Hakkari’de 1D 3T dönemi

Hakkari’de 1D 3T dönemi

6 Şubat depremleri sonrasında jeologların dikkat çektiği Hakkari, bir yıldır hafif hafif sallanıyor.

Kimi “bu hafif sarsıntılar fayların sıkışmasını azaltır ve büyük bir depremi önler” dese de konunun uzmanları “bu hafif sarsıntılar ‘geliyorum’ diyen şiddetli bir depremin ayak sesleri” diyor.

Hakkari Valisi Ali Çelik ise “temkinli ve tedbirli olmakta fayda var, önümüze aldığımız çalışmaların acilen tamamlanması için teyakkuzdayız” diyor.

Geçtiğimiz ay gerçekleşen 5. Mergâbütan Kar Festivali vesilesiyle gittiğimiz Hakkari’de, sabah erken saatte gelen 4.3 büyüklüğündeki depremle festivalin ikinci gününe uyanmıştık. Çok şiddetli olmasa da o an ilk aklıma gelen şey ulaşım oldu.

Hakkari’yi bilenler ne demek istediğimi hemen anlamıştır. Dağlar üzerine, arasına kurulu bir şehir, imarsız/plansız inşa edilen binaların yuttuğu daracık ara sokaklar, şehri dünyaya bağlayan tek bir yol… Ötesinde her yer ve her şey dağ, taş, çıkmaz sokaklar…

Allah korusun, şiddetli bir deprem sonrasında Hakkari’ye kimseler kolay kolay ulaşamaz diye düşünüyorum.

O halde acil durumlarda kendi göbeğini kesmeyi öğrenmeli, başta Hakkâri olmak üzere tüm şehirlerimiz. Zira yeni dünya düzeni felaketleri ile geliyor. Depremler, fırtınalar, seller, toprak kaymaları ve daha nicesiyle felaketler yüzyılına hızla giren insan, doğa kanunlarına karşı gelmenin cezasını canıyla ödüyor!

Kar Festivali için gittiğim Hakkari’de ikinci güne depremle uyanınca malum konuyu Vali Ali Çelik ile konuşmuştuk. Geçen yıl göreve başlar başlamaz başlattığı deprem tedbirlerinin geldiği aşamayı aktarmıştı, fakat işin bir hayli zor olduğunu hepimiz biliyorduk.

Hakkari, maalesef ki yapı stoğu açısından oldukça sıkıntılı bir şehir. Depreme dayanıklı/yasal mevzuata uygun yapı oranı denizde damla misali.

Vali Çelik, gelir gelmez bu yapıların tespiti ve rehabilitasyonu çalışmalarıyla birlikte şehrin arama-kurtarma-toplanma-acil ihtiyaçları karşılama-sağlık ekipmanları vb. başlıkları oluşturma üzerine odaklanmış.

Dediğim gibi Hakkâri yüksek dağlar arasında kıvrılarak ilerleyen tek bir yol ile dünyaya bağlanıyor, bu sebepten öncelikli olarak acil durumlarda dışarıdan yardım gelene kadar “kendine yetmeyi” öğrenmesi gerekiyor.

Biliyorum ki şu an Hakkari’de her şey bir yana deprem bir yana; Vali Çelik, vatandaşlar ve kurumlar için. Bu tedbir-temkin-teyakkuz durumunu son süreçte yaşanan toprak kaymaları ve çığ düşmeleri daha fazla haklı çıkarıyor elbette. Yaşanan kısa süreli sorunlarla kapanan yolun durumu “deprem olursa nasıl olur” sorusunu zihinlere getiriyor. Soruları ve sorunları eşliğinde kendi cevaplarını arayan Vali Ali Çelik ve Hakkarililer, “depreme hazırlıklı olmak” adına adeta kampa girmiş.

Her gün daha fazla yol katedilen depreme hazırlık kampındaki Hakkari’yi bizler de yakından takip ediyoruz, çünkü felaketler konusunda her şehir, her kurum ve her birey kendi lokalini güçlendirmek zorunda. Ve her şehrin kendisiyle birlikte bölgesine de yetebilecek kapasitede arama-kurtarma-ilk yardım altyapısı olmak zorunda artık.

Hakkari 1D (deprem) 3T (tedbir-temkin-teyakkuz) dönemini başlatmış başlatmasına fakat vatandaşların da bu yönde eğitimi önemli elbette.

Her konuda olduğu gibi felaketlerle baş edebilmek için de toplumun bilinçlendirilmesi gerekiyor. Evet her konuda ahkâm kesse de doğal afetleri önlemek adına hala aciz insanlık, bu sebeple önlem çalışmalarının yanı sıra fazlasıyla baş etmeyi öğrenmek zorundayız. Depremleri önleyemiyorsak şayet, onlarla yaşamayı öğrenmeliyiz. Sağlam evlerin inşasını, deprem anında ve sonrasında yapılması gerekenleri, şehrimizin yöneticileriyle birlikte hareket etmeyi sular seller gibi ezberlemek zorundayız.

Deprem ülkesi olmamıza rağmen en ufak sarsıntıda hala balkon ve pencerelerden atlayıp ölüyor veya yaralanıyorsak şapkayı önümüze koymak gerekiyor, “toplum bilinç seviyemiz nerede” diye.

Anlayacağınız yapacak çok işimiz çok.

Hakkâri üzerinden yeniden konuya dönersek, Hakkari modelinin tüm şehirlerimiz üzerinden yaygınlaşması gerekiyor, derim. Yerinden sağlanacak güçlü altyapılara acilen yönelmenin zamanıdır.

Yeni dünya düzeni insanoğlunun ulaştığı hovarda dönemi kapatmasını emrediyor!

İnsanlığın önceliğini güvenlik-korunma-kurtarma-barınma-sağlık-gıda-su yatırımları olmak zorunda artık. Ve kalbiyle, bileğiyle, zihniyle güçlü olmak zorunda insanoğlu!

Eskiden gönülleri donanımlı ruhu ile fetheden insanoğlu, “ruh”u kaybedince kalp fetihlerini gerçekten ve samimiyetten uzak, abartılı hayatlarla ve yapılarla gerçekleştirmeye çalışsa da başarılı olamadığı ortada. Meydana gelen ucube şehirler bizi mutlu etmemekle birlikte can güvenliğimizi de sağlamıyor.

Uzaya gidip-dönüp-dolaşıp geldiği yerde açlığı, susuzluğu, güvensiz yapıları ve plansız şehirleri konuşuyorsa insan, gitmeye çalıştığı yoldan acilen özüne dönmek zorunda…

İnatçıyız biz! Sabır, koruk, helva meselesi…

İnatçıyız biz! Sabır, koruk, helva meselesi…

Kadın doğasının geçmişten gelen ve ona unutturulmaya çalışılan öğretilerini yeniden hatırladığında hayatın en tepesine oturacağı öngörüsü ile ve bu durumu doğrulayan hikayelerin açılımlarının yapılması ile ilerleyen, kendisini vahşi kadın arketipine dair mit ve öyküler olarak tanımlayan ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ isimli kitabın bir anda popüler olan her şeye yönelik tepkime kurban gittiğini itiraf etmeliyim.

