Görüntü: Mesut ERDOĞAN
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Bursa Şubesi tarafından BAOB’ta, ‘Kentsel Dönüşüm Çalıştayı’ programı düzenlendi. Programda konuşan Bursa İMO Başkanı Serdar Atilla Erdem şu ifadeleri kullandı:
Hepimizin bildiği gibi barınma ihtiyacı insanoğlunun en temel ihtiyaçlarının başında gelmektedir. Ülkemizde 1970’li yıllarda başlayan ve kentimiz açısından, özellikle 1980’li yıllarda sanayileşmenin de baskısıyla hızla artan kırsaldan kente göç ve hızlı nüfus artışı hemen hemen her yerde niteliksiz, plansız, altyapıdan, sosyal imkanlardan yoksun ve teknik hizmet alınmaksızın inşa edilmiş, depreme dayanıksız yapı stoklarının oluşmasına sebep olmuştur.
Tarihsel olarak büyük depremler yaşamış bir coğrafyada yer alan ülkemizde deprem riski her zaman var olacaktır. Her büyük depremin ardından olduğu gibi, büyük acılar yaşadığımız 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremi şehirlerimizin ne kadar hazırlıksız olduğunu, afet öncesi ve sonrası alınan önlemlerin yetersiz olduğunu bizlere bir kez daha göstermiştir.
Burada sorun, bir doğa olayı olan depremde değildir. Sorun, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da olacak olan deprem ve diğer doğa olaylarından, ülkemizi ve kentlerimizi koruyacak yeterli çalışmaların ve planlamaların yapılamamış olmasındadır.
Yaklaşık 25 milyon yapının bulunduğu ülkemizde, bu yapıların önemli bir kısmının ilk büyük depremde göçme ya da hasar görme riski taşıdığı artık bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla kentsel dönüşüm çalışmalarının önemi çok daha da iyi anlaşılmaktadır.
Son derece önemli ve acil adımlar atılması gereken kentsel dönüşüm çalışmaları için ilk yasal mevzuat 16.05.2012 tarihinde ancak yürürlüğe konabilmiştir. 6306 Sayılı AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN eksiklikleri olsa da önemli bir adım olmuştur.
Ancak geçmiş yıllarda çıkartılan “imar afları” ile birlikte son çıkartılan İmar Barışı Yasasının kentsel dönüşüme çok olumsuz etkileri olmuştur. 18.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren ve 09.06.2018 tarihinde başvuruları başlayan “İmar Barışı” süreci ise kentlerimizde ve doğal alanlarımızda istenmeyen görüntülere neden olan kaçak yapılaşmaları devlet güvencesiyle buluşturan yeni bir dönemi başlatmıştır.
Kentimiz ölçeğinde de durum farklı değildir.
Bursa’mız köklü tarihi, kültürel zenginlikleri ve hızla gelişen ekonomisi ile Türkiye’nin önemli şehirlerinden biridir. Ancak sanayileşmenin de etkisiyle 1990’lı yıllardan itibaren her yıl küçük bir il nüfusu kadar göç alan kentimizin yapı stoku ülkemiz genelinden daha fazla risk taşımaktadır.
Bu riskler ve çarpık kentleşme süreçleri, beraberinde ciddi sorunları da getirmektedir. Özellikle, yaşadığımız deprem gerçeği göz önüne alındığında, Bursa’nın kentsel alt ve üst yapısının güçlendirilmesi, sağlıklı bir yaşam alanı oluşturulması ve nihayetinde son günlerin sıkça kullanılan ifadesiyle “dirençli bir kent” haline getirilmesi yalnızca bugünün değil, yarının da en önemli meselelerinin başında gelmektedir.
Kentimizde kentsel dönüşüm sürecini, sadece fiziksel olarak yapıları yenilemek olarak değil, aynı zamanda şehir yaşamını daha sürdürülebilir, daha güvenli ve daha sağlıklı hale getirmek ve elbette şehirlerimizin kaybolan ruhunu geri kazandırmak olarak görmek gerekir. Bu perspektifte kentsel dönüşüm planlamalarını sadece bina inşaatlarıyla sınırlandırmadan kentsel altyapı, ulaşım, yeşil alanlar, sosyal donatı alanları ve tarihi doku gibi unsurları da dikkate alarak hazırlamak gerektiği çok açıktır.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak, kentsel dönüşüm sürecinde mühendislik bilgisi ve deneyimini her aşamada etkin bir şekilde kullanmayı, bu süreçlerin bilimsel temele dayandırılmasını savunduk. Bundan sonra da bu çerçevedeki düşüncelerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Sağlam, güvenli ve depreme dayanıklı yapılar inşa etmek hem mühendislik mesleğinin sorumluluğudur hem de toplumun en temel hakkıdır.
