Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, Habertürk TV’de Kübra Par’ın Açık ve Net programında Habertürk yazarı Ahmet Kıvanç ve gazeteci Mehmet Acet’in sorularını yanıtladı.
Bakan Vedat Bilgin’in açıklamalarından satır başları:’
“Ergun Bey’in açıklamalarını takip ediyorum. TÜRK-İŞ’in değerlendirmesini dikkatle okudum. TÜRK-İŞ daha önce açlık sınırını 7 bin 785 lira olarak açıklamıştı. Rahmetli Kemal Tahir’in ‘yürür gezer yalanlar’ tabiri var. Sendikaların bu tür şeyleri, onların kendi taleplerini güçlendirmek olarak kabul edilebilir ama gerçeklik algısını tahrip eder. Bilimsel olmayan tespitler üzerine yapılmış çalışma. Kendi yüzlerine de söyledim bunları, onun için rahatlıkla söylüyorum. Onlara ‘yaptığınız bu açıklamaların sizi bağlaması lazım’ diyorum. Yoksulluk sınırı 25 bin lira olarak belirlemişler. “Sendika çalışanlarınızda kaç kişi var 25 bin bin lira?”, bunu soruyorum kendilerine. Koca konfederasyonda bir kişi yok. Bu konfederasyonlara sendikalara yoksulluk sınırının altında ücretlerinizi belirlerken “sendikal kimliğinizle kendi pozisyonunuzu düşünüyor musunuz?” diye sormuyorum; şimdi sormuş oldum. Bu tabii çok ciddi sorun. Demek ki orada problem var. Onlar taleplerini güçlendirmek için böyle şeyler yapabiliyorlar. Ama kamuoyunun bunu böyle algılaması oldukça sorunlu oluyor. Kendi pozisyonlarını güçlendirmek için yaptıkları açıklamalar sorunu güçleştiriyor. Sadece TÜRK-İŞ’in değil birçok kurumun yaptığı bu tür çalışmaları bilimsel bulmuyorum. Bu gerçekliği tahrip ediyor.
‘8 BİN LİRANIN ÜZERİNDE VERİRSENİZ ZOR DURUMA DÜŞÜREZ DEDİLER’
‘TÜİK neden yoksulluk sınırı araştırması yapmıyor’ sorusu saçma. Çok basit, sendikalar bağlansınlar açıklasınlar, ‘bizim kurumumuzda yoksulluk sınırının üstünde şu kadar arkadaşa para veriyoruz’ diye. Bir eğilimi tespit etmek için yaptığınız anket zamanına ait bilgi verir, başka bir şey söylemez. Arkadaşlarımızın yaptığı çalışmada; sokaktaki insanın beklentisiyle, işçilerin meseleye bakışı farklılaşıyor.
Fabrikada araştırma yaptırdık. İşçiler üç büyük şehirde, Ankara, İstanbul, İzmir’de 8 binin üzerinde istediler. Türkiye ortalaması daha düşüktü. Anadolu’nun muhtelif illerinde 7 bin 600 küsur istediler. Üç büyük şehirdeki örneklemi dikkate alarak baktığımızda talep edilen rakam 8 bin lira civarındaydı. Biz sadece onunla sınırlandırmadık. Sendikalarımızla tek tek görüştük. Sendika başkanlarının taleplerini aldım. Bana gelen en önemli şey; Türkiye’de sendikacılığın bir anlamda eleştirmesi gerektiğinden bahsedeceğim. ‘Siz 8 bin liranın ne kadar üzerinde asgari ücret verirseniz, o kadar zor durumda kalırız’ dediler. ‘Neden’ dedim, ‘Bizim toplu sözleşmelerde aldığımız ücreti aşmanızı istemiyoruz, toplu sözleşmeyi etkiler’ dediler.
Sendikalarımızın daha pazarlıkçı, aktif, netice alıcı söyleme sahip olmalarını ifade etmek için söylüyorum. Konfederasyonlara da sesleniyorum burada; Türkiye’de en yüksek toplu sözleşme yaptıkları yerde 10 bin liranın üzerinde kaç işyerinde sözleşme yaptılar? Bahsettiğiniz ücretler toplu sözleşmelerinizde var mı? Talep ettikleri asgari ücretle, yaptıkları toplu sözleşme ücretleri arasında böyle bir fark olmaz.
‘İŞÇİLERİMİZİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU ASGARİ ÜCRETTEN MEMNUN’
Enflasyonu bir tarafa bırakalım, bu talepte bulunan arkadaşlarımız, sendikacılarımız çok kıymetli iş yapıyorlar. Asgari ücret talep ederken kendilerinin yaptıkları toplu sözleşme asgari ücret sözleşmesi değil. Türkiye’deki açlık sınırı, yoksulluk sınırı gibi tartışmalar büyük çoğunluğu bilim dışıdır. Bilimsel araştırma mantığına dayanmamaktadır. Ankara’da 15 marketten alınan fiyatla, Türkiye’nin açlık sınırı algısını yönetmek nasıl bir sorumsuzluktur? Bunu şiddetle reddediyorum. Bizim belirlediğimiz asgari ücret büyük işçilerin büyük çoğunluğu tarafından makul bulunmuş, değerli bulunmuştur. Bir matbaada dergi çıkaran arkadaşlarımız beni aradı ve telefona bağladı, arkadaşlarımız alkışlarla karşıladı. Bugünkü şartlarda verilebilecek asgari ücrettir. Şimdi enflasyon kur sabitlenmiş durumda. Enerji fiyatlarında yükseliş yok, hatta bir miktar düşüş var. Asgari ücretin yükselmesinin bütün fiyatlara yansıyacağını söylemek mümkün değil. Bu artış enflasyonu sınırlı derecede etkiler.
‘İHTİYAÇ OLURSA GEÇEN SENE GİBİ ARA ZAM YAPILABİLİR’
Asgari ücret yüksek belirlendikçe, reel olarak yukarıdaki ücretlerde yüzde 100 artmıyor ama yüzde 60 artıyor. Yüzde 70, yüzde 80 artıyor. Aşağıdan yukarıya artıyor. Nitelikli emekte bu artış daha yüksek. Daha düşük usta, işçi asgari ücretin bir kademe üzerinde yer alıyorlar. Türkiye’de enflasyon dizginlenirse asgari ücret reel artışlara tekabül edecek şekilde sürdürülürse ücretlilerin milli gelirden aldığı payı yukarıya tırmandırır.
Enflasyon kontrol altına alındı. Bir an önce önümüzdeki yıl sonunda yüzde 20’lere düşeceğini tahmin ediyoruz. Mayıs/Haziran’da yüzde 35-40 düşmesini bekliyoruz. Bizim emekçileri koruyan ücret politikasını, toplu sözleşmelerinin üzerinde asgari ücret belirliyoruz. Burada sayın Cumhurbaşkanımızın desteği var. Asgari ücretlerin üzerindekini de koruyacak politika izliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız ‘Önümüzdeki yıl sonunda yüzde 20’leri göreceğiz, endişe etmeyin’ dedi. 1 yıl önce savaş, pandemi olacağını biliyor muyduk? Olağanüstü şeyler olmazsa bizi yıl sonuna kadar götürecek asgari ücret belirledik. Olağanüstü şartlarda yeniden müdahale ederiz, geçen sene nasıl Temmuz ayında müdahale ettiğimiz gibi. İhtiyaç olursa geçen sene gibi zam yapılabilir.
‘TÜRKİYE’NİN MODELİ İHRACATA DAYALI BİR EKONOMİDİR’
Kalkınma büyümenin arkasından gelir. Büyümeyi sürdürmek lazım. Büyümeyi süreklileştirmenin kaynakları nelerdir? Türkiye hep yüksek faiz, enflasyon, devalüasyon sarmalı içerisindeydi. IMF’ye müracaat edilmiş, kredi alınmıştır, bu sarmal devam etmiştir. Türkiye’nin gerçekliğine ters düşen varsayım; Türkiye borçlanmasız, cari açıksız büyüyemez yaklaşımıdır. Bunları değiştirmek üzere Türkiye yeni politika belirlemiştir. Öyle bilinmeyen bir politika değildir. İhracata dayalı bir ekonomi politikasıdır. Türk parasını aşırı değerli tutarsanız Türkiye’yi ithalat cenneti haline getirirsiniz. Türkiye’nin ortalama enerji açığı nedir son 10 yıldır, 45-50 milyar arasındadır. Bu sene yıl sonu itibariyle 100 küsur milyar. Türkiye’nin stratejisi enflasyona rağmen büyüme. Tasarruf cebimize koyduğumuz para değildir; yatırıma dönüşendir.