Herkesin büyük bir iştahla okuduğu kitapta kendimi, hatta kendimde unuttuğum şeyleri bulacağımı düşünemezdim doğrusu.

Kitabın arka kapağında şöyle diyor; “…19. yüzyılla birlikte insanlığın doğadan kopuşu ve duygulara yer vermeyen kapitalist bir endüstri çarkının içinde kayboluşundan yola çıkarak kadınların yapması gereken ilk şeyin içlerindeki doğal sesi keşfetmek olduğunu söylüyor ve kadınların içlerinde yatan sınırsız güç ve yaratıcılığın, kurtların doğal yabanlığında yattığı savını ileri sürüyor. Kadınların çoğu zaman farkında olmadan içselleştirmek zorunda bırakıldıkları eziklik ve yetersizlik duygusuna, bastırılmış cinsel güdülerine çok değişik bir malzemeden yaklaşıyor: Kurtlar ve kadınlar arasında, vahşilikleri, zarafetleri ve içinde yaşadıkları topluluğun üyelerine duydukları bağ açısından psişik bir benzerlik vardır…”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde yapacak daha iyi bir işi olmayan kadınlara bu kitabı alıp biraz olsun eskiye, özlerine, erkeklerin egemen dünyasında ezilip büzülerek yaşamaya başlamadan önceki hallerine dönmenin nasıl bir his olduğunu anlamaya çalışmayı önerebilirim.

Zira senenin bir, hadi bilemediniz iki, mesleki gününüzle birlikte üç gününde hatırlanmak, çiçek böcekle ödüllendirilmek bizi kurtaracak cinsten hareketler değil.

Unutanlar ve unutmak isteyenler için hemen hatırlatalım; 8 Mart’ın tohumları 1908 yılında, New York’ta 15 bin çalışan kadının daha kısa mesai süreleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep etmesiyle atılıyor.

Bir yıl sonra Amerika Sosyalist Partisi yaşasın devrimci mücadele diyerek, 8 Mart’ı Ulusal Kadınlar Günü ilan ediyor. Bu özel günü uluslararası hale getirme fikrini ortaya atan ilk kişi ise Clara Zetkin!

Komünist bir aktivist olan, aynı zamanda kadın hakları savunuculuğu da yapan Zetkin, 1910 yılında Kopenhag’da toplanan Uluslararası Emekçi Kadınlar Konferansı’nda Dünya Kadınlar Günü fikri önerisiyle bize bir gün daha hediye ediyor.

İlk uluslararası etkinlikler 1911’de, Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de düzenleniyor, 1975 yılında Birleşmiş Milletler’in Dünya Kadınlar Günü’nü kabul etmesiyle artık resmi bir günümüz oluyor ve 1996 yılından itibaren her yıl yeni bir tema belirleniyor. Türkiye’de bu tema işinin pek önemsendiğini sanmıyorum. Belirlenen ilk tema ‘Geçmişi kutlamak, geleceği planlamak’ Bu yılın temasıysa ‘Kadınlara yatırım yapın: İlerlemeyi hızlandırın

Tema muhteşem, uygulama sıfır!

Dünya üzerinde kadınlara yatırım yapan ve ilerlemenin bu biçimde olacağını düşünen son ülkelerden biri biz olabiliriz. Bir emeklilerimizin gelir düzeyinde dünya sonuncusuyuz, bir de kadına verdiğimiz değer konusunda.

Takdire şayan gidişatımızın kocaman alkışı hak ettiğini düşünüyorum, burada küçük de bir gönderme yaparak…

Günün anlam ve önemine binaen kadınları hatırlayan, kadın haklarından dem vuran, kadınların daha özgür biçimde hayattın içinde var olabilmeleri gerektiğini her gittikleri yerde anlatan siyasiler ve devletin ileri gelenlerinin, yarın itibariyle bu heveslerinin tamamen sona ereceğini ve kadınları sadece siyasi bir süs, konuşma konusu olarak görmeyi tercih edeceklerini bilecek kadar büyüdük çok şükür…

Kadının yerini evi olarak belleyen, kadını hayatın tek güzelliği olarak düşleyen, en iyi kariyerin annelik olduğunu söyleyip her kadının doğuracağı çocuk sayısına kadar telkinde bulunmayı kendinde hak gören, kadının bedenini sorgulayan, bedeni ile ilgili verdiği kararları kısıtlamaya çabalayan, başına gelen kötülüklerin değil, kadının ne giydiğinin ve hangi saatte nerede olduğunun hesabını soran bakış açıları ile karşı karşıya olduğumuzu artık biliyoruz.

Tüm bunlara inat, biz yapılan kötülükleri ifşa ederek bu kötülükleri yapmayı alışkanlık edinenleri rahat bırakmayacağız.

Tüm bunlara inat biz kendi kariyerimizi inşa ederken istediğimiz zaman, istediğimiz kadar çocuk yapıp, bu çocukların sorumluluklarını da babaları ile paylaşmak konusunda inatçı olacağız.

Tüm bunlara inat istediğimiz saatte, istediğimiz yerde istediğimiz amaç için, istediğimiz kıyafetlerle bulunacağız ve güvenliğimiz için sokakların bizim içimiz gibi ışıl ışıl aydınlık, aynı zamanda güvenli olmasını talep etmeye devam edeceğiz.

Tüm bunlara inat, önümüzdeki yerel seçimlerde kadınların oyunu isteyen yerel yönetimlere aday isimlerin kadının rahat yaşayabileceği şehirler kurması gerektiğini her fırsatta söyleyeceğiz.

Erkekleri de büyüten annelerin en önemli özelliğinin inatçılık olduğunu, çocuğu büyürken inatla sorduğu tüm sorulara aynı inat ve sabırla yanıtlar vermeye alışık kadınların, erkeklerin kendilerine kurdukları egemen dünyayı yıkmak ve bu dünyadaki haklı yerlerine kavuşmak için de aynı inat ve sabrı göstereceklerini söylemek isterim…

‘Sabırla koruk helva olurmuş’ diyen rahmetli anneannemin lafını da buraya ekleyeyim ve bizim o helvayı bir gün mutlak suretle yiyeceğimiz vurgulayayım.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde evinin içinde, evinin dışında, sosyal hayatta ve her durumda emek veren tüm kadınları kucaklarım…

Ramazan arifesinde soluksuz geçen bir hafta

Ramazan arifesinde soluksuz geçen bir hafta

Ramazan ayına saatler kala toplantı davetlerinin hızına yetişemiyoruz.

