Habertürk TV’de Kübra Par’ın sorularını yanıtlayan Bakan Ziya Selçuk’un açıklamaları şöyle:
“Telafi meselesi hem akademik hem sosyal duygusal anlamında önemli kavram. Özellikle yaz aylarında sosyal duygusal faaliyetlerle çocuklarımızın özgüvenlerini, kültürlerini artırmaktır. 2 saatlik dilimler halinde yüzlerce öğrencimiz bu parkurlara geliyor. Daha sonra bir başka grup geliyor. Yaklaşık 55 bin civarındaki okulumuzdan 22-23 civarında okulumuz başvurdu.
Bu kamplardaki etkinliklerde akademik eksikten başka ihtiyaçları karşılayacağız.
Bütün belediyelerimizin hangi imkanları varsa, başta tesisler, halı sahaların olduğu yerler. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür Turizm Bakanlığımızın yerleri var. 493 bin faaliyet var bu etkinliklerde.
Biz karar alırken öğretmen odalarına, il müdürlüklerine danışıyoruz. Bir okulun öğrencilerin ihtiyacını en iyi öğretmen ve okul müdürü bilir. Yazın sportif, kültürel, sosyal, duygusal faaliyetlere ağırlık verilmesi istendi. Buralarda akademik eksiukten başka ihtayaçları da karşılayacağız.
İstedikleri zaman, istedikleri hafta, istedikleri gün yapacakları tek şey, telafidebendevarm.meb.gov.tr’ye başvurabilirler. Orada il, ilçeler var. Oradan başvuru yapabilirler. 300 bin civarında öğretmenimiz de ‘telafide ben de varım” diye başvuru yaptı. Öğrenci sayısı yaklaşık 8 milyon civarında. Bulunduğunuz ilde, ilçede etkinliğin hepsine katılabilirsiniz.
Bizim görevimiz okulları açık tutmak. Bilim insanları önümüze tablo koyar da derse ki, ‘sayısal veriler endişe verici, öğretmenlerimiz ve çocuklarımızın sağlığı endişe altında’ o zaman biz MEB olarak ‘okullar kapatılsın’ diye bir karar vermiyoruz. MEB ilk defa başka bakanlıkların verilerini dikkate alarak kararlar almaya başladı.
Keşke kapatmasaydık ama bu siyasi karar olmanın ötesinde toplumumuzdaki yaşama biçimi, düğün, ziyaret, bayram, toplu taşıma araçları bütün buralarda her ülke insanının yaşama kültürü var. Vaka sayılarına ilişkin gördüğümüz tablolar tıp insanların somut kanıtların ortaya koyduğu tablolar. Milli Eğitim Bakanlığı ‘önce sağlık’ der. Öyle bir risk olmasa ben okulu niye kapatayım? Aşılamayla ilgili Allah’a şükür müthiş bir aşama kaydediyoruz, hızlı gidiyoruz. Yeni dalgalar, varyantlar ortaya çıkmazsa bu süreci çok rahat yönetiriz. Bilim insanları ‘risk var’ dediğinde ‘hayır okulları açık tutmak istiyoruz, siyasal karar budur’ deme hakkımız yok.
Kayıp kuşak meselesi bana ilginç geliyor. Bir kuşağın kaybolması herhangi kanıtı olmayan, bilgi, belge, saha çalışmalarından kaynaklanmayan herhangi bir belge doğru değil. Bizim herhangi ilimizin, Mardin’in herhangi ilçesinin her birinin eksiği nedir? Biz bunları saha çalışmaları vasıtasıyla belirliyoruz, çok yakından takip ediyoruz. Diyelim ki ilkokul 1’ler. Okumada yüzde 90, yazmada yüzde 70’ler civarında. Okullar açılır açılmaz öğretmenlerimiz yazmaya ağırlık vermeye başladılar. İstiyoruz ki ekip çalışması, sosyalleşme, arkadaşlıklar, fikir alışverişleri, sporla, sanatla, bilim çalışmalarımız var. Bir taraftan oyunlar vasıtasıyla fizik, kimya öğretiliyor. Bilim sanat merkezlerimiz var. Zap suyunda geçen hafta rafting yaptık. Siz raftingte fizik, kimyayı bulursunuz, coğrafya bilgisini de verirsiniz. Bugün tüpün içerisine sıvı döktüm, boyumu aşan köpük çıktı. Bu aslında bir müfredattı.
EBA AÇIKLAMASI
Türkiye’nin neresinde olursa olsun sınavlara hazırlanan her bir öğrencimiz için yüz yüze kurslarımız devam etti. Biz böyle kursu açmasak imkanı olan veliler belki özel ders işlemlerini yapacaklardı. Bizim EBA televizyonunun izlenmesinin verisi yok. Bizim öğrencilerimiz için EBA, destekleme kursları, canlı ders imkanları, zaman zaman okula gelmeleri. Bu öğrenciler ne kadar devam etti, hangi yaştalardı?