‘KÜÇÜK İŞLETMELERDE AZ ORANLARDA İŞTEN ÇIKARMALAR OLABİLİYOR’
Her asgari ücret artışı döneminde bizim daha yukarıdaki belirleme arzumuzun önündeki temel engel bu. Farklı düzeyde işletmelerde gerçekleştirdiğimiz araştırmalarla ilgili bu. Küçük, orta boy ve büyük işletmeleri ayrı tutarak araştırma yaptık. En büyük endişe, küçük ve orta ölçekli işletmelerde işten çıkarma korkusu. Çalışanlarda bu endişe çok yüksek. Bu endişe var işçilerde. İşverenlerde de var. Diyorlar ki, ‘çok yüksek asgari ücret olursa 20 kişi çalıştırıyorum, 2 kişi işten çıkartabilirim’ diyenler var. Sonra rakamları inceledik. Bu birçok faktöre bağlı. Büyüme, üretim artışları, ihracat sürüyorsa işletmeler, büyük işletmelerde daha az, küçük orta işletmelerde daha fazla oranlarda artarak bir istihdamı durdurma, küçük işletmelerde çok az işten çıkarma oluyor. Ama bir süre sonra üretim artıyor.
‘MEMUR MAAŞLARINA ENFLASYON ÜZERİNDE ARTIŞ YAPACAĞIZ’
Bizim memur maaşlarıyla ilgili imzaladığımız madde var. Enflasyon farkını toplu sözleşmelerde veriyoruz. Bu sene de enflasyon üzerinde artış vereceğiz. Onu şimdi açıklamayayım. Son ay enflasyonu hesaplandıktan sonra belirleniyor. Aralık ayı enflasyonu açıklandıktan sonra Ocak ayında belli olacak. Aralık ayında enflasyon düşüşü devam edecek. Biz tüm bunları değerlendirerek alım gücünü destekleyecek oranda karar vereceğiz. Bitmemiş tamamlanmamış çalışmayı önceden açıklamak doğru olmaz. Biz ücret artışların dışında memur ve çalışanlarımızın ücretlerine çok önemli katkı yaptık. Ücret düzeyinde alınan vergileri vergi dışı bıraktık. Bu tüm ücretlere yansıdı. Şimdi bir başka şey daha yapılıyor.
‘MALİYE BAKANLIĞI VERGİ DİLİMLERİ İÇİN ÇALIŞMA YAPIYOR’
Maliye Bakanımızla talepleri birlikte değerlendirdik. Vergide dilimleri için çalışma yapılıyor.. Maliye Bakanımız bunu açıkladığı zaman çok önemli etkisi olacak. Kamu çalışanların ücretlerini çok rahatlatacak. ‘Ocak ayında aldığımız maaşı neden Temmuz’da alamıyoruz’ eleştirileri ortadan kalkacak.
‘BAĞKUR EMEKLİLERİMİZİN DE MAAŞINA DÜZENLEME YAPILACAK’
En alt düzeyde ücret alan emekliler var. Çok düşük kaldı. Açıklandığı gün fena değildi, enflasyon şartları içinde az kaldı. Bunlar kim? Prim gün sayılarını tamamlamamışlar, daha çok Bağkur’lular. Devlet ‘bu insanlarımıza borçlanma imkanı getirelim’ demişler. Prim borçlarını bağladıkları emekli maaşından ödenmiş. Bir sosyal destek bu. Bunların sayısı 500 bin civarında. Bunları da biz nasıl sosyal devlet ücretsiz, gelirsiz kimseyi bırakmaz diye bir düzenleme yaptıysa, bunlar da yeniden ele alınarak düzenlenecek.
‘EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞINA ZAM ORANLAR ÇIKINCA BELLİ OLACAK’
En düşük emekli maaşı ne olabilir sorusunu, bütün bu zamlar, oranlar belirlendikten sonra ortaya çıkacak. Emekli maaşları primle ilişkilidir. Kimse prim ödemesin diye muhalefet söylüyor. Bu bağlantıyı ortadan kaldıran bir şey. Biz prim ödeyerek emekli maaşı alıyoruz. Asgari ücretle bunu birbirine karıştırmamak lazım. Prim ödemese de emekli maaşı verelim mantığı sürdürülebilir değil. En alttakilere seyyanen zam yapmak yöntemimizdir, yukarıdakilere enflasyon farkını dikkate alınan düzenleme yapılır.
