İlber Ortaylı’nın TOKİ konutlarına yer vererek yaptığı paylaşımı şöyle:
‘1963’TE BURSA BİR RÜYAYDI; YEŞİLLİK, YEŞİLLİK, YEŞİLLİK…’
“1963 yılında henüz lise ikinci sınıf öğrencisiyken gördüğüm Bursa bir rüyaydı. Ahalisinin zarafeti, ucuz otellerin bile sakız gibi temizliği yemeklerin çeşnisi, ister gündüz ister akşam vakti olsun yeşillik, yeşillik, yeşillik… O yeşilliğin içinde şehrin panoraması başka renk ve asaletti. Ecdadın niye burayı başkent, payitaht olarak seçtiği, fethi için Osman Gazi’nin neden bu kadar heyecanlandığını anlamamak mümkün değildi. Bu kadar önemli bir vilayetin bugün dahi aynı öneme sahip olmasına rağmen sanayi ve tarım çevreleri açısından hâlâ ciddiye alınmaması bir faciadır.
‘BURSA BUGÜN İSTANBUL’UN KADERİNİ YAŞAMAKTADIR’
Bursa her hâliyle Osmanlı mülküne intibak etmiştir ve mazideki kalıntılarına rağmen tipik bir Osmanlı şehri olarak ortaya çıkmıştır. Bereketli bir bölgedir. Bugün de öyledir. Mesela İnegöl’ün mobilyacıları bile neredeyse Çukurova kadar ihracat geliri getirmektedir. 1960’lardan itibaren acele bir kararla otomotiv sanayii oraya kuruldu. Bunda bölgeye yerleşen Tuna Boyu Türklerinin içinde mekanik ustaların bulunması başlıca rolü oynamıştır. Dokuma sanayii konusunda da önemli bir bölge. Ne var ki Bursa’nın geleceğini karartan da bu otomotiv endüstrisi oldu. Şehrin etrafında dünyanın en bereketli bahçeleri ve tarım alanları yutuldu. Aşırı nüfus artışı bugün Bursa’yı problemli şehir hâline getirmiştir. İstanbul’un kaderini yaşamaktadır.
‘ALTIN YUMURTLAYAN TAVUĞU KESMEK GİBİ’
Bugün o şehrin yarattıklarından geçiniyoruz ama o yarattıklarımız bir yerde altın yumurtlayan tavuğu kesmek gibi. Derhâl ani bir planlama yapılması gerekir. Bunların başında isteyenin istediği yere bina kurmasını önlemek gelir. Hele devletin önceliği ile yapılan TOKİ yapıları gibi, fırlama binaların bu şehrin hem trafiğini hem manzarası hem havasını bozduğuna hiç şüphe yoktur.
‘BURSA SANAYİSİNİN KAYDIRILMASI, NAKLEDİLMESİ KAÇINILMAZDIR’
Bursa’nın halkı kendine göre özellikleri olan bir halktı. Misafirperverdiler, yaşamayı bilirlerdi. Türkçeleri 14. asırdan beri kalan deyimleri bile içerirdi. Bugün bundan bahsetmek mümkün değil tıpkı İstanbul’un nüfusu ve âdetleriyle gelen kalabalıkların içinde erimesi gibi Bursa da aynı akıbete uğramıştır. Şehrin sanayinin kaydırılması pekâlâ Anadolu’nun başka bir yerlerinde kurulabilecek tesislerin oralara nakledilmesi kaçınılmazdır.”