Sağlıklı bir kent, yalnızca güvenli yapılarla değil, aynı zamanda sağlıklı bir çevreyle de mümkündür. Şehirlerin büyümesiyle birlikte doğal alanların yok olması, hava kirliliği, gürültü kirliliği gibi çevresel sorunlar da artmaktadır. Bu noktada, Bursa’da uygulamaya konulacak kentsel dönüşüm projelerinde çevre dostu, sürdürülebilir yaklaşımlar geliştirmek zorundayız. Hem yeşil alanların artırılması hem de ekosisteme zarar vermeyen, çevre dostu malzemelerle inşa edilen yapılar bu anlamda büyük önem taşımaktadır.
Bütün bunları planlarken elbette ki tarım alanlarımızın korunması da ülkemiz ve kentimizin geleceği açısından son derece önem arz etmektedir.
Bursa’daki kentsel dönüşüm sürecinde, 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planının çok önemli bir rolü olduğunu her platformda dile getiriyoruz. Bu plan, şehrin tüm kaynaklarının etkin kullanımını sağlayarak, büyüme ve gelişme sürecinde çevresel dengelerin korunmasını hedeflenmelidir. Bursa’nın geleceği, yalnızca ekonomik ve altyapı yatırımlarına değil, aynı zamanda ekolojik dengelere de özen gösterilerek şekillendirilmelidir.
Bugün burada, Bursa’nın geleceğini konuşacağımız bu çalıştayda, kent dinamiklerinin tamamının ortak akıl ile hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Öncelikle Kentsel Dönüşüm Stratejisi oluşturulmalıdır. Kentsel dönüşüm sadece yerel yönetimler ile değil aynı zamanda ilgili tüm kamu kurumları, üniversiteler ve akademik odaların aynı masada buluştuğu, konunun finansal, sosyolojik ve hukuki boyutları ele alınarak, halkımızla birlikte katkı sağlanacağı bir süreç olmalıdır. Toplumun tüm paydaşlarının, Kentsel Dönüşüm Strateji Belgesine dahil edilmesi, fikirlerinin alınması ve ortak çözüm önerileri geliştirilmesi, kentsel dönüşümün başarısı için kritik öneme sahiptir. Bütün dönüşümler buna uygun, ayrıcalıksız ve herkese eşit uygulanmalıdır.
Kentsel dönüşüm süreçlerinde, şehrin estetik değerlerinden sosyal ihtiyaçlarına kadar her türlü görüşün dikkate alınması gerekmektedir. Bu noktada, Bursa’nın kentsel dönüşüm projelerinde tüm paydaşlarla iş birliği içinde, ortak bir dil ve anlayışla hareket edilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Bu ortak akıl yalnızca Bursa için değil, tüm ülkemiz için örnek bir yaklaşım olmalıdır.
Bursa’nın kentsel dönüşüm sürecinin başarıya ulaşabilmesi için öncelikli olarak güvenli, sağlıklı, çevre dostu ve sürdürülebilir projelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda hem bilimsel veriler hem de toplumsal katılım ışığında hareket etmek, sürecin her aşamasında mühendislik disiplinini ve uzmanlığını en iyi şekilde kullanmak en büyük hedefimiz olmalıdır.
Bu açıdan bakıldığında kentimizde son yıllarda uygulanagelen sadece Yık-Yap anlayışından süratle çıkılmalı, kentsel dönüşüm adına bilimsel ve teknik tüm yöntemler masaya yatırılmalıdır.
Biz İnşaat Mühendisleri Odası olarak kentsel dönüşüm, başka bir kent sorununa dönüşmeden topyekûn Bursa için ayağa kalkmalıyız diyoruz.
Hep birlikte, ortak akıl ve güçlü bir iş birliği ile daha sağlam, sağlıklı ve sürdürülebilir bir Bursa inşa edeceğimize olan inancımızı yineleyerek, bu çalıştayın şehrimiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyor BURSA HEPİMİZİN DİYORUZ.
Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mustafa Bozbey ise şu ifadeleri kullandı:
” Bugün yapılacak olan bu çalıştay hakikaten Bursa’nın aslında önümüzdeki süreçte nasıl bir vizyonla kentsel dönüşümü ortaya koyacağının da çıktılarını hep beraber alacağız, göreceğiz. Tabii kentsel dönüşümü değerli arkadaşlar iki şekilde bakmak lazım. Birincisi imarlı alanlardaki kentsel dönüşüm. İkincisi imarsız kaçak yapılaşmanın %62’si kaçak bu alanlardaki kentsel dönüşüm. Yani ikisini ayırt edemezsek o zaman kentsel dönüşümde işimiz mümkün olmaz. Aynı zamanda kentsel dönüşüm dediğiniz zaten adı üstünde. İmarlı alanlardaki kentsel dönüşüm aslında kentsel dönüşüm değil. Orada tamamen bina yenileme. Bir anlayışı var. Binaları yıkıyoruz. Yerine 5 katlı bina yerine 10 katlı bina yapıyoruz. Ben doğru olup olmadığını değil birazdan da söylerim de. Ama burada aslında bina gerileme var. Diğer tarafta esas kentsel dönüşüm. Niye? Kentsel ihtiyaç olmadığı alanlarda yapılacak olan kentsel dönüşüm son derece önemli. Bunu neden söylüyorum? Çünkü bugüne kadar gerçekten Bursa’da birçok yerde binaları yıktık, yaptık. Ama kentsel dönüşüm tanı uyan bölgeler yapabildik mi? Bunu hepimizin tartışmasıdır. Çünkü kentsel dönüşüm dediğiniz insanla başlayan insanla biter bir konunun içeriğine rastlandığında bu nedir? Kentsel dönüşüm alanında eğer orada kentsel ihtiyaçlar yok. Yani nedir kentsel ihtiyaçlar? Farklar, kültür evleri, sağlık binaları, okullar, eğitim alanlarında tutun da bütün insanların ihtiyacı olan, kentsel ihtiyaçlarının orada karşılandığı bir alanın olmayışından dolayı çöküntü bölgesi olarak değerlendirdiğimiz insanların sadece o güvensiz yapılar içerisinde kendilerine sorsanız güvenli değerlendirir. Ama o alanların dönüşümünden bahsediyoruz. Ve burada sadece mimari ya da mühendislik disiplini devreye girerek buradaki dönüşümün sağlanmasını sağlayamayız. Mümkün değil. Yani bu dönüşümü oluşturamayız. Neden? Çünkü insan faktörü var. İnsanın mutlu olabileceği, huzurlu olabileceği, güvenli olabileceği, kentsel ihtiyaçlara erişiminin ne denli olduğuna bağlı olarak da o insanların orada keyifle yaşayıp, yaşayamayacağına yine diğer disiplinlerle dediğimiz sosyologların eğer toplum bilimcilerinin yani mühendislik ve mimarlığın dışında yine hukukçuların Bunların da mutlaka bu dönüşümün içerisinde yer alması gibi bir sorumluluğudur. Yani disiplinler arası çalışmanın, ortak çalışmanın vereceği sonuç iyi bir kentsel dönüşüm planlamasıdır ve sonuçta yapılacak olan yapılarla da insanların orada mutlu, huzurlu geleceğe güvenle bakabilecek nitelikli alanların oluşabileceğine inanıyorum. Bizim anlayışımız bu. Onun için de katılımcı bir anlayışla kentsel dönüşümün yapılabileceğini ve bunun da bütünsel bir çalışmayla yani parsel bazında, ada bazında vesaireden uzak. Bu çalışmaların kentin diyelim ki önemli bir bölgesinin yani beş mahalledir, on mahallenin birbirlerini ilgilendiren Birileriyle sosyolojik olarak da bağları olan o mahallelerin tamamında bir bütünsel çalışma ve kentsel ihtiyaçlara erişimlerin de olduğu tüm kentsel ihtiyaçların çözüldüğü ama uygulamanın parça parça yapıldığı Bir kentsel dönüşüm anlayışından yanayız. Bizim şu anda arkadaşlarımızın üzerinde çalıştığı ki bir bölü yüz binlik planı hazırlamaya başladı. Katılımcı bir anlayışla hazırlamaya başladık. Burada bütün odalarımız var. İçinde yani bu mekanda bulunun Tüm odalarımız burada akademik danışma kurulunun bir fiil üyesidir. Aynı zamanda üç üniversitemiz var. 3 üniversitemizin temsilcileri de var bu akademik danışma kurulunda. Bu akademik danışma kurulu sadece bir bölü yüz binlik planı yapmakla değil, tam tersine bundan böyle kentin anayasası olarak oluşturacağımız yüz binlik planın