Netice olarak bu haftayı değerlendirdiğimizde gazetecilerin son yıllarda yaşadığı en yoğun hafta diyebiliriz.

Hafta başı Sedat Yalçın‘ın toplantısı ile başlayan mesaimiz salı günü Mustafa Dündar‘ın lansmanı ile devam etti.

Çarşamba günü İYİ Parti ve TÜRSAB‘ın toplantıları, Bursa Büyükşehir Belediyesi‘nin açılışları ve Celil Çolak‘ın basın toplantısı…

Perşembe günü sabahın ilk saatlerinde BOSİAD ile başlayan toplantı trafiği Erkan Aydın‘ın lansman toplantısı ile devam etti.

Öğleden sonra Alinur Aktaş‘ın basın toplantısı ve BURFAŞ Kafe açılışı, akşamında AK Parti‘nin Orhangazi ve İznik adaylarının tanıtım toplantısı…

Cuma günü AK Parti Keles adayının lansmanı sonrasında akşama doğru Kestel, Gürsu ve İnegöl’de gerçekleşen AK Parti adaylarının tanıtım toplantıları.

Cuma günü bir de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebeti ile gerçekleşen toplantılar, buluşmalar….

Cumartesi sabahı Mustafa Bozbey‘in basın toplantısı ile başlayacak mesaimiz gündüz Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki‘nin temasları, akşamında ise Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz‘ın lansman toplantısı ile bitecek.

Bunlar davet edildiklerimiz ve kısmen gidebildiklerimiz; bir de aklımıza gelmeyenler var…

Öte yandan, hafta tam bitti derken pazar günü de YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu‘nun Bursa ziyareti ve basın buluşması gerçekleşecek.

Bakalım  Erbakan ve Davutoğlu Bursa’da hangi mesajları verecek, yerel seçimlerden beklentisi ne olacak?

Bu soruların yanıtlarını pazar günü öğrenmiş olacağız…

Bekleyip, takip edelim…

Eski AK Partili yeni CHP’li Karayılan umutlu…

Perşembe günü CHP Osmangazi Belediye Başkan Adayı Erkan Aydın‘ın basın toplantısında gördüğümüz isimlerden biri de uzun yıllar AK Parti’de siyaset yapan, son yerel seçimlerde Osmangazi’den kontenjan adayı olan Fatih Karayılan idi.

Seçim çalışmaları nasıl gidiyor diye sorduğumda “Çok iyi, özellikle Zafer, Namıkkemal ve o çevrede çok ciddi oy alacağımıza inanıyorum” dedi.

Gerçekten de Karayılan’ın ifade ettiği gibi oy alınırsa sonuca nasıl bir etkisi olur diye düşünmeden edemiyoruz.

Bu konuda kesin bilgiyi 31 Mart 2024 akşamı öğreneceğiz…

 

Tencerenin düşüremediği iktidar

Tencerenin düşüremediği iktidar

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2024 Şubat ayı enflasyonunu yüzde 4.53 olarak açıkladı.

Şubatta enflasyon yıllık bazda yüzde 67.07.

Malum bir de TÜİK’in ekonomi literatürüne soktuğu “hissedilen enflasyon” var. Buna göre, vatandaş enflasyonu resmi veriden iki kat daha yüksek hissediyor.

Genel seçimlerin yapıldığı Mayıs 2023’te aylık enflasyon yüzde 0.04’e kadar düş(ürül)müş, yıllık enflasyon yüzde 39.59 olarak açıklanmıştı.

***

Merkez Bankası verilerine göre, 12 Mayıs 2023 tarihinde Dolar kuru 19.60, Euro 21.38 liraydı.

Gram altın bin 269 liraya satılıyordu.

Bu satırları kaleme aldığım 8 Mart 2024 akşam saatlerinde, yine Merkez Bankası verilerine göre, Dolar kuru 31.91, Euro 34.91 lira.

Altının gramı 2 bin 232 lira, çeyrek altın 4 bin 103 lira.

***

Türk-İş’in her ay açıkladığı araştırma sonuçlarına göre, Şubat 2024’te açlık sınırı 16 bin 257 lira, yoksulluk sınırı 52 bin 954 lira.

Başka deyişle evine her ay 16 bin 257 lira girmeyen dört kişilik bir aile “aç”, 52 bin 954 lira girmeyen de “yoksul.”

Mayıs 2023’te açlık sınırı 10.362 lira, yoksulluk sınırı 33.752 liraydı.

***

Mayıs 2023’te asgari ücret 8.506 liraydı.

Temmuz 2023’te yapılan “mecburi zam”la 11 bin 402 liraya, Ocak 2024’te yapılan zamla da 17 bin 2 liraya yükseltildi.

Kısaca asgari ücret açlık sınırının ancak bir tık üzerinde…

***

Emeklinin durumu çok daha vahim…

En düşük emekli maaşı Mayıs 2023’te 7 bin 500 liraydı, şimdi 10 bin lira, o da Hazine desteğiyle…

Aslında esas maaşı, moda tabirle kök maaşı, çok daha düşük olan yüz binlerce emekli var.

***

Bursa’da 250 gram ekmek 10 lira, Ramazan’da 330 gram pide 20 liraya satılacak.

Bir litre çiğ süt 13.5 lira. Pastörize süt fiyatları litrede 21.5 liradan başlıyor.

Bir kilo kıyma 350 lira, bir kilo et 450 lira, o da en az…

***

Memleketin 10 ay içinde geldiği durum bu.

10 ay önce durum parlak değildi, 10 ay sonra hiç parlak değil.

Peki, bu durum sandığa yansır mı, yansırsa ne kadar yansır?

Tahmin yapmak hiç kolay değil.

Zira “tencerenin düşüremediği iktidarın olduğunu” da 10 ay önce gördük.

Osmangazi’yi kazanan Büyükşehir’i kazanır!

Osmangazi’yi kazanan Büyükşehir’i kazanır!

Geçtiğimiz günlerde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı yarışında yeniden karşı karşıya gelen mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ile CHP adayı Mustafa Bozbey’in proje tanıtım toplantılarını kıyaslayan bir değerlendirme yapmıştık.

Bu değerlendirme yazısına Norm Haber sayfalarından ulaşılabilir.

AK Partili Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın ardından CHP Osmangazi Belediye Başkan Adayı Erkan Aydın da bir tanıtım toplantısı gerçekleştirdi.

Bu toplantıları iki gün arayla izledik.

Mustafa Dündar, 5 yıldızlı salona seremoni ile girdi.

AK Parti teşkilatı ve kanaat önderlerinin tam katılımı ile partinin tartışmasız desteğini 4. dönemde de arkasına almış olduğunu işaret eder gibiydi.

