuyordu. Odamda alkol ve uyuşturucu madde aldım. Televizyon izledim, müzik dinledim. Sabaha doğru 05.00-06.00 gibi uyandım. Arabadan ağrı kesici aldım. Kapı sesinden Azra uyanmıştı. Azra’nın yanına oturdum ve elimle ateşine baktım. Nereden geldiğimi sordu. Ben de ilacı arabadan aldığımı söyledim. Tekrar uyudu. Ben de odama döndüm ve alkol almaya devam ettim. 08.30 sıralarında gelen arkadaşa iş yerinin anahtarını verdim. Yine uyudum” dedi.
Öğle saatlerinde uyandığını ve uyanmayan Azra’yı merak ettiğini belirten M.M.A., “Azra’dan ses çıkmayınca, uyanmayınca eğilerek ağzına ve yanağına dokunarak ateşini ölçmek istedim. Maktule birden silkelenerek kalktı. Bağırdı. Eliyle beni itti ve ‘ne yapıyorsun?’ dedi. Evimizin duvarlarından sesler geçtiği için ‘bağırma’ dedim. Panikledim. Elimle ağzını kapattım. Elim ağzında kaldı. Zayıftı, hastaydı, direnemedi. Kendisinin ağır astım hastası olduğunu bilmiyordum. Sonra hareketsiz kalıncaya kadar ağzını kapattım. Ne olduğunu anlayamadım. Sonrasında nabzını ölçtüm. Nabız alamadım. Kalbi de atmıyordu. Yardım etmek istediğim bir insanın hayatına mal olmuştum. Ne yapacağımı bilemedim. Yerimden kalkamadım. Yaşadığım şoku atlatmaya çalıştım ama ne yapacağımı bilemedim. Yığıldım kaldım. Sağlıklı karar veremedim” ifadelerini kullandı.
Öğleden sonra evden çıktığını ve Azra’nın eşyalarını konteynerlere, cep telefonunu ise Boğa Çayı’na attığını anlatan M.M.A., “Polise gidemedim. Suçu saklarsam suç ortaya çıkmaz diye düşündüm. Eve gidip bir şekilde cesedi bulunmaz hale getirirsem belki suçtan kurtulurum” diye düşündüm. Ben de marketten küçük testere aldım. Eve geldim. Son kez nabzını kontrol ettim, atmıyordu. Cesedi banyoya taşıdım. Küvetin içine koydum. Cesaretli olmak için az alkol ve uyuşturucu aldım. Bunu yapmam lazım diye düşündüm. Çocuğumu göremem diye düşündüm. Evdeki bıçakla maktulün başını kestim. Sonra başını çöp poşetine koydum. Ardından spor çantama başını koydum ve evden çıktım. Nereye gideceğimi bilemedim. Kepez üstüne çıktım. İki gün önce hayata bağlamak istediğim insanın artık başını taşıyordum. Ben o hale gelmiştim. Saat 17.30 sıralarında ormanlık bir alanda arabadan indim. Yüksek bir yerden Azra’nın başının bulunduğu poşeti aşağıya attım ve arabama binip geri döndüm. Saat 19.00 sıralarında eve girdim. Böyle olsun istemezdim. Banyonun kapısını kapattım. Dokunamadım bedenine. Bedenin düşünüldüğü kadar kolay kesilemeyeceğini anladım. Sonra uyudum. Ertesi sabah 08.00 sıralarında bir şekilde yapmam gerekiyordu. Kolunu ve bacağını eklem yerlerinden keserek poşetlere doldurdum. Kıyafetlerin üzerinde kan vardı, çamaşır suyuna bastırdım. 09.00 sıralarında Varsak Kirişçiler bölgesine gittim. O bölgede çalı diplerine poşetleri bıraktım. Öğle saatlerinde eve geri geldim. Bedenini iki parçaya ayırarak tekrar evden çıktım ve Varsak’a yine giderek bedenini oraya bıraktım. Sonra da eve döndüm. Ne yaptığımın farkında değildim. Ertesi gün ise bıçağı ve eşyaları alarak evden çıktım. Olaydaki testere ve bıçağı Boğa Çayı’na, kıyafetleri de çöp konteynerine attım” dedi.
Polisin cumartesi gecesi mesaj attığını anlatan M.M.A., “Pazar günü karakola giderek ifade verdim. İlk başta suçu kabul etmedim. ‘Belki kurtulurum’ diye düşündüm. Çok üzgünüm. Çok özür dilerim. Benim psikolojik sorunlarım da vardı. Çok üzgünüm, pişmanım, özür dilerim. Sadece yardım etmek istedim” dedi.
Cinsel saldırı iddialarının sorulmasına M.M.A., “Cinsel saldırı hiçbir şekilde olmadı. Böyle bir eylemim olmadı. Flört için düşündüğüm biri değildi. Ben anasından, babasından belki daha büyüğüm” diye konuştu.
Sanık avukatı ise “M.M.A.’nın 2006 yılından beri bipolar ve şizofreni tedavisi görmektedir. Halen cezaevinde kullandığı ilaçlar var. Kendisi olaydan dolayı pişman olduğunu söyledi. Biz yazılı savunma yapacağız. Ben sadece görevimi yapıyorum. Ben sanık değilim. Aile hakkında suç duyurusunda bulunmayacağım” dedi.
Sanık avukatının mahkeme başkanına, sanığa sorulmak üzere ‘Azra babasıyla ilgili sorun yaşadığını sanığa anlattı mı?’ şeklindeki sorusu karşısında Mustafa Haytaoğlu sinir krizi geçirdi. Avukata hakaretlerde bulunan Haytaoğlu’nu polis ekipleri dışarı çıkardı. Yaşanan gerginliğin ardından duruşma kısa süre ara verildikten sonra yeniden başladı.
Sakinleştikten sonra salona gelen baba Mustafa Haytaoğlu, mahkeme başkanına dönerek, “Sizden özür dilerim. Ben bir babayım. İçim yanıyor. Ben hiç uyuyamıyorum. Kızım her gece rüyama giriyor. Kızım gece gündüz aklımda” diyerek ağladı. Babanın sakinleşmesinin ardından duruşma kaldığı yerden devam etti.
Anne Mezide Haytaoğlu,“Azra’mın, ablasıyla saç başa girip öyle bir dövüş kavgası yok. Ben anneyim. Cahil bir insan değilim, sen baba mısın? Ben kızımın 4,5 aydır kokmuş çorabıyla yatıyorum. Yazıklar olsun sana. Adaletinize güveniyorum” ifadelerini kullandı.
Mustafa Haytaoğlu ise, “Kızım bir sürü değişik okullar kazandı ama bu okulu istedi. Kızım kadın hakları savunucusu olmak istedi. Kızımızın aç, susuz olduğu söyleniyor. Ben kızıma her ay 2 bin TL para gönderdim, kızım için, kadınlar için ölürüm. Gözlerimin içine bak lan, bakamıyorsun değil mi? Şikayetçiyim” dedi.
Yaşananların ardından mahkeme heyetine kızının çorabını gösteren anne Müzide Haytaoğlu, fenalık geçirerek bayıldı.