ve diğer planların uygulanması konusunda da düşünceleri, fikirleri olacak ve önerileri olacak, yönlendirecek bir kuruldan bahsediyoruz. Böyle bir kuruluş. Yani sürdürülebilir bir oluşturmak için yapılmış bir kuruldur. Bu anlamda elbette ki siyasi tarafı vardır. Belediye meclisleri vardır. Ancak bu belediye meclislerine önerilerini mutlaka kurul iletecektir. Bu öneriler toplumsal anlamda toplumu ne kadar yüklendiriyoruz ya kendi ne kadar ilgilendiriyorsa o konularda birlikte çalışma oranı da oluşturmuş olacaklar. Tabii yüz binlik planı yaparken sadece mimari anlamda değil. Fiziksel anlamda da değil. Ama biz yüz binlik planı yaparken Kentin geleceğini iklim değişikliğini de baz alarak aynı zamanda yeşil bir kent oluşturmak amacıyla da düzgünlük planı değerlendirmek istiyoruz. Tekrar söylüyorum. İklim değişiklikleri bugün bakın son on yılı alın değerlendirin. Bursa da dahil olmak üzere para ikliminin yansımalarını veriyoruz. Dünyada iklim değişimleri konuşurken mimari tasarımlar da konuşulmaya başlandı. Yani bu yüz binlik planda bunların da tartışılması Ve bunların da uyarılması gerekiyor. Bunlara somut örnek gerekirse cam binalar, artık cam binalardan uzak duracağız. Mimar mimarlarımız biraz bize farklı bakabilir bu söylenme ama. Niye? Çünkü artık Avrupa’da Dünyada çalışacağım binalardan uzaklaşmaya başladı. Sebebi iklim değişimine inanılmaz derecede ya da havanın ısınmasına katkı sağlayan, oraya ısınmasını sağlayan yapılar olarak değerlendiriliyor. Bunları dikkate almamız gerekiyor. Bunun gibi Yine karbonla ilgili karbon yutucuların yine kentin her tarafına gelinir biçimde tutması lazım. Yani biz gaz salonuna sera gazı salınımını en aza indirecek bir planlama süreçlerini de yüz binlik planda görmemiz gerekiyor. Sadece bir plandan öte başka bir şeyden bahsediyorum. Ve yeşil bir kentin oluşması için biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir olması için ormanların korunması için tarım alanlarının korunması için elbet içki bu elbette ki bu kentte sanayi var. Biliyoruz. Sanayinin talepleri var. Onları da biliyoruz. Diğer yönden baktığımızda tarımı da korumak, yeşil alanları da korumak zorundayız. Konut onları da değerlendirmek zorundayız. Ama bunları tamamen kentin geleceğini belirlemek amacıyla tümden bakıp yani bütünsel bir çerçeveyle bakıp ona göre değerlendirmek gerekiyor ve bu konuda ulaşım da dahil Üzere ben tümünün bu yüz binlik planda ve kentsel dönüşüm alanları da burada yer almak üzere. Bir bölü yüz binlik plan çalışmalarında yine bizlerin hedefi olduğunu bir kez daha söylemek istiyorum. Başkanımın dediği gibi mülkiyetle ilgili sorunu yani iyi planlanmış kentlere baktığımızda mülkiyet sorunu olmadığı kentler olarak görürüz onları. Ama bize geldiğimizde mal canın yongasıdır Kitabı bir metrekare dahi bir yerden almaya çalışsanız vatandaşımız birdenbire belki artık genel yönetimin mutlaka bu mülkiyetle ilgili konuyu gündemine alıp kentlerin geleceğini insanlık adına kentlerin geleceğini belirleme konusunda daha farklı yasalarla kentlerin daha iyi planlanmasını sağlayabilir. Bu da Bakanlığımızın ve hükümetin alacağı kararlara bağlı. Bu çalışmalar içerisinde hem bir bölü yüz binlik hem kentsel dönüşüm. Bunların içerisinde yer alacak. İklimle ilgili, iklim değişiklikleriyle ilgili ve yeşil şehirlerle ilgili çalışmaların tümünde aslında bakanlık yetkililerimizin de bir fiil içinde olan bir sürecin yaşanması lazım. Bu açıdan baktığımızda ben inanıyorum ki kentlerimiz daha yaşanabilir ve gelecekte sadece bizlerin değil bu hazırının içerisinde belki bir çoğumuz verecek ya da göremeyecek. Ama ileride yani bu kentin bir bölümünün ne kadar çölleştiğini hep beraber yaşayarak göreceğiz ya da görevimiz ona geliyor. Çocuklarımız, sorunlarımız görecekler. Bunu neden söylüyorum? 