Bu öğrenciler ilçe düzeyinde belirleniyor. Özellikle mezralarda, köylerde yaşayan öğrencilere ulaşımda zorlandılar. Sadece Kastamonu’da 4 bin mezra vardı. Bu çocuklar için soru paketleri, kitaplar hazırlandı. Her bir öğrenciye 17 kitap verdik. Yazın dağıttığımız kitaplar var. Her bir öğrencimize yaz için arkadaş kitapları dağıttık. Her bir sınıf için ayrı olarak. Burada hayat hikayesi okunurken matematik, Türkçe öğreniliyor. Bu kitapları bütün öğrencilere dağıtıyoruz.
EBA destek merkezlerimiz var. 15 bin 300 tane. Evine en yakın okulda gidip, internet bağlantısı var. Çeşitli ortamlarda kitap, kaynak, dijital içerikler var. Bunlar daha çok imkanı zayıf olan yerlerde var. Buralarda herşey ücretsiz. Evinde bilgisayar olmama ihtimali olan her çocuğun hizmetindeydi. Hangisine ne kadar çocuk geldi bütün bunlar belli. Kesinlikle çok verim aldık. Bir kısım çocuklarımız oraya hiç uğramadı. Ya imkanı vardı, ya başka bir şey vardı. Bizim imkansız olarak tespit ettiğimiz yaklaşık 1,6 milyon çocuk var. Kardeşleriyle düşündüğümüzde 750 bin bilgisayar dağıttık. Öncelikle ekonomik durumu en zayıf öğrencilere dağıttık.
Aile ve Çalışma Bakanlığımızın elinde veriler var. Hane hane tespit ediyoruz. 917 bin öğrencilik liste verdiler. En dezavantajlılar dediler. Hepsine ulaştık. Hatta televizyonsuz evler vardı. Hepsinin evlerine televizyon verildi. Şartlı nakit yardımı gibi, kızların okullaşma oranı gibi yardımlar verildi. Bunun daha fazlasını yapmamız lazım. Okullara bütçe gönderiyoruz. Okul aile birliği güçlü olan okullara daha az, imkanları sınırlı olan okullara daha fazla bütçe gönderiyoruz? Niye fırsat adaleti için.
Sizin eleştiriniz yapıcı olup, şu şu eksiklikleriniz var şeklinde mi yoksa yıkıcı, yakıcı, yok edici mi? Bu eleştiriler insana sırtındaki akrebi göstermek gibidir. Eleştiriler bizim için gerçekten çok yararlı. Sahadan öyle eleştiriler geliyor ki bize. Bazen hakikaten bir yeri göremiyoruz. Salgın döneminde il müdürlerimizle en az 50-60 kez görüştük. Siirt’te şuna, Bilecik’te şuna dikkat etmek lazım deniliyor. Aşılama konusunda seçimlerden sonra ilk başlayan grup öğretmenlerdi. Şimdi tamamlanmak üzere. Yüzde 90’lar civarında. Hatta 3. aşılarla ilgili senaryolar çalışılıyor.
Bizim ilk sayılar yüzde 15 civarında öğretmenimiz aşıya gelmedi. Zamanlama, lojistik nedenler olabilir. Yaptırmak istemeyebilir. Bu konuyla ayrıntılı analiz henüz bitmedi. Bizim ‘aşı olmayan öğretmenin eğitim, öğretim yapması sözkonusu olamaz’ diye bir yaklaşımımız hukuki olarak olamaz. Biz de gerekirse bire bir konuşur, dertleşiriz. Hiçbir öğretmenimiz hiçbir çocuğu riske atacak bir tercihte bulunmaz.
“6 EYLÜLDEN İTİBAREN ÖĞRENCİLERİN GELMESİNİ BEKLİYORUZ”
Elbette bu gidişe bakıyoruz, dünyadaki gidişe de bakıyoruz. Kontrol artmaya başladı. Varyantlarla ilgili farklı çözüm senaryoları başladı. Türkiye’de de kontrol edilebilir düzeyde. Tereddütsüz Eylül’de başlayacak gibi yönetiyoruz. 6 Eyül’den itibaren öğrencilerin gelmesini bekliyoruz.
Öğretmenlerimizle her görüşmemde şunu söylüyorum, ne olur ilk ders matemetik, fizik demeyin. Bunu şundan dolayı istiyorum. Benim arkadaşlarımla konuşurken şunu söylerim. Sınıftaki çocukların gözünüze gözünüz değmeden, kalbine ılık ılık akmadan derse başlamayın. Önce hemhal olalım. Sohbet edelim. Konuşalım. Adın ne, kaç yaşındasın?
Bunu salgından bağımsız istiyorum. Bu öğretim yılının tümünü güçlendirir. Aslolan öğretmen ile öğrenci açısından şefkat bağıdır. Bu kanalı açmadan ders öğretemezsiniz. Birden bire akademik şokla karşılaşmalarını istemiyoruz.
Çocukların motivasyonu, beklentisi, sosyal duygusal özellikleri salgın döneminde farklılaştı. Gelir dağılımı düştüğünde öz yönetimin yükseldiğini, gelir dağılımı yükseldiğinde öz yönetimin düştüğünü görüyoruz. Hangi çocukların neye ihtiyacı var diye rehberlik notları, videolar hazırladık. Hangi dilimde sosyal duygusal eksiklikler var, bunları tespit ettik.”