‘8 EYLÜL 1999’DAN SONRA İŞE GİRENLER EYT’Yİ KAPSAMAYACAK’
EYT ile ilgili Fuat Bey’in açıklamasını şimdi sizden öğrendim. Tabii biz görüşlerimizi, zaman zaman bir araya gelip paylaşıyoruz. Teknik çalışmaları tamamlanmamış çalışma.
EYT deyince 8 Eylül 1999’dan önce işe başlamış olanlar… Bunların bazı istisnaları var. Doğum yapmış hanımların, askerlik yapmış olanların borçlanması var. Birkaç istisnai durumlar var. Onların dışında en çok sorulan soru; prim gün sayım eksik, borçlanabilir miyim? 1999’dan sonra işe girdilerse EYT’yi kapsamayacaktır. Mevcut yasamızda olan haklar devam edecek. Yurt dışında çalışanlar var. Olağanüstü bizim kurumlarımıza müracaat edenler var. Orada da benzer kafa karışıklıkları var. Onlar da ‘prim gün sayılarımızı tamamlayalım, emekli olalım’ diye kuyruklar oluşturuyor. Onlarda da aynı şey geçerli. EYT 8 Eylül 1999 öncesi işe başlamayı zorunlu kılıyor. Dünyanın neresinde olursanız olun. Aksi takdirde borçlanarak olmaz.
‘EYT’DE YAŞ SINIRI ÇALIŞMALAR TAMAMLANDIKTAN SONRA BELLİ OLACAK’
Aralık’a kadar yaklaşık 1 milyon 900 bin kişi. Ocak ayında 2 milyonu biraz geçen kişi. Dediğimiz şartlara uygun. Prim gün sayısı ve hizmet süresi tamamlanmış olanların sayısı. Eğer hiçbir yaş sınırı olmasa bunlar giriyor. 2 milyon giriyor. Bazıları 5-6 milyon var diyor. Geçen uzman kılığında bir adam ‘Bu iş 13 milyona çıkar’ diyor. Şu anda onları belirlemeye çalışıyoruz. Müracaat ediyor. Adam daha önce Bağkur, SSK’da, yurt dışında çalışmış. Onların dosyalarını müracaat edilmeden biz birleştiremiyoruz. O hummalı bir çalışma. Bütün çalışmalar ortaya çıktıktan, toplam tabloyu gördükten sonra yaş sınırına karar verilecek.
‘YAŞ SINIRINA HENÜZ KARAR VERİLEMEDİ, HÜKÜMET KARAR VERECEKTİR’
Ben burada devleti düşünüyorum, yurttaşlarımıza en fazla katkı yapabilecek çözüm üzerinde durmam gerekir. Yaş sınırına henüz karar verilemedi. Neticede tabloya bakarak siyasi karar verilecektir. Hükümet karar verecektir. Cumhurbaşkanımız değerlendirecektir. Tabloyu tam olarak tespit etmeye çalışıyoruz. Hangi yaşta kaç kişi bulunuyor? Yaş aralığı nereden nereye geliyor. EYT’de ortalama yaş yüzde 49.9. Bu çalışmayı bitirmeye çalışıyoruz.
‘SON DURUMU 26 ARALIK’TA SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZA ARZ EDECEĞİM’
Tahmin ediyorum EYT’yi bu ay sonuna kadar Meclis’e götürürüz bunu. Bitirebilirsek bu ay içinde, bitiremezsek Ocak ayında götürürüz. Ben son durumu önümüzdeki 26 Aralık’ta sayın Cumhurbaşkanımıza arz edeceğim. Meclis’in iradesiyle çıkınca Resmi Gazete’de yayınlanır ve yürürlüğe girer.
‘SAYIN NEBATİ KIDEM TAZMİNATINDA ÖNEMLİ İNİSİYATİF ALDI’
Buradan sayın Nebati Bey’e teşekkür ediyorum. Maliyetin artışını, nereye ulaşabileceğini gördüğü halde bu problemin çözülmesi konusunda çok fedakârca davrandı. Enflasyona, ekonominin bütün ağır yüküne rağmen. Kıdem tazminatında da inisiyatif aldı.