2010 yılında İstanbul’da yapılan bir toplantıda ismini hatırlamayacağım. Bir uluslararası bir hocamızdı, hocaydı. Geldi. Bir sunum yaptı. Ülkenin bu sera gazı salınım sonucunda iki bin kırklı yıllardan itibaren nasıl çölleşeceğinin haritasını gösterdik. Ve sadece Karadeniz’in bir kısım kalıyor. Marmara yeşil görünüyor. Ege’nin bir kısmı yeşil görünüyor. Ama Bursa’nın içine kadar giren bir çölleşme görülüyor. Sebebi niye? Bizim jenerasyonumuz bizlere Bir önceki jenerasyon maalesef kirlettiği için, dünyayı kirlettiği için. Sadece bizlere dünyayı insan için söylüyorum. Bu sonuçları yaşıyoruz. Bundan sonra bu süreci uzatmak elimizde mi? Evet elimizde. Ama bu sürecin uzatılması bu sürecin uzatılması için de yapılması gerekenlerin çoktan adımlar atılması gerekiyordu. Halen daha o adımların atılmadığını hep beraber yaşayarak görüyoruz. Bizler de dahil olmak üzere bundan sonra bazı konularda belki daha keskin adımlar atıp süreci uzatmanın ve Olabilecek belki bilim insanlarının yine oluşturacağı alternatif çözümlerle de belki tekrar dünyayı kazanmanın yolunu bulabiliriz. Onun için önemli bu planlamalara bu işte süreci uzatma konusundaki Anlayışımızın da bir bölü yüz binlik ve kentsel dönüşüm planlarına mutlaka yansıması tarafındayız. Aynı zamanda çevreye çok büyük etkisi var. Kentsel dönüşüm. Yani bir inşaat olarak bakıyoruz. Ama çevreye ne kadar zarar verdiğimizi eğer Bursa’nın bir helikopterle gezerseniz çok iyi görürsünüz. Her yer taş ocaklarıyla dolu. Ve oradan alınan o malzemelerle o inşaatların yapıldığını ama aslında buralarda da Dönüşüm modellerinin uygulanması gerekliliğinde hatırlatmak istiyorum. Yıkılan inşaatlarla ilgili artık dünya bunu da kullanıyor ve tartışılıyor ve kullanıyor. Yapıların tümünü malzemesinin geriye dönüşebilir olduğunu ve geriye dönüşümde kullanılabileceğini de biliyoruz. Bu konularda da hazırlık yapmak zorundayız. Kent olarak da hazırlık yapmak zorundayız. Bu konudaki yatırımcılara yatırımcıları davet etmek zorundayız. Varsa bu konuda bilgiyle bilgisi olan onlarla beraber bu ithal malzemelerin tekrar ama İnşaatta ana yollarda ama başka bir alanda kullanımını sağlamak zorundayız. Aksi takdirde çevremize vereceğimiz zarar çok daha fazla olacaktır.” dedi
Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz ise açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Kentsel dönüşüm çalıştayında sizlerle beraber olmaktan mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum. Öncelikle böylesine güzel bir organizasyona imza attığı için oda başkanımıza teşekkür ediyorum. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Kentsel dönüşüm artık tüm Türkiye’nin gündeminde. Zaman zaman olumlu eleştirilerin, zaman zaman olumsuz eleştirilerle karşı karşıya kaldığımız bir durum. Yıldırım ilçemiz Bursa’mızın yüzde bir yüz ölçümü büyüklüğünde ancak nüfus olarak yüzde fazlasını içinden barındıran Bursa’nın en yoğun ilçesi. Biz de bu noktada bilhassa gösterilen yakın zamandaki gösterilenle beraber şekillenen yeni yılların bölgesini kadim Yıldırım ile birlikte yeni Yıldırım bölgesini yeniden planlamak ve imar uygulamaları yapmak üzere birçok çalışma gerçekleştirdik. Geçtiğimiz beş yıllık süre içerisinde on binden fazla tapu sahibinin problemini, hak sahibinin tapu problemlerini çözdük. İnşallah bu yıl sonuna kadar veya önümüzdeki yılın ilk çeyreğine kadar da bu problemlerini çözdüğümüz hak sahibi sayısı kırk bini bulmuş olacak. Böylelikle Yıldırım’ın yüzde otuzunda kentsel dönüşümün öncesindeki temel problem olan mülkiyet problemini çözmüş olacağız. İnşallah 2025 yılı içerisinde de hazırlıklarımızı yaptık. Hem kentsel dönüşüm strateji belgemizi hazırlamış olacağız. Hem de yine Yıldırım %30’luk bölgesinde yapacağımız yeni planlamalarla imar uygulamalarıyla birlikte de yeni bir bakış açısı ortaya koyacağız. Kenti yeniden planlayacağız. Binayı yıkıp yapmak değil kentsel dönüşüm çalışması. Zaten kentsel dönüşüm ifadesinin yaptığımız bu çalışmaları doğru ifade ettiğini düşünmüyorum. Aslında yapmak istediğimiz şey bir kent ıslahı. Sadece binaların ıslahı değil, binaların yenilenmesi değil kent bütününün ıslahı olarak lazım. Bu anlamda yaptığımız çalışmaları ilk çalıştayın içerisinde inşallah plan ve proje müdürümüz sizlerle paylaşmış olacak. Bu ay içerisinde iki tane yurt dışı ziyaretim oldu. Bir tanesi İngiltere’ye, Londra’da Kültür Turizm Tanıtma Birliği’nin fuarı vardı ve geçtiğimiz günlerde de Büyükşehir Belediye Başkanımızla birlikte Marmara Belediyeler Birliği olarak Bakü’deydi. İki ülkenin iki şehrin birbirine benzeyen yanları var. Yolda gelirken konuştuk kendi aramızda belediye başkanlarıyla. Şehircilik açısından baktığımızda doksanlı yıllarda bağımsızlığına kavuşmuş bir ülke hızlı bir şekilde modernleşen bir şehirden bahsediyoruz. Her gittiğimizde yenilenmenin olduğunu görüyorsunuz. Ya biz kırk elli yıldır bu işi niye beceremedik? Niye istediğimiz noktada değiliz diye sorduğumuzda çevre şehirci olan bir başkanımız şöyle ifade etti. Yani dedi ki mülkiyet kulların olmamalı. Çünkü millet mülkiyet kulların olunca problemler çıkıyor. Bizim de bugün kentsel dönüşümle ilgili yaşadığımız en büyük problem yaptığımız plan ve uygulamalar değil. Dönüşüm sürecinde hak sahiplerinin kendi aralarındaki veraset problemlerinin olduğunu görüyoruz. Biz tapuyla onunla ilgili problemimizi çözebiliyoruz. Şehircilik Bakanlığı’nda, varsa problemimiz orada arkadaşlarımızla rahatlıkla çözebiliyoruz. Ama kişilerin kendi arasındaki veraset problemleri olduğunda çok ilginç ama maalesef böyle buralarda tıkanıyoruz. Bu yani mülkiyetin kulda olması, insanda olması hakikaten işimizi zorlaştıran bir durum. Buraya dikkat çekmek lazım aslında. Onun için dedi ki mülkiyet mülk Allah’ındır. Ya da devletindir Eğer mülkiyet özel olursa işte bu kavgalar, bu sıkıntılar çıkıyor. Bugün yaşadığımız sıkıntı bizim kentsel dönüşümle ilgili bir belediye başkanı olarak kesinlikle plan yapmak değil, imar uygulamasını yapmak değil ama bu mülkiyet problemini çözmek en büyük problem. Burada belki yeni bir bakış açısı ortaya koymak gerekiyor ki bu dönüşümün daha hızlı bir şekilde gerçekleşsin. Dönüşüm kentsel dönüşüm mü, rantsal dönüşüm mü? diye birtakım insanlarla karşı karşıya kalmasın bu süreç sekteye uğramasın. Bunun bir şekilde yönetilmesi yeni bir bakış ortaya konulması gerektiğini düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
Onur Konuğu Prof. Dr. M. Nuray Aydınoğlu ise şöyle konuştu:
“Bursa’ya 1950, 1960’ların başında daha sık gelirdik. O zamanki yeşil Bursa hala gözlerimin önündedir ve Bursa’ya gelip gitmekten büyük mutluluktur Kaçınılmaz olarak Türkiye’nin gelişmesiyle birlikte Bursa Türkiye’nin en hızlı gelişen illerinden bir oldu. Özellikle sanayi alanındaki büyük gelişme tabii Türkiye’nin de kalkınmasına büyük katkıda bulundu. Bu gelişme kaçınılmaz olarak şehircilik problemlerini doğurdu. Büyük şehircilik problemleri de maalesef büyük bir deprem tehlikesi altındaki Bursa’da büyük bir deprem riskinin ortaya çıkmasına neden oldu. İnşaat mühendisleri odasını bu önemli organizasyonu organize ettiği için tebrik etmek istiyorum. Ama gerçekten duygulandıran bir konu benim için. Bu tatil günü cumartesi günü başta yerel yöneticiler olmak üzere geniş bir katılımcı topluluğunun bu toplantı izlemek üzere burada bulunması gerçekten konuya sahip çıkma anlamında bize büyük ümit veriyor gelecek açısından. O bakımdan