“Osmangazi İçin Tarih Yazmaya Devam” sloganı ile başladığı proje tanıtımında Osmangazi Meydanı, kentsel dönüşüm projeleri yeşil alanlar, turizm amaçlı yatırımlar, sosyal destek yatırımları, kültür sanat mekânları, sportif alanlar gibi başlıklar altında, özellikle çoğunluğu yapılmış, bir kısmı hedef olarak belirlenmiş işler için iddialı rakamlar sundu.

Sahnedeki dev ekrana yansıyan görüntüler ve iri kıyım ses cihazlarından yayılan ses, Osmangazi Belediyesi‘nin geçirdiği 15 yılın parlak bir 15 yıl olduğu konusunda salonu iknaya çalışıyordu.

Salondaki bu törensel sunumdan sonra Mustafa Dündar, basın mensupları ile aynı masada buluşup sohbet etti.

Kendisinin de şikâyetleri vardı. Özellikle belediyenin çeşitli yatırım ve planlamalarının zaman zaman vatandaştan gelen başka talepler yüzünden zorlaştığını dile getirdi. “Örneğin, park yapılmak istenen yere sağlık ocağı istenebildiği, sağlık ocağı yapılabilecek bir yere örneğin otopark talep edilebildiği durumlarla karşılaşmak birçok memnuniyetsizliklere sebep oluyor” dedi.

Hemen ardından Osmangazi’nin özellikle tarım ve ormanlık alanlarındaki kaçak yapılar konusundaki değerlendirmesinde ise “Ovaları korumak iyi güzel ama ovanın planlanmadan korunması çok zor, belediyelerin gücü buna yetmiyor” ifadelerini kullandı.

Tabii burada  hemen 20 yılı aşkın süredir kendi partisi tarafından yönetilen Bursa’da neden bir çevre düzen planının hayata geçirilemediği akla geliyor.Neden alınan palyatif kararlarla ulaşımdan sanayiye, sanayiden çevre kirliliğine dek birçok konuda kentin önünü göremez hale gelmesinin sorumluları kim acaba sorusunu sormak akla geliyor.

CHP Osmangazi Belediye Başkan Adayı Erkan Aydın, “Bu defa Osmangazi” sloganını öne çıkardı.

Yaptığı tanıtım toplantısı süreç üzerinde etkili yöneticiler ve görevlilerden oluşan bir partili kadrosu ile basın mensuplarını bir araya getirmişti.

Kısa bir video gösterilirken sahnede perdenin önünde unutulmuş gibi duran bir koltuk duruyordu.

Sunumuna başlayan Erkan Aydın, “Koltuğa oturma meraklısı olmayacağız, bu koltuğu kaldırabilirsiniz arkadaşlar” diyerek 4. dönem aday olan rakibine ince bir dokundurma ile başladı. Oldukça sakin, tane tane, herhangi bir görsel kalabalık, video kirliliği yaratmadan sunumuna devam etti.

Osmangazillilerin öncelikli sorunlarının altını çizdi. Mahallelerde – kendi ifadesi ile – sokak sokak ziyaretlerinde muhtarlar ve mahalle sakinleri ile soru cevap ve sohbetlerinden örnekler vererek, sorunlara-konulara hakim olduğunu anlattı. Son ana kadar dinleyicilerin dikkatini korumayı başardı.

Osmangazi’nin depremsellik planına değindi. Bu alandaki eksikliklere dikkat çekti.

Osmangazideki kentsel dönüşümün belirli alanların yapılaşmaya açılması ya da yapı yoğunluğunun artırılmasına gerekçe yapılmaktan ibaret olduğundan söz etti.

Akıllı şehircilik yatırımlarında Osmangazi’nin geride kaldığını ifade etti. Osmangazi’de sürdürülebilir doğal (HES GES RES ) enerji kaynaklarının hızla kent hayatında kullanılmaya başlamasının gerekliliğine vurgu yaptı.

Kenti 3 ayda bir toplanacak Muhtarlar Meclisi, 6 ayda bir toplanacak halk meclisi ile birlikte yönetecek olmalarının önemine dikkat çekti.

Turizm, ulaşım gibi konularda Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey‘e atıfta bulunarak, birlikte çözeceklerini söyledi.

Konuşmasının sonunda kampanya filmi sunuldu. O tanıtım filminde öne çıkan “Hadi gözünüz Aydın, Erkan Aydın” nakaratı bir slogan olarak daha doğru geldi bana.

Her iki toplantıyı bir kıyasla özetleyecek olursak şunları gördük diyebiliriz:

– Mustafa Dündar, kendini ispatlamış insanların özgüveni; Erkan Aydın, eksikliklerin farkında olanların kararlılığı ile çıktı sahneye.

– Mustafa Dündar, çok daha iyi işlerin çok daha kolayca yapabileceğine dair bir imaj çizerken; Erkan Aydın, geçen dönemlerde yapılamayanların, yapılması gerekenlerden daha fazla olduğunun üzerinde durdu.

– Mustafa Dündar, projeler için partisi ve merkezi idarenin desteğini öncelerken; Erkan Aydın, hep birlikte yapmak ve israfı bitirmek vurgusu yaptı.

– Mustafa Dündar, yeniden ve yüksek bir farkla kendisinin kazanacağına inançla, Erkan Aydın, Osmangazi halkının kendisine kazandıracağı umuduyla konuştu. 

En büyük proje israfı kesmek!

En büyük proje israfı kesmek!

Bursa’nın en büyük ilçesi, dolayısıyla en büyük oy potansiyeline sahip bölgesi Osmangazi. İlçeye belediye başkanı olmak için üçüncü kez aday olan, hatta bir dönem kulislerde bu kez aday olmaya çok istekli olmadığı konuşulan CHP Osmangazi Belediye Başkan Adayı Erkan Aydın, Mustafa Dündar ile rövanş seçimine doğru yol alıyor.

Bundan birkaç gün önce Osmangazi Belediye Başkanı ve AK Parti Osmangazi Belediye Başkan Adayı Mustafa Dündar’ın sunumunu dinlemiştik basın mensupları olarak.

Bu kez Erkan Aydın aldı sazı eline…

Aslında aklın yolu bir, her iki belediye başkan adayı da Bursa’nın eski Yeşil Bursa kimliğinden uzaklaştığından, beton Bursa olduğundan, kaçak yapılaşmanın yanlışlığından dem vuruyor. Fakat küçük bir fark var arada; durumdan şikayetçi olan belediye başkan adaylarından biri Osmangazi’nin koltuğunda 15 yıldır oturuyor, diğeri henüz denenmemiş bir aday!

