Norm Haber

Önce Narin, sonra Rojin! Vakalarda CSI etkisi mi var?

Önce 8 yaşındaki Narin Güran, ardından 21 yaşındaki Rojin Kabaiş... İki ismin cansız bedeni de kaybolduktan günler sonra su içerisinde bulundu. Geçtiğimiz senelerde de benzer ölümlerin görülmesi 'vakaların birbirinden etkilenip etkilenmediği' konusunda kafalarda soru işareti oluşturdu. Uzmanlar CSI etkisine dikkat çekerek göz ardı edilen bazı gerçekleri gözler önüne serdi.

Türkiye Gazetesi’nde yer alan habere göre, 2020 yılında 4 yaşındaki Leyla Aydemir’in kaybı Türkiye’nin gündemine oturmuş, minik kızın cansız bedeni 18 gün sonra derede bulunmuştu. Bu sene ise benzer bir olay 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde yaşandı. Minik Narin de kaybolduktan 19 gün sonra derede bulundu. Birkaç hafta sonra ise acı haber 21 yaşındaki Rojin Kabaiş’ten geldi. 18 gün sonra cesedi Van Gölü’nden çıkarıldı.

Bunlar, son yıllarda Türkiye’de su kenarında bulunan cesetlerden sadece üçü. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Alkan, birbirine benzeyen ölümleri değerlendirdi ve çarpıcı açıklamalarda bulundu.

“AMAÇ DELİLİ DEĞİL, CESEDİ YOK ETMEK”

Milliyet’in haberine göre; bu yıl ve bundan önceki senelerde gerçekleşen birçok ölüm vakasında akarsulardan veya gölden cesetler çıkarıldı. Su kenarlarında bulunan cesetlerin adli tıp açısından nasıl değerlendirildiğini ve suyun ceset üzerindeki etkilerini anlatan Prof. Dr. Nevzat Alkan, bu tür vakalarda önemli bulguların suda kalma süresine ve cesedin bulunduğu ortama göre değiştiğini vurguladı.

Prof. Dr. Alkan, “Ölüm sonrasında cesedin nerede kaldığı adli tıp açısından önem taşır. Çünkü ölüm sonrası değişimler dediğimiz ölü lekesi, ölü katılığı ve cesedin çürümesi, cesedin bulunduğu yere göre değişkenlik gösterir. Ceset toprak altında, açık havada, bir evde, su içinde ve araba içinde pek çok yerde bulunabilir. Durum böyle olunca da cesedin kaldığı yer, geçen zaman, olaya eklenen faktörler gibi sebeplerden biz cesette farklı bulgular bekleriz. Son zamanlarda kamuoyuna yansıyan olaylarda cesetlerin özellikle ya da denk gelerek su içerisinde daha sık kaldığına şahit oluyoruz. Suya atılan cesetlerde amaç delili değil, cesedi ortadan yok etmektir” dedi.


“BOĞULMAYA AİT DEĞİŞİKLİKLER BEKLERİZ”

Rojin Kabaiş’in vücudundaki deformeler nedeniyle ölüm sebebinin kesinleştirilememesi ve kesin ölüm sebebinin netleştirilmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesini ise Prof. Dr. Nevzat Alkan şöyle değerlendirdi:

“Otopsi işlemi Van’da yapıldı. Cesetten alınan numuneler İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Suda kalan cesetlerde eğer kişi canlı iken suda kalmış ise suda boğulmaya ait akciğer değişiklikleri bekleriz. Ceset suya atıldı ise el ve ayaklarda çamaşırcı eli görünümü, vücut boşluklarında ise su olması gibi özellikleri bekleriz.”


“TÜM GİDİŞATI DEĞİŞTİREBİLİR”

Kamuoyunda Rojin Kabaiş’in intihar etmiş olabileceğine yönelik söylemler arttı. Prof. Dr. Nevzat Alkan ise güvenlik kamerası kaydı, ihbar, itiraf ve otopside bulunabilecek Rojin’in ölümüne ait delillerin tüm gidişatı değiştirebileceğini söyledi.

Telefon incelemelerinin paylaşılması gerektiğini de vurgulayan Alkan, Rojin’in son okuduğu kitabın hangi kütüphaneden alındığı ya da eşyaları arasında bulunup bulunamadığı noktasında da bilgi verilmesinin aydınlatıcı olacağını ifade etti.


“BU OLAYLAR BİRBİRİNDEN ETKİLENİYOR”

Son dönemlerde yaşanan suda ceset bulunmasının ve bu cesetlerin 18 ila 20 gün arasında bulunmasına ilişkin de değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Nevzat Alkan, “Rojin sahile vurdu, cesedi de öyle bulundu. Narin’de de belki de bir ihbar alındı. Balıkesir Gönen’de kaybolan ekonomistin cesedi aylarca bulunamamıştı. Kesinlikle bu olaylar birbirinden etkileniyor. Suda cesede hemen ulaşılamadığını gören kötü niyetli kişiler benzer metotlara yöneliyor” ifadelerini kullandı.


CSI SENDROMU GÜNDEME GELDİ

‘CSI’ etkisi kavramı, özellikle 2000’li yıllarda popüler hale gelen ‘Crime Scene Investigation’ (Olay Yeri İnceleme) gibi televizyon dizilerinin yaygınlaşmasına dayanıyor. Bu dizilerde gerçek dünyada karmaşık, zaman alan ve dikkat gerektiren adli tıp süreçleri, televizyon ekranında hızla ve hatasız bir şekilde sunuldu. Bu durum da izleyicilerin adli kanıtların toplanması, analiz edilmesi ve suçların çözülmesi konusunda beklentilerini yanlış yönlendirdi.

Halkın suç çözümüne dair algılarını şekillendiren bu etki, medya aracılığıyla adalet sisteminin işleyişine olan güveni de dolaylı yoldan etkiledi ve ‘CSI sendromu’nun doğmasına neden oldu.


BİLİNÇLİ FAİLLER Mİ OLUŞTU?

Prof. Dr. Nevzat Alkan ise Narin Güran olayına dikkat çekerek, “CSI sendrom, kamuoyu ve hukukçuların adli tıp ve adli bilimlerden her şeyi çözeceklerini beklemeleri anlamına geliyor. Narin olayında bunu gördük. Adli tıp, Narin olayında katkı sunamadı. Narin’in boğazının sıkıldığı söylemi ise henüz bir yorum, net bulgusu şüpheli. Bu olayların artmasının nedeni toplumdaki çaresizlik hissi. İnsanların burn-out yani tükenme durumuna girmesi bu olayların artmasının sebebi. O tür diziler sadece gerçekleştirilen eylem ve sonrasında cesedi saklama ve benzeri gibi durumlara yön veriyor” dedi.


Adli Bilimci Thomas Mauriello’nun CSI’da tasvir edilen bilimsel tekniklerin yüzde 40’ının var olmadığını tahmin etmesi hakkında yorumda bulunan Prof. Dr. Nevzat Alkan ise sözlerini şöyle noktaladı:

“Thomas Mauriello’nun tahmini doğrudur. Çünkü CSI dizileri, bilim ve kurgudan oluşur. O sebeple senaryo eklenmesi normal. Ancak Jules Verne’in yazdığı ‘Denizler Altında 20 Bin Fersah’ kitabında yer alanlar gerçek oldu. Ay’a seyahat edilecek demişti, gerçek oldu. Yani şu an yüzde 40 diye belirtilen ve var olmadığı düşünülen oranlar yarın gerçek uygulamaya dönüşebilir.”