Evlilik: Ömür sözü mü, ömür törpüsü mü?
İnsan, hikayesine başlarken kendini ilişki ağı içinde buluverir. Taşıyacağımız isimle bu ağ içerisinde büyür ve yaşam öykümüzü hem yazıp hem de sahneleriz. Köken ailemizde öğrendiğimiz, deneyimlediğimiz rollerle ve bize miras kalan özelliklerle yaşamda mutlu olmaktan başka bir gayemiz yoktur. Zihinden yüreğe ya da yürekten zihne giden bu yolculukta, “vazgeçilmezim”, “hayatımın anlamı” dediğimiz bir tanıkla karşılaşırız istasyonun birinde. Elbette bir tanığımız olmalıydı. Mutluluğun, sevginin, hüznün, kızgınlığın ve en önemlisi yaralarımızın olduğu geçmiş yaşantımızı görecek ve iyileştirecek bir tanık…
Evlilik, düğünden daha önce başlayan duygularımızla birlikte, kerametinin adında değil de içinde, ilişkisinde saklı olduğu yeni bir yaşam döngüsüdür. Duygular, değerler, paylaşım, yakınlık, mizah gibi alt boyutların yer aldığı ve yeni bir rolümüzü oynadığımız bir sahnedir. Evliliğin ilk zamanlarında yoğun olarak hissedilen ya da hissedilmesi beklenen eşsizlik, değerlilik, saygınlık, sevilmek gibi özlemler zamanla uzaklaşabiliyor. Bizler de bir sorunla karşılaştığımızda, başa çıkma biçimlerimizi sergiliyoruz. Virginia Satir, “Aslında sorun, sorunun kendisi değil, sorunla başa çıkma biçimimizdir” der. Çiftler de içeriğini tartışmak için başladıkları konudan uzaklaşıp, olumsuz tartışma döngüsünün içine girebiliyorlar. Hele ki evlilikteki olumlu duyguların etkisi azalmış, yerini öfke, kırgınlık, incinmişlik ve hayal kırıklığına bıraktıysa o zaman daha zor oluyor. Çiftlerin sorun çözme becerisi geçmiş yaşantıyla ilişkilidir. Geçmişte öğrendiği bildiği becerileri uygular. Onun için en doğru olan, en bildiğidir. Bilinen yöntem artık işe yaramaz hal alır. Olumsuz anların sayısı olumlu anların sayısını 5’e katlayabiliyor. Tartışma sayısındaki artış, başarılı onarma girişimi yapılmayınca da çiftlerin bunalmasına yol açıyor. Çift Terapisti Dr. John Gottman, uzun yıllar süren araştırmaları sonucunda, adına “Mahşerin 4 Atlısı” dediği evliliklerin ve ilişkilerin sonlanmasına yol açan faktörleri buluyor. Bu faktörler ilişkideki arkadaşlığı, iletişimi, yakınlığı ve olumlu duyguları yıkıyor.
Bunlardan ilki, eleştiridir. Sen dili cümlelerinin ve suçlamaların yer aldığı davranış biçimi. Eşten beklenti söylenmediğinden ve eksik yanlarına vurgu yaptığından dolayı olumsuz bir etkiye sahiptir.
Bir diğeri, savunmadır. Kişi, kendi kişilik özelliklerine olumsuz atıflar yapıldığında, genellikle “ama, sen de…” diye başlayan, içinde sergilediği davranışın sorumluluğunu barındırmayan davranış biçimidir. Savunma, kendi içinde genellemeleri barındırır. Ya “hep” ile ya da “hiç” ile başlayan cümleleri bu esnada çiftler sıklıkla kullanır.
Üçüncü ve en tehlikeli özellikse aşağılamadır. Evlilik konusundan bahsederken, özlemlere değinmiştim. Sevilmek, değerli hissetmek ve sayılmak gibi… Bu özlemleri tehdit eden en önemli unsur aşağılamadır. Bir diğer ifadeyle küçümsemedir.
Mutsuz ilişkilerde görülen son iletişim biçimi de “duvar örme”dir. Evliliğin ilerleyen dönemlerinde bu olumsuz iletişim biçimine daha sık rastlanır çünkü eşlerden birisi kendini korumaya alır. Genellikle “ ne yaparsam yapayım, onun için yeterli olmayacak” algısı gelişir. Enerjisini ilişkiden uzaklaştırır.
Sonuç olarak, çiftler sorunlarla başa çıkmak için bu iletişim biçimine başvurduğunda mutsuz bir ilişkinin temelini atarlar. Çözümü ise tartışma biçimi ve tartışmanın sonrasında yapılacak olan başarılı onarma girişimleridir.