Konuşmasına epey iddialı başlayan Aydın, ‘Kaldırın bu koltuğu, koltukta oturmaya gelmiyoruz. İş üretmeye, çalışmaya geliyoruz!’ derken işin bu kısmına vurgu yaptı haliyle. ‘Denenmemiş adayım, beni deneyin, vaatlerimin altını doldurabilirim’ demenin bizim halkımızın sevdiği ceketi çıkarıp kolları sıvamakla eşdeğer olduğu yaklaşıma benzettim bu sözleri. Belki bu hamleyi de ileriki günlerde görürüz…

Başlamadan belirtmek lazım, öyle çok detaylı, Büyükşehir Belediye Başkan Adaylarının kalem kalem anlattıkları gibi bir proje tanıtımı beklemeyin. Bu seçim sürecinde kalem kalem anlatımı tüm siyasi partiler Büyükşehir adaylarına bırakmışlar ve kendileri konu başlıkları üzerinden hareket etmeyi tercih etmişler. Zaten Büyükşehirlerin sorumluluklarının dağları aştığı, ilçe belediyelere de pek az konu başlığı kaldığından mantıklı bir tercih.

Deprem riski ile karşı karşıya olduğumuza sürekli vurgu yapılırken ve altımız iki üç günde bir beşik gibi sallanırken, elbette ilk konu başlığımız olası bir deprem felaketine karşı yapılacaklar listesiydi. İlk etapta işletilebilecek toplanma alanları, deprem konut evleri, stok çadırlar ve konteynerlerin hazırlanması ile kurulacak yerlerin belirlenerek altyapı çalışmalarının yapılması gibi uzayıp giden listenin sonuna geniş zamana yayılacak, ancak mutlak yapılması gerekenler arasında bulunan kentsel dönüşüm projeleri de eklenmiş…

Projelerin kaynağını sorunlara Avrupa Birliği fonlarından tutun da KİPTAŞ modeline kadar çeşitli kaynak alternatifleri sunan CHP Osmangazi Belediye Başkan Adayı Aydın’ın suya sabuna dokunmayan konuşmalarla işi geçiştirdiğini düşünmemek lazım.

Osmangazi Belediyesi’nin şimdiye kadar en çok övgü ve en çok yergi aldığı çalışması Osmangazi Meydanı oldu. Erkan Aydın da işin eleştiri kısmında bu projeye yer verdi;

“Osmangazi Meydanı’nın altına üç kat otopark yaptılar, kazdıklarında baktılar ki, projenin altından dere geçiyormuş meğer. Sağlamlaştırmak için durmadan kazık çakmaları gerekmiş. Maliyetini soruyoruz, net bir bilgi vermiyorlar, ancak 3 milyar lira paradan bahsediliyor. Siz bu parayı betona gömerseniz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yersiniz. Bizim en büyük projemiz, bu anlayışı değiştirmek. Şeffaf denetime açık bir anlayışla belediyecilik yapacağız. İsrafı keseceğiz, o parayla da kreş, alzheimer merkezi, gıda yardımı, emekli destekleri, hepsini yapacağız. Örnekleri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yapıldı” sözleri konuşmanın can alıcı noktalarından biriydi.

Mustafa Dündar bize ne kadar Osmangazi’nin parlayan taraflarını gösterdiyse, Erkan Aydın bir o kadar sıkıntılı, bulanık, hatta kendi deyimi ile toz bulutlu yönlerini sergilemeye çalıştı. Sonra da dedi ki, ‘Osmangazi’nin üzerindeki tozu alacağız!..’

Harika, çünkü uzun süredir neredeyse tüm ilçeleri ile birlikte hava kirliliği mücadelesi veren, artık içinde nefes almakta zorlandığımız Bursa için kurulan bu ‘toz alma’ cümlesi tam da yerine oturdu.

Hemen ardından da dünyadan artık daha fazla eski teknoloji ithal etmeyeceğimize, yenilikleri takip edeceğimize yönelik bir açıklama geldi. Hollanda’nın Amsterdam limanındaki karbon salınımını azaltmak, hatta 0’a düşürmek adına geliştirdiği bir bitkiden söz etti Erkan Aydın. Karbon emisyonunu yüzde iki azaltan, hava kirliliği ile doğal mücadele yöntemi olarak algılayabileceğimiz bu bitki ile hem yeşil Bursa hem de havası temiz Bursa olma yolunda ilerleyebiliriz.

Geçen seçim sürecinde de kendinden emindi Erkan Aydın, yine kendinden emin tavırları ile dikkat çekti. Hakkı da yok değil. Şimdiye kadar AK Parti’ye koşulsuz destek veren DAĞDER bu kez dağlı bir aday olarak Erkan Aydın’ı destekleyecek gibi.

Karar böyle, fakat eli AK Parti’ye oy vermeye alışık seçmen bu kararla ne kadar konsolide olur, onu öngörmek zor.

Bir küçük husus daha var; sandık güvenliği…

Bir süredir CHP kulislerinde konuşulan; İsmet Karaca ekibinin geri çektiği sandık görevlilerinden sonra CHP’nin Osmangazi’de sandık görevlisi bulmakta sıkıntı yaşadığı yönündeki iddialar seçmenin kafasını karıştırıyor. Zaten Erkan Aydın’a da her gittiği yerde; ‘Bu kez sandıkları koruyabilecek misiniz?’ diye soruyorlarmış.

Demokrasiyi sandığa gidip oy kullanmak dışında pek işletmeyi başaramayan sevgili ülkemin canım vatandaşlarının oylarının korunması meselesi hayli önemli, çünkü kendilerini ifade edebildiklerini düşündükleri tek yer orası…

“Geçmiş hatalardan dersimizi aldık, sandıklar bu defa sağlam. Bu konuda daha hassas olmamız gerektiğinin farkındayız” diyen Aydın’ın söyleminden yola çıkarak sandık görevlisi sorununun çözüldüğünü düşünüyorum.

Efendim, Mustafa Dündar’ın oy hedefi yüzde 55 bu seçimler için. 2019 seçimlerinde yüzde 50.56 ile rakibine yenilen ve sandıktan yüzde 45.53 oy alan Erkan Aydın ise ‘Bu kez sokak bir değişim istiyor’ diyor.

Genel seçimlerde de öyle diyorduk ama…

Emeklinin belirleyici olduğu seçim sürecinde, emeklilerin merkezde olduğu Osmangazi’de son söz nasıl söylenecek merak konusu…

Aydın’ın sunumu ve akılda kalanlar

Aydın’ın sunumu ve akılda kalanlar

Yerel seçimlere sayılı günler kala adayların proje açıklamaları devam ediyor.

Tabiri caizse bizler de bir toplantıdan diğer toplantıya yetişmek için olağanüstü çaba sarf ediyoruz.

Onlar anlatıyor, bizler dinliyoruz…

Anlatma sırası perşembe sabahı CHP Osmangazi Belediye Başkan Adayı Erkan Aydın‘da idi…

Erkan Aydın için Bursa özelinde CHP’li siyasetçiler içinde halkla en barışık, sıcakkanlı siyasetçi ifadesini kullanabiliriz.

