Kahramanmaraş merkezli depremde, Hatay’da Hacı Ömer Alpagut Mahallesi’ndeki evi yıkılan Abdullah Alkaya, eşi ve 3 çocuğu ile Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Kampüsü’ndeki Asımın Nesli Yurdu’na yerleştirildi. Sarsıntı başladığı sırada evinden dışarı çıktığını dile getiren Alkaya, deprem sonrası ailesiyle yaşadıkları korku dolu anları anlattı.
Deprem bölgesinde 7 gün geçirdikten sonra Burdur’a geldiklerine değinen Alkaya, “Her yer yıkıldı. Farklı bir duygu. Artık binalardan korkuyoruz. Biz o korkuyu yaşadık. İnsanların çığlıkları, ölen insanların cesetleri. Herkes elinden geleni yaptı. Yardıma gelen adam ceketini çıkarıp depremzedeye verdi. Bütün yardımlar yapıldı. Yaşadığımız ufak bir olay değil. Yardım eden herkesten Allah razı olsun” diye konuştu.
Ailesinden ulaşamadıkları olduğunu belirten Alkaya, “Kuzenlerim var. Çok kişiyle irtibata geçemedik. Annem, babam Konya’da; biz buradayız. Burada çok rahatız ama içimizdeki stresi atamıyoruz. Bina olan bir yere girmek istemedik. Oturuyorsun her yer sallanıyor. Duruyorsun, sarsıntıda karşındaki binalar yıkılıyor. İlk gün biraz sıkıntı oldu ama çok şükür canımız sağ” dedi.
ÇOCUKLARA PSİKOLOJİK DESTEK
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden gönüllü öğrenciler ile Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nden psikososyal destek ekipleri, depremzede çocuklara moral vermek için yurtlarda görev aldı. Ekipler, çocuklarla oyun odalarında vakit geçirdi. Yurttaki bir bölümde de depremzedelere, kıyafet ve ayakkabı yardımı yapıldı.
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı’ndan emekli Prof. Dr. Sunar Birsöz, deprem sonrası en sık görülen hastalığın, travma sonrası stres bozukluğu olduğunu anlattı. Prof. Dr. Birsöz, travmayı yaşayanların, göçük altında kalanların, yakınlarının bu durumunu görenlerin, sonraki yaşantılarında aynı endişelerin tekrarlanacağı korkusunu yaşadığını söyledi. Birsöz, “Hemen herkeste aynı şey ortaya çıkmayabilir ama çıkanlarda en ufak gürültüde rahatsız olma, kapalı ortamlarda duramama ya da benzer rüyaları tekrar tekrar görme şeklinde birtakım korkular, gelecek kaygıları, endişelenme durumları ortaya çıkar” diye konuştu.
‘SÜREKLİ KAYGI İÇİNE GİRERLER’
Depremzedelerde uzun süre sonra ortaya çıkabilecek sorunları anlatan Prof. Dr. Sunar Birsöz, “Yas durumları vardır. Kişiler kaybettikleri yakınları için kaybettikleri hayalleri için gerçek yaşamda ya da hayalleriyle ilgili umutlarını yitirdikleri için sürekli kaygı durumu içerisine girerler. Bu kaygı içerisinde önce kabul edememe, inanamama, daha sonra buna karşı büyük bir öfke duyma, ‘Neden bu başıma geldi’ diye düşünme, bunu takiben tekrar durgunluk dönemi ve depresyon durumu ortaya çıkar. Depresyon sonucunda kişi bir biçimde, bu bozulan yaşantısına yeni bir düzen vermeye çalışır. Bu süreç ilerlediği zaman depresyon atlatılıp normal hayata dönebilir ama bu herkes için aynı olmaz. Bu hayata dönme süresi ortalama 3, maksimum 6 ay olmalıdır. Bu durum atlatılamazsa majör depresyon hastalığı ortaya çıkar. Buna da tıbbi olarak müdahale etmek gerekir” dedi.
‘FOBİK BOZUKLUKLAR ORTAYA ÇIKIYOR’
Prof. Dr. Sunar Birsöz, depremzedelerde oluşabilecek klostrofobiyi de anlatarak “Karanlıkta kalamama, bazen çok kalabalığa girememe, kapalı yerde duramama, asansöre binememe, camlar kapalıyken oturamama, kapalı bir araçla gidememe gibi klostrofobi dediğimiz birtakım fobik bozukluklar ortaya çıkar. Fobiler, kaygı bozukluklarının belli bir alanda kümelenmiş halidir. O nedenle kişi bu durumlardan uzak durmak ister. Aslında kaygı bozukluğunun tıbbi tedavisiyle birlikte bu durumlara alıştırılması ve baş edebilmenin öğretilmesi gerekir. Daha önceden ruhsal rahatsızlıkları olanlarda stresle tekrarlamalar, artmalar, yeni yeni hastalık belirtileri ortaya çıkabilir” diye konuştu.
‘BU UZUN BİR MARATON’
Depremzedelere yaklaşımın çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Birsöz, “Şu an depremzedelerin en azından barınma, beslenme, giyinme ihtiyaçlarını gidermek gerekiyor. Yalnız olmadıklarını hatırlatmak gerekiyor ki millet olarak bu konuda kucağımızı onlara açmış durumdayız ama bu kısa süre olmamalı. Bu bir akut durum değil, uzun bir maratondur. Zaman içinde bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalıyız. Bu yıllar alacaktır. Bizim de bu heyecanımızı yitirmememiz, onları kucaklamamız gerekir” dedi.