Norm Haber

Gazeteci Acet’ten dikkat çeken ‘sosyal güvenlik yasası’ örneği: Yunanistan’da emekli maaşları yarı yarıya düşürülmüştü!

Gazeteci Mehmet Acet, Türkiye'de 16 milyondan fazla emekli olduğunu, EYT düzenlemesinin verilmesi gereken bir hak olduğunu ancak sosyal güvenlik sistemine büyük yük getirdiğini dile getirdiği yazısında "Hep akılda tutulması gereken bir örnek: Yunanistan’da 2010 krizi olduğunda, emekli maaşları yarı yarıya düşürülmüştü" ifadelerini kullandı.

Acet, Haber7.com’da yer alan yazısında şu ifadelere yer verdi:

“…2024 yılı itibarıyla ülkemizde toplam 16 milyon 154 bin 322 emekli bulunuyor.

Bunların içinde 10 milyon 685 bin 554 SSK emeklisi, 2 milyon 861 bin 770 Bağ-Kur emeklisi, 2 milyon 482 bin 932 de Emekli Sandığı (memur) emeklisi var.

İkinci tabloda ise, sosyal güvenlik sistemi için alarm verici demeyelim ama alarm sınırlarına yakın bir yerde olduğumuza işaret eden bir veri bulunuyor.

2002 yılından günümüze aktif çalışan sayısı (sigortalı sayısı) %109 oranında artarken, 2002 ile 2024 arasında emekli olanların oranı %147 oranında artış göstermiş.

Doğal olarak, sistemi zorlayan bir durumla karşı karşıya olduğumuz gibi net bir gerçek var önümüzde.

EYT BİR HAKTI EVET AMA GETİRDİĞİ YÜKÜ DE AKILDA TUTMAK GEREKİYOR

Geçen yıl yapılan, uzun adıyla Emeklilikte Yaşa Takılanlar, kısa adıyla EYT düzenlemesi sonrası ortaya çıkan maliyet, beklenenin epey üzerinde oldu.

2024 yılında EYT’nin bütçeye maliyetinin 577,3 milyar lira olması bekleniyor.

Detaylarına bakıldığında bu rakamın içinde 401,7 milyar lira emekli maaşları, 162 milyar lira prim kaybı, 13,7 milyar lira da bayram ikramiyesi bulunuyor.

EYT meselesi AK Parti döneminde sorun olarak ortaya çıkmış bir mesele değil.

Aksine, bu büyük sorununu çözüme kavuşması bu dönemde mümkün oldu.

Hatırlatmak gerekirse…

EYT meselesi, 1991 seçimlerine gidilirken, kim ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum diyerek popülizmin zirvelerinde sörf yapan Süleyman Demirel ve koalisyon ortağı Erdal İnönü hükümetinin oy uğruna sonraki nesillere ağır bir yük olarak bırakacakları feci bir düzenleme ile ortaya çıktı.

Erken yaşta emeklilik yolunu açan o düzenleme sonrası SSK sistemi 8 yıl dayanabildi ve çöküşün eşiğinden 8 Eylül 1999 yılında yapılan ama o dönemde sigortalı olanların haklarını kaybetmesine yol açan bir başka düzenleme ile dönülebildi.

Emeklilikte yaşa takılma meselesi de öyle başlamış oldu.

Geçen yılki düzenlemeye gelirsek…

Haklı bir tarafı var mıydı bunu talep edenler açısından, evet vardı.

Çünkü 8 Eylül 1999’dan önce sigortası başlayanlar açısından maç oynanırken kural değiştirilmiş oldu.

Burası böyle olmakla birlikte, EYT’nin bütçe üzerindeki maliyetini görmezden gelme lüksümüz de olamaz.

Çünkü madalyonun öbür yüzünde EYT’nin getirdiği ciddi bir yük de söz konusu.

SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ SAĞLAM MI? POPÜLİZM YAPILMAZ, İSTİHDAM DA GÜÇLÜ SEYRETMEYE DEVAM EDERSE SORUN YOK AMA…

Sosyal Güvenlik Sistemi, prim ödeyenler, yani, aktif çalışanlarla, ödedikleri primin karşılığını alanlar, yani, emekliler arasındaki ‘altın oran’ üzerinden yürüyen bir sistem.

Yazıdaki tablolardan birinde 2008 yılından itibaren bu oranın nasıl bir seyirle ilerlediğini görebilirsiniz.

2022 yılında en iyi seviye yakalanmış bu anlamda.

Aktif/Pasif oranı %2,01’e kadar yükselmiş.

Sonra aşağı doğru bir düşüş geliyor EYT nedeniyle.

Şu anda bu oran %1,63 seviyelerinde.

Bir süre sonra bu rakamın %1,49 seviyelerine gerilemesi bekleniyor.

Peki bu ne anlama geliyor?

Yukarıda bir cümlede kullandım.

Şu an için alarm verici bir seviye demesek bile, alarm seviyesinin sınırlarında dolaşan bir rakam bu.

Ya da şöyle diyelim:

Sistemin sürdürülebilirliği, istihdamın güçlü seyretmesine bağlı biraz da.

Aktif çalışan yani, sigortalı sayısı korunur, üzerine artarak ilerlemeye devam ederse, sürdürülebilirlik anlamında panik yapmayı gerektirecek bir durum söz konusu değil.

Ancak, dünyanın bin bir türlü halinin olduğu da unutulmamalı.

Hep akılda tutulması gereken bir örnek:

Yunanistan’da 2010 krizi olduğunda, emekli maaşları yarı yarıya düşürülmüştü.

Üstüne 100 bin memurun de işine son verilmişti.

12 milyonluk bir ülkeden söz ediyoruz bu arada.

TÜRKİYE’DE EMEKLİLERİN YARIYA YAKINI 60 YAŞIN ALTINDA

Örnek olsun diye yazıyor değilim ama şu tür gerçeklerin de farkında olmak lazım.

Bazı ülkelerde, örneğin Çin’de, örneğin Güney Kore’de emeklilik sistemi diye bir şey bile yok.

Bu konuda hesaplar iyi yapılmazsa, ileride emekli sayısı sürekli bir şekilde artarken istihdamda bir sorun ortaya çıkar, işsizlik artarsa, sosyal güvenlik sistemini taşımak hiç de kolay olmayacak.

Avrupa ülkeleri emeklilikte 60 yaşı, 65 yaşı bile yeterli bulmayıp bu ortalamayı yukarı doğru çekmenin arayışı içerisindeler.

Biz de, 16 milyon emeklinin yarıya yakını 60 yaşın altında kimselerden oluşuyor.

1999 Marmara depremi olduğunda Sosyal Güvenlik Sistemi 8 önceki akla ziyan düzenleme nedeniyle çöküşün eşiğine gelmişti.

O dönemki hükümet, depremi bir fırsat olarak gördü.

Taşınamayacak hale gelen SSK sistemini EYT sorununu üretme pahasına reforme etme anlamında.

6 Şubat depremleri, ürettiği yıkım ve maliyet bakımından Marmara depreminden kat be kat daha ağır bir bedeli bu ülkenin önüne getirip bıraktı.

Ona rağmen, EYT düzenlemesinden vazgeçilmedi.

Mevcut haklardan da herhangi bir geri dönüş yapılmadı.

Üstüne, deprem yaralarının sarılması için 2023 bütçesinden 762 milyar lira, 2024 bütçesinden de 1 trilyonun üzerinde kaynak ayrıldı.

Bütün bunlar, 1999 şartlarına göre Türkiye’nin ne kadar güçlendiğine, zorlukları karşılamada dirençli hale geldiğine  işaret ediyor aynı zamanda.

Ancak, bir takım gerçeklerin de farkında olmak gerekiyor.”