Aynı zamanda eczacı olan Aydın’ın eczanesine gelen hastalara tatlı dili ile şifa dağıttığına da şahidizdir.

Bu özelliği siyasette de devam edince, fazlası ile karşılık buluyor.

Bugün itibarı ile Aydın’ı – sağcısı da solcusu da – herkes seviyor, kendinden bir parça buluyor.

Bu parça Aydın’a sandıkta oy alarak döner mi?

Onu da 31 Mart 2024 akşamı sandıklar açıldığında öğreneceğiz.

Bizim Aydın’ın proje açıklamasından öğrendiklerimize gelince ilk sırada geçen yıl ülkemizde yaşanan deprem var…

Aydın, bu konuda hem vatandaş hem de siyasetçi olarak önemli dersler çıkarmış.

Erkan Aydın, Bursa’nın uyuyan fayı uyanmadan başkan olarak seçilirse hemen harekete geçmeyi planlıyor.

Aydın’ın bu konudaki önceliği kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşümle beraber deprem anında yapılması gerekenler de Aydın’ın önceliği…

Toplanma alanları, dijital dönüşüm onlardan bir kaçı…

Özellikle kentsel dönüşüm noktasında referans olarak Murat Karayalçın’ı ve KİPTAŞ modelini örnek gösteriyor…

Osmangazi’de bu model tutar mı tutmaz mı?

Onu şimdiden kestirmek zor.

Ama bugünden kestirdiğimiz Osmangazi’de kentsel dönüşümün deprem gelmeden önce başlaması ve hazırlıkların bir an önce tamamlanması gerektiği…

Aydın’ın seçim vaatlerinde insana dokunan en önemli projelerinden biri de sportif alanların çoğalması, buradaki hedef de çocukları ve gençleri madde bağımlılığından uzak tutmak…

Bence bu tür projeler önemli.

Gençleri madde bağımlılığından kurtaracak bu tür projeler önemsenmeli.

Aydın’ın diğer projesi de kooperatifçilik, bu konuda değişik projeler geliştirmiş durumda.

Aydın 3. kez başkan adayı olarak gireceği sandıktan başkan olarak çıkabilecek mi?

Onu da yakından öğreneceğiz.

Çolak teşkilatla buluştu

İktidarın muhalefette olduğu ilçelerden biri de Nilüfer. Bu minvalde AK Parti’nin adayı Celil Çolak Nilüfer’de iktidar olmak için yoğun bir şekilde çalışıyor.

Geçen hafta içinde basın mensupları ile projelerini paylaşan Çolak, çarşamba akşamı da projelerini teşkilat mensupları ile paylaştı.

Yaklaşık bin 500 partilinin katıldığı toplantıda Çolak oldukça coşkulu idi.

Bu coşku sandığa nasıl yansıyacak?

Onu da yakında öğreneceğiz.

Öte yandan yine öğrendiğimiz bir başka detay ise toplantı sonrasında mahalle başkanları ile Efkan Ala’nın toplantı yaptığı…

Osmangazi’nin öteki yüzü ve Erkan Aydın

Osmangazi’nin öteki yüzü ve Erkan Aydın

Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın iki gün önceki proje tanıtım toplantısında sahneye kurulan dev ekranlarda tarihi Bursa’yı, Hisariçi’ni, Soğanlı’da dönüşen binaları ve kent meydanını izledik ağırlıklı olarak.

Bugün bir dev ekran daha kuruldu önümüze. Sahnede yine Osmangazi var.

Görüntüler Doğanbey konutlarıyla başlıyor, mezbeleliğe dönüşmüş dar sokaklarla devam ediyor…

Kaçak ve çarpık yapılaşma önlenemiyor, trafik bilmecesi bir türlü çözülemiyor, yaşam koşulları giderek zorlaşıyor.

Görüntüler gözümüzün önünden akıp giderken, sahnenin tam ortasında boş bir koltuk duruyor.

Biz koltukta oturmaya değil, çalışmaya, koşturmaya, iş üretmeye geliyoruz” diyerek kürsüye çıkan CHP Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, “Şu koltuğu kenara alalım” deyince artık tüm dikkatimizi anlatacaklarına veriyoruz.

6 Şubat’ın hemen ardından Kahramanmaraş’a giden ve bölgede 21 gün geçiren Aydın’ın temel önceliği deprem.

Depreme hazırlığın da iki önemli ayağı var.

Uzun bir masada 3 vali, 5 kaymakam oturmuş; herkes birbirine ‘ne olacak, ne yapacağız’ diye soruyor.” sözleriyle Elbistan izlenimini aktaran Aydın, “Peki Bursa’da ne olacak?” sorusunu gündeme taşıyor.

Afet acil eylem planımız var mı?

Toplanma alanlarımız nereler?

Konteyner kentler nerelerde kurulacak?

O alanlarda yaşamı devam ettirecek bir hazırlık yapıldı mı?

Acil durum malzeme konteynerleri nerede?

Çadır stoğumuz var mı?

Deprem denince akla gelen kentsel dönüşüm de maalesef arapsaçına dönmüş durumda.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Eloğlunun yaptığını biz de uygulayacağız” diyen Aydın, neredeyse tüm CHP’liler gibi Murat Karayalçın’ın “Portakal Çiçeği Vadisi”ni örnek gösteriyor ve kentsel dönüşümde iki model önerisi getiriyor:

– Düşük faizli ve uzun vadeli dış kaynak bulunması.

– İstanbul’daki KİPTAŞ modelinin Osmangazi’de uygulanması.

Model ne olursa olsun sadece dönüşüm konusu bile çok büyük bir kaynak gerektiriyor.

Katılımcı, şeffaf, hesap verebilir ve erişilebilir bir belediye vadeden Aydın, büyük bir özgüvenle, israfa son verildiğinde kaynağın kendiliğinden ortaya çıkacağını savunarak, “Zaten en büyük projemiz de israfa yol veren anlayışı değiştirmek” diyor.

NOT: Erkan Aydın, elbette çok sayıda proje açıkladı Osmangazi için. Ayrıntıları Norm Haber‘den Simlanur İnce‘nin haberinde bulabilirsiniz. HABERE GİT

 

 

Aptal şehir mi Bursa?

Aptal şehir mi Bursa?

Şimdiye kadar Bursa’nın tamamını yönetmeye talip üç aday, şehir için projelerini açıkladıkları lansmanlarını gerçekleştirdi. Dördüncü aday olarak İYİ Parti Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Türkoğlu da bu kervana katılarak projelerini açıklayan dördüncü Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı oldu.