‘KISMİ EMEKLİLİK KOŞULLARI AYNEN DEVAM EDECEK, DEĞİŞİKLİK YOK’
1999’daki şartlar neyse, çalışma süresi, hizmet süreleri değişmiyor, o günkü şartlarda emekli olacak. Kısmi emeklilik koşulları da aynen devam edecektir. O insanlarımız rahat olsun, onların programında herhangi bir değişiklik yapmıyoruz.
‘İŞVERENE SOSYAL GÜVENLİK DESTEK PRİMİNDE İNDİRİM YAPACAĞIZ’
EYT’lilerle ilgili sadece kamuya maliyeti konuşuluyordu. Proje yürüyor, bitmek üzere hissedilince işverenler endişeye kapıldı, odalar, işveren kuruluşları harekete geçti. TİSK yöneticileriyle görüştüm. Onları tek tek dinledim. Söyledikleri şu; nitelikli işçilerimiz var, yüksek ücret alıyorlar. Bunların bizimle devam etmesini istiyoruz. Kıdem tazminatları alıp gitmeye kalkarlarsa yoğunlaşma olur dediler. İşverenler kıdem tazminatlarını vergiden belli miktarını vergiden düşüyorlar. Eğer işveren işçisine ‘sen benim için önemlisin, değerlisin, kıdem tazminatını vereyim, çalışmaya devam et’ derse, biz ona sosyal güvenlik desteği vereceğiz. Sosyal güvenlik destek priminde 5 puanlık indirim yapacağız.” Ayrıca bu konuda işverene kredi desteği verilecek. Hangi şartlarda emekli olacaklarsa o şartlarda haklara sahip olacaklar. Aylık bağlama oranlarında değişiklik olmayacak.
‘SEÇİM EKONOMİSİ UYGULAMIYORUZ, POLİTİKAMIZ GERÇEKÇİ’
Türkiye Avrupa’nın en iyi bütçe dengelerine sahip ülkelerden biriyiz. Bütçe gelirindeki artış tahminlerin üzerinde olmuştur. Bütün bunlar hesaba dayalıdır. Biz seçim ekonomisi uygulamıyoruz, gerçekçi ekonomi uyguluyoruz. Popülizm yapmayan, gerçekçi, yurttaşımızı enflasyon sarmalına sokmayacak dengeleme politikası sürdürecek yaklaşıma sahibiz. Gerçekçi politikamız enflasyonun düşüşüyle birlikte daha fazla refah olarak dönecektir. EYT’de 1 hafta sonra ile 2 hafta sonra arasında bir fark var mı? Önemli olan sağlıklı bir şekilde girmiş olması. Biz Meclis’e götürürüz. Meclis tatilden sonra çalışma programına alır.
‘SİGORTA SİSTEMİ ÇÖKERSE BİR ŞEY YAPAMAYIZ’
Neden EYT var? Yasa çıkmış, yasa çıktıktan sonra emeklilik şartları değiştirildi. Biz bu sorunu çözüyoruz. Efendim yaş sınırı yüksek aşağı çekin deniyor. Bakın Avrupa ortalamalarına. Bizim kaç çalışanın, kaç emekliliği, sigorta sistemiyle finansa edebileceğimizi asla unutmayalım. O çökerse asla bir şey yapamayız. Bu arada sosyal güvenlik kurumu çalışanlarını ödüllendirmek için bir şey düşünüyoruz.
‘SÖZLEŞMELİ PERSONEL 3 YILDAN SONRA TAYİN İSTEYEBİLECEK’
Sözleşmeli personele kadroyla ilgili Meclis tatile girmeden geçireceğiz inşallah. Kurumlar müracaat ettiler bize. Biz onların statülerini inceliyoruz. Kamuda 30 sözleşmeli personel statüsü var. Onları bütünleştirirsek kadro veriyoruz. Öğretmen, imam, hemşireler. Bunların hepsini 657’ye tabi hale getiriyoruz. Yer değiştirmelerini üç artı bire bağlıyoruz. Bayburttasınız diyelim. 3 yılı doldurduktan sonra tayin olabileceksiniz.
‘3600 EK GÖSTERGEDE TEKNİK ÇALIŞMALAR YAPILIYOR’
3600 Ek Gösterge’de yeni talepler var. Ne zaman tamamlanırsa, Meclis ne zaman uygun görürse. Biz teknik çalışmalar yapıyoruz. Siyasi karar bu. Süreç işliyor. Birinci dereceye gelebilecek üniversite mezunların emekli olduklarında bu hakka ulaşması talebi var orada.
‘İŞÇİLERİ MEMUR YAPIYORUZ DİYE BİR ÇALIŞMAMIZ YOK ŞU ANDA’
Sözleşmeli personelde çeşitli sorular var. Onlara cevap veren çalışmalar yaptık. Bu çalışma sadece sözleşmeli personel için. 32 sözleşmeli personel var. Bunlar Emekli Sandığı’na prim ödeyen insanlar. İşçileri memur yapıyoruz diye bir çalışmamız yok şu anda.
‘NİTELİKLİ BÜYÜMENİN ÖNCÜSÜ SANAYİ ÜRETİMİDİR’
Türkiye’de büyüme devam ederse işgücüne katılma oranı artıyor. Buradaki sorun ekonomik büyümeyi sürdürmek. Yüzde 5 büyürse 700 civarında istihdam üretiyor. Yüzde 7’ye çıktığında istdihdam sayısı 1 milyon ile 1 milyon 400 bin arasında değişiyor. Büyüme hangi sektörler tarafından ivmelendiriyorsa ona göre. Dolayısıyla 1 milyonun üzerine çıkan rakam. Burada biz çok ciddi orana ulaştık. 31 milyon istihdam yaratmayı büyüme ile yarattık. Büyümenin devam etmesi lazım. Türkiye herşeyden vazgeçebilir, şu baraj yerine bu baraj diyebilir. Büyümeyi sürükleyecek sektörler. Başta temel sanayi. Büyümemizi sanayi sürdürüyor. Nitelikli büyümenin öncüsü sanayi üretim. Sanayinin içinde daha nitelikli sektörler var; savunma sanayi, bilişim endüstrisi gibi. Bunları gerçekleştirdiğimiz zaman istihdamımızı daha yukarı taşıyabiliriz. Enflasyon düşüyor ama Türkiye büyümeden vazgeçmiyor. İşsizliğin daha da aşağıya düşeceğini sanıyorum. Büyümeyi sürdürürseniz refahınız artar.
‘KESTİRME YOL YOK, SANAYİ VE DIŞ TİCARETLE BÜYÜYECEĞİZ’
2000’de Türkiye’nin GSMH 200 milyar dolar civarındaydı. Şimdi 1 trilyon civarında. Türkiye’nin istihdam yaratan büyüme içerisine girdiğinin altını çizmek istiyorum. Esas güven duyduğumuz budur. Bu konjonktürel sorunlar geçecek. Doğalgaz, petrol falan. Biz doğalgazdaki bağımlılığımızı büyük ölçüde azaltmış olacağız. İstihdam yaratarak büyüyeceğiz. İşgücüne katılan genç nüfusu daha fazla yer alacağı sanayideki teknolojik dönüşümle beraber sürdürülebilir hale getirdiğimiz zaman Cumhuriyetin 100. yılında bu aşamaya gelmesi çok önemli. Kestirme bir yol yok, sanayiye dayalı, dış ticarete dayalı büyüyeceğiz.
Türkiye’de birinci önceliğimiz işveren karşısında emekçilerimizin hukukunu korumaktır. Sendikalaşmayı sonuna kadar destekliyorum. Sendikalaşmaya karşı çıkan işverene karşı her türlü hukuki mücadeleyi yapıyoruz. Doğrudan doğruya iş koluna yönlendirmeyi biz yapıyoruz. Asgari ücrette enflasyonun tahribini önledik. Muhalefetin bundan 1 ay önce ‘En az 7 bin lira olmalı’ dediğini hatırlayalım. Sendikacılığın dersini anlatmış bir hoca olarak sendikacılığı destekliyorum. Bunun için sendikacılara yönelik eleştirilerim gerçekçi zeminler üzerindendir. Biz sosyal politikaları uygulamaya devam edeceğiz. En büyük güvencemiz Türkiye’nin bağımsızlığını devam ettirecek ekonomik ve demokratik sistemdir. Toplu sözleşme kurumsal bir sosyal politika aracıdır. Bunların güçlenmesi lazım. Sendikalarımızla iş birliği içerisinde çalışacağız. İşyerlerimizde sosyal barış içinde üretimin sürme yaklaşımıyla Türkiye’nin büyüme yoluyla ilerleyeceğini düşünüyorum. Teşekkür ederim.”