hepinize çok teşekkür etmek istiyorum. Kentsel dönüşüm dediğimiz şey aslında biraz önce sözünü etti deprem riskinin azaltılması çabasının bir başka ifadesidir. Bu konuyla 1999 depremlerinden sonra özellikle yani yirmi beş yılı aşkın bir süredir çok yoğun bir şekilde ilgileniyoruz. Yani depremle ilgili kişiler olarak depremden sonra İstanbul’da İstanbul deprem planının hazırlanmasıyla başlayalım. Daha sonra İstanbul için deprem tahminiyle ilgili çalışmalar birkaç aşamada yürütüldü. Hala da devam ediyor. Buraya gelmeden önce internette Bursa’da bu konuda neler yapmış diye kısa bir araştırma yaptım. Aslında epey bir şeyler yapılmış. Tahmin de ediyordum ama açık söyleyeyim daha önce inceleme fırsatım olmamıştı. Jeolojik ve jeofizik yapıyı ortaya çıkarma bakımından çok değerli bir çalışma. Ancak deprem mühendisliği açısından bu çalışmanın belki orada elde edilen verilerle tekrar apte edilmesi gerekir gibi bir izlenime sahip olur. Ama çok iyi bir veri tabanı oluşturulmuş. Ama deprem mühendisliği açısından dediğim gibi tekrar ele alın bugünün deprem mühendisliği bilgileriyle o verinin tekrar değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yine internetten edindiğim bir bilgiye göre çok müspet bir gelişme olarak 2023’te aponya Yardım Kuruluşu ile anlaşma yapılmış. Cayka İstanbul’da da çalıştı. Aslında Cayka’nın çalışmalarını da benim görevi bulunduğum araştırma enstitüsü olarak da büyük ölçüde yardım ettik. Bunu çok müspet bir gelişme olarak görüyorum. Prensip olarak ne yapabileceğini o bilgilerden internetteki bilgilerden öğrenemedim ancak tahmin ediyorum. Muhtemelen İstanbul’daki de benzer bir çalışma yapacaktır. Bu çalışma bizim Cayka’dan önce ve sonra yaptığımız Kandilli’de deprem kayıplarının tahmini çalışmasıdır. Hem bina bazında altyapı bazında sosyal bakımdan can kayıpları iş kayıpları vesaire depremin bütün sonuç bir senaryo esprisi içinde tahmin edebilme çalışması. Böyle bir çalışmanın Bursa için henüz yapılmadığını anlıyorum. Eğer bir bilgi eksikliği varsa lütfen beni bilgilendirin. Tabii bunun için iyi bir envanter çalışması yapılması gerekiyor. Sadece binaları dikkate alsak bile biz iki binli yılların başında İstanbul’da hatta ondan önce 1999 depremlerinden de önce o zamanki İzmir Belediye Başkanı’nın uzak görüşünü İzmir için bu çalışmayı yapmıştık. 1996-99 yılları arasında depremden bir ay önce de raporumuzu İzmir Belediyesi’ne sunmuştuk. O çalışma bu sözünü ettiğim deprem kayıplarının tahmini bağlamında Türkiye’de yapılan ilk çalışmaydı ve kullandığımız yöntem de henüz o sırada Amerika’da yeni olarak geliştirilmiş çok modern bir yaklaşımdı. Bugün hala kullanılıyor. Daha da geliştirildi. Bunun için dediğim gibi öncelikle çok iyi bir envanter bina envanterinin çalışmasını verisinin elinizde olması lazım. Şimdi tam sayısını bilmiyorum Bursa’daki binaların ama bu binaların tek tek belirlenmesi söz konusu değil ama bu Bugünün teknolojisiyle uzay uzaydan uzay fotoğraflarıyla ya uzaydan algılama yöntemleriyle bu bilgilerin oldukça sağlıklı bir biçimde ne anlamda binanın katsayısı binanın ne zaman yapıldığı tabii o belediye kayıtlarından çıkacak. Ve binanın malzemesi yani. Genellikle bizim çevremiz betonarmeyan, eski binalarımızın bazılarını olabilir. ne zaman yapıldığı da önemli. Sadece bu bilgi Toplamak bile bunlar şimdilik mümkün. Nitekim bizim iki binli yılların başında hatta iki bin birde ilk yaptığımız çalışma. Ondan sonra biz onu iki bin üçte yeniledik ve yayınlandı. Uluslararası şu anda çok atıf alan bir çalışmadır. iki bin iki yanılmıyorsam Cahita çalışmasını yaptı. Daha sonra Kandilli’deki bizden sonra gelen genç arkadaşlar bu çalışmayı devam ettirdiler ve en son iki bin on sekiz yılında halen elimizdeki en son rapor çıkartıldı. Biz iki bin iki bin üstte çalışırken çok yetersiz bina envanteriyle çalıştık. Çok fazla kabul yapmak zorunda kaldık. Ama iki bin on sekiz çalışması oldukça doğru, sağlıklı verilere dayandı. Böyle bir veri edinme çabasının Bursa için de rahatlıkla düşünüyorum. Bugünün teknolojisi artık buna izin veriyor. daha sonra bu çalışmada bu verileri tavanı oluşturulduktan sonra çeşitli şekillerde sınıflandırılan binalar ve dediğim gibi katsayılarına malzemelerine göre yapım yıllarına göre bunların deprem hasar riskleri oldukça rasyonel fakat oldukça basit aynı zamanda basit yöntemlerle tahmin edilmeye çalışılıyor. Bununla ilgili mesela bizim Bolu’da yaptığımız çok ayrıntılı bir çalışma. ilginç bir örnek olarak gösterilebilir. Yani bu eğrilerinin gerçekçi bir biçimde değerlendirilmesi. Bu kayganlık eğrileri ve envanter bilgileri yardımıyla Biz bina diyelim, Bursa’nın belli bir bölgesinde, belli bir küçük alanda, hani haritada bir biz bilgisayarda bir piksel diyebileceğiniz küçük bir alanda nedir mesela? Beş yüz metreye beş yüz metre. Bir kilometreye bir kilometrelik bir içinde ki binaların kaç tanesinin ağır hasar görebileceği, tek tek bina değil ama bir toplum olarak. Kaç tanesinin ağır hasar, kaç tanesinin ortağı, kaç tanesinin az hasar, kaç tanesi hasarsız olabileceğini tahmin edebiliyoruz. Bu bir tahmin. Yüzde üç kesildi ama ileriye yönelik olarak yapılacak çalışmalarda bir altlık oluşturması bakımından ilk tahmin olarak çok çok değerli. Nitekim İstanbul’da bu çalışmanın devamı olarak Alper Hocam açıklayacaktır. bu çalışma En riskli bölgeleri dikkate alarak daha ayrıntılı çalışmalara geçildi. Ve mutlaka ayrıntılı çalışmaların da yapılması lazım. Ama işe nereden başlayacağımız en riskli bölgelerimiz nerede? Bu konuda size Çok iyi bir alttak oluşturacağız. Bu ön çalışmanın mutlaka yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ve ayrıntısını bilmemekle beraber umuyorum ki Jayta çalışması muhtemelen bu manada bir çalışma olacaktır. Onu o bakımdan onu öğrenmekten çok büyük mutluluk duyduk Tabii çalışmasında herhalde zeminle ilgili olarak çünkü Cahikar İstanbul’da aynı zamanda mikro bölgeleme çalışmaları yaptık. Yani mikro bölgelere zemin mikro bölgelemesi hem Avrupa kuzeyinde değil ama güney kısmında. Ve Anadolu yakasının da hemen hemen tümünü kapsayacak. O ayrıntılı çalışmalar yapıldı. Bu tür çalışmaların da tabii bu dediğim biraz önce belirttiğim kayıp tahmin çalışmasından önce yapılması lazım. Çünkü tehlikesinin hele Musa gibi derin alüvyon üzerinde oturan yatılaşmada bu zeminin etkisi hayati ve birinci derecede önemli. Onun için yani öncelikle tabii bu mikro bölgeleme çalışmasının yapılması lazım o da kapsamı içinde midir? Onu da bilmiyorum. Öğrenmekten mutluluk duyacağım. Efendim? Ama sayın başkanım mikro bölgelemeden, çeşitli açılardan farklı şeyi anlıyoruz Yani ilçe ben yaptım diyor ama bizim bizim dediğimiz bizim dediğimiz mikro belgeleme tamamen teknik, verim akımında. Benim demin söylediğim o hücrede, o pikselde o binaları ben incelerken, o binanın altındaki zeminin taban kayasından itibaren ne kadar büyüttüğünü veya küçülttüğünü bilmem lazım. Çünkü bunu deprem şartnameleri bu konuda oldukça antik değerler verirler. Burada ise ayağı yere basan derilere ihtiyacımız var. Bunları yapmak bugün yirmi sene evvel inanın bunlar çok daha zor Yirmi senede bilgisayar teknolojisinde gelişen muazzam meydana gelen büyük gelişme sayesinde bugün bunlar çocuk oyuncağı haline geldi. Yani teknik bakımdan problem yok. Ama bunu tabii bir şekilde organize edilmesi, planlanması ve maddi bakımdan desteklenmesi söz konusu Umarım yine çalışmasında bu bu bu şey konu da vardır. Mutlaka olması gerekir.” ifadelerini kullandı.