Kimseye seçim kazandırmak ya da seçim kaybettirmek için yola çıkmadığını, şimdiye kadar hiçbir işini ‘mış gibi’ yapmadığını konuşmasının en başında belirten Selçuk Türkoğlu’nun hep alışık olduğumuz performansından daha gözden ırak işler yapıyor olmasının iki nedeni olduğunu düşünüyorum; birincisi partinin ekonomik durumu, (zengin bir parti değiliz diyerek Türkoğlu da bunu sıklıkla belirtiyor) ikincisi de vatandaşa dokunmanın göz önünde olmaktan daha çok işliyor oluşu…

Geldiğimiz noktada şehrin halini beğenmeyen bizlere ‘Bursa’nın bu halinden sorumlu olmayan tek aday benim, bagajım boş, sicilim temiz’ diyerek sesleniyor İYİ Parti Belediye Başkan Adayı.

Öylesine deforme olmuş, öylesine bozulmuş bir şehir var ki önümüzde, hani kalkıp başka bir ile taşınsak da buraları yıkıp yeniden inşa etsek anca düzelecek gibi. Bir başka ve daha yapıcı bakış açısına göre ise çok köklü değişimler ve güçlü irade gerekiyor Bursa’yı doğru yönetmek için. ‘Bir deliye ihtiyaç var, ben o işe talibim, hak aramak benim işim’ diyen Türkoğlu’nun bu konuya da söyleyecek sözü var.

Bu şehre bir anayasa yapmak gerek’ lafı tüm belediye başkan adaylarında olduğu gibi Selçuk Türkoğlu’nun konuşmasında da lansmanın ilk maddelerinden biri olarak kullanıldı.

Yapmak gerek, biliyoruz, eee niye yapmıyoruz peki? Elimizi tutan mı var, kaynaklarımız, bilgimiz becerimiz mi yetersiz?

Demek ki, şehri planlayanlar henüz yeterince arazi kapatamamışlar!” diyor Selçuk Türkoğlu. Düşününce aklına en mantıklı yanıt olarak bu gelmiş…

Depremin en çok konuşulduğu, kentsel dönüşümün dilden düşmediği Bursa’nın uzun soluklu dönüşüm planları yapmaktan kısa soluklu yapılması gerekenlere vakti kalmamış olsa gerek ki, şehrin bir acil eylem planı yokmuş! Kısa soluklu derken sitayiş yapıyordum, hatırlatayım 1999 depreminin üzerinden 25 yıl geçti!

Derin metro hatları ile hafif raylı sistemlerin entegre çalışması Bursa trafiğini ancak rahatlatır. Bir de “Şehrin doğusundan batısına, batısından doğusuna sabah akşam devam eden kavimler göçüne son vermek lazım” diyor Türkoğlu…

Sonunda birinin seçim vaatleri arasına Bursa Kestanesini almış olmasına çok sevindim. Bir zamanlar, yani ilkokuldayken şehrimizin kestanesi ile meşhur olduğunu söylerdik, artık kestane ağaçlarımız yok biliyorsunuz. “Bu konuyu inceleyip ağaçların sağlıklı hale getirilmesine ve yeni kestane ağaçları ile kestane üretimine ağırlık verilmesine çalışacağız” diyen Selçuk Türkoğlu bence iyi bir noktaya parmak basıyor.

Yapılmasına karar verildiği günden bu yana şehrin gündeminden düşmeyen Timsah Arena da Selçuk Türkoğlu’nun seçim konuşmasındaki yerini aldı. Son derece dikkat çekici kıyaslamalarla üstelik. Stadyumun yapılması sırasında sendikal faaliyetler yürüttüğünü hatırlatan İYİ Parti Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı;

Bu şehrin faydası için mücadele ederken stadın yapılmasına çok karşı çıktık. Bu stadyumu yapmak yerine 24 derslikli 200 tane okul yapabilirsiniz, 25 tane tam teşekküllü hastane yapabilirsiniz dedik, ama bizi hain ilan ettiler. Şimdi hala bitmediği halde maliyeti son açıklanan rakamlara göre 1 milyar lirayı geçen dünyanın en pahalı stadını yapıyorsunuz, ama takımınız sürekli küme düşüyor. Üstelik inşa ettiğiniz yapı fay hattı üzerinde ve şehrin en kalabalık hastanelerinden birinin karşısında kalıyor!” diyor.

Emekliler de unutulmadı elbette, çünkü bu seçimin belirleyici seçmen kitlesinin emekliler olması bekleniyor. Selçuk Türkoğlu, evi olmayan ve sadece emekli maaşı ile geçinmek zorunda olanların maaşlarının asgari ücrete tamamlanacağını belirterek bence en iyi teklifi yaptı.

İstisnasız tüm başkan adaylarının ‘akıllı şehir’ vaadine ilişkin söyleyecek de iki çift lafım var. Bir evi, arabayı ya da eşyayı akıllı yapan teknolojiler yeni değil malum, hatta eskidiler bile. Öyleyse neden 20 küsur yıldır Bursa akıllı şehir yapılmadı da ‘aptal şehir’ olarak kaldı? Hatta şehir olmaktan bile çıktı, öyle genişçe bir kasaba havasına bürünüp ötelenmesine seyirci kalındı? Bu şehrin muhalefetiyle iktidarıyla belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, milletvekilleri kendini gece saat 20.30’dan sonra rahmetli Adile Naşit ‘iyi uykular Bursa’ diyormuş da tüm şehir huşu içinde uyuyormuş gibi bir sosyal ortam kıtlığından sorumlu hissetmiyor mu? Kirli havasından, içilemeyen suyundan, üniversite şehri olamayışından, görünmeyen yeşilinden kimse kendini sorumlu tutmuyor mu? Yoksa öylesine vaatlerle geçiştirilen seçim dönemlerinin ardından herkes yine bildiğini okuyacak, olan da Bursa’ya mı olacak?

NOT: Yerel seçim dönemlerinde adet olduğu üzere TMMOB da şehir adına söz söyleme yetkisini kullanarak bir ‘seçim bildirgesi’ yayınladı. Detaylarını Norm Haber sayfalarında bulabileceğiniz bildirgede özetle, ‘tüm çabalara rağmen hem ülkenin hem de şehrin tüm değerleri piyasalaştırılmıştır, ancak biz yine de bu piyasalaşmanın önüne geçmek adına üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeye devam edeceğiz’ dendi.

Burada önemsediğim bir başka nokta da açıklamaya katılan tek milletvekili olan CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala’nın; “Eskiden bu bildirgelerle birlikte kent suçları ve kent suçluları da açıklanırdı. Bu durum kent suçu işlenen durumların önlenmesinde ufak da olsa bir katkı sağlardı. Yeniden benzeri bir çalışma yapmak hem toplumun kendi alanları ile ilgili suç işleyenleri bilmesini sağlar hem de bu suçu işleyenlerin kendilerine çeki düzen vermelerine vesile olabilir” önerisi oldu.

Çok kısa bir süre içinde yapılacak çalışma ile kent suçları ve suçluları ile ilgili de TMMOB’dan açıklama gelecek. Böylece göreceğiz kim ak, kim kara…

Bursa bacasız ekonomide payını artırabilecek mi?

Bursa bacasız ekonomide payını artırabilecek mi?

Özellikle pandemi sonrası durağan hale gelen turizm faaliyetlerini tekrar eski günlerine döndürmek için tüm paydaşlar yoğun uğraşı içerisinde…

Hedef eski günlere dönebilmek.

Bursa açısından eski günler nedir derseniz bu sorunun yanıtı basit.

Bursa 1960’lı yıllardaki gibi kaplıca turizmine, Uludağ yine geçmişte olduğu gibi şatafatlı günlerine dönebilirse, bunun yanı sıra şehir 80’li yıllardaki gibi Arap turistlerin gözbebeği olursa, bir de üstüne yeni ilaveler gelirse o zaman “bu iş oldu” deriz.

Yenişehir Havalimanı da gerçekten uçuşa geçerse tadından yenmez.

Ama ne yazık ki Yenişehir Havalimanı’nın uçuşu bırakın başka baharı, bu gidişle başka yüzyıla kalmışa benziyor.

Kimsenin bu noktada taşın altına elini sokmaya niyeti yok.

Herkes halinden memnun!

Efendim Sabiha Gökçen burnumuzun dibindeymiş.

O zaman İzmit’te havaalanı Sabiha Gökçen’in neresinde…

Biz Yenişehir’i yılda birkaç ay hac ve umre turizmi için yaptık herhalde!

Yazın Bursalıların Antalya‘ya uçma hakkı yok mu?

Bu sorular uzadıkça uzuyor.

Birileri otur sus diyor!

Bizimkiler de susuyor…

İşte bu noktada TÜRSAB Güney Marmara BTK Başkanı Murat Saraçoğlu ve yönetimi basının karşısına çıktı.

Yaptıklarını anlattılar, kendilerince Bursa turizminin röntgenini çektiler.

Röntgen sonucu oluşturdukları raporu kamuoyu ile paylaştılar.

Bursa ve Yalova’da toplam 467 turizm acentesi olduğunu öğrendik.

Buna karşılık bölgede toplam 323 otel bulunuyor.

Toplamda ise 13 bin 758 oda ve 28 bin 709 yatak kapasitesi bulunuyor.

Gelen yerli turist sayısı 1 milyon 215 bin 638, yabancı turist sayısı 366 bin 526, toplam turist sayısı 1 milyon 581 bin 864…

Konaklama gün sayısı ise 1,82

Otellerin yıl ortalamasına vurduğumuz da toplam doluluk oranı yüzde 30

Efendim Uludağ’daki oteller iki ay çalışıyor denilebilir.

Onları 12 ay çalıştırmak sektörün asli görevi olmalı.

Ne kadar para harcadıkları meçhul.

Umut verici gelişme ise Endonezya‘dan bir çok turistin Bursa’ya gelmesi.

Hedefte Güneydoğu Asya ülkeleri var.

Oradan da turist gelirse Bursa’nın turizmi yoğun bakımdan çıkıp normale döner…

Aksi durumda turistler Bursa’nın yanından teğet geçer…

Çözüm ne mi?

Tanıtmak çalışmak…

Gerisi laf…

Osmangazi’de Şahin faktörü

AK Parti Osmangazi listelerinde dikkat çeken detaylardan biri de Yunus Şahin.

Halen Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Şahin yeni dönemde de kontenjandan meclis üyesi adayı…

Şahin’in en önemli avantajı Kanalboyu ve Soğanlı civarında tanınması, sevilmesi…

Bu açıdan bakınca Osmangazi’ye nefes katıyor.

Rakiplerine giden oyları geri çevirebiliyor.

Bu özelliği de Dündar’ın elini kuvvetlendiriyor.

Bize düşen bu saatten sonra çalışmalarında başarılar dilemek.

Esma’nın kemikleri sızlıyor!

Esma’nın kemikleri sızlıyor!

Yassıada mahkemelerinin son duruşmaları yapılırken, İsmet İnönü, Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamına en fazla karşı çıkanlar arasında yer alıyor.

Hatta bir örnek veriyor İnönü…

“Atatürk bana dedi ki ‘Kimseyi asma İsmet, insanların yaptıkları unutuluyor, asıldıkları unutulmuyor.” diyerek, Atatürk’ün sözlerini aktarıyor Meclis kürsüsünden.

Evet, tarih Gazi Mustafa Kemal’in ne kadar haklı olduğunu bir kez daha öğretiyor bize.

Şimdi buraya nereden geldik?

Mısır mahkemeleri Sisi’nin yaptığı darbe sonrası tutuklanan 8 Müslüman Kardeşler üyesine birkaç gün önce idam cezası verdi. 

Mursi’nin de yaptıkları unutuldu, asıldığı unutulmayacak!

Tıpkı Saddam Hüseyin gibi Mısır hükümeti de bu kararı gözü kırpmadan uygulayacak gibi görünüyor.

Peki bu kararlar bizi neden ilgilendiriyor?

Hemen açıklık getireyim: Mısır ile aramız bozukken bütün siyasal İslamcılar Rabia işareti yaparak, protesto gösterilerinde öldürülen 17 yaşındaki Esma Biltaci için ağlıyordu.

İktidarımız darbecilerle aynı masada oturmayı bırakın seçim meydanlarında Ekrem İmamoğlu’nun yanına darbeci generali koyarak “Bu pazar Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz?” diyerek, mangalda kül bırakmıyorlardı.

Devletten nemalanan ne kadar tarikat ve cemaat varsa Esma’nın annesini Türkiye’ye getirip, Anadolu şehirlerinde gezdirip Sisi’nin zalimliğini, Esma’nın nasıl şehit olduğunu anlattırıp milleti ağlatıyorlardı.

Sonra ne mi oldu?

Genel seçim bitince hemen şak bir U dönüşü ile apar topar ilk uçakla Yunanistan’a, arkasından da Mısır’a gittiler. Bu ülkelerin nasıl dost ve müttefik olduğunu ortak basın toplantılarında anlatılar. Çünkü bizim iktidarımızın dışişlerinde freni yoktur ama U dönüşü meşhurdur.

Yandaşlar ve devleti sarmalamış tarikatlar ve cemaatler durur mu, hemen onlar da köprüden önce son çıkış gibi direksiyonu kırdılar, ne Rabia kaldı ne şehit Esma, hatta Düzce Belediyesi‘nin dikmiş olduğu Rabia heykeli gece yarısı operasyonu ile yok edildi.

Biz Sisi ile el sıktıktan sonra Mısır mahkemeleri “Müslüman Kardeşler” örgütünden 8 kişiye idam cezası verdi.

Demiştik ya, zurnanın zırt dediği yer de orada.

İdam cezasına çarptırılan 8 kişi arasında 17 yaşında darbeci kurşunları ile öldürülen Esma’nın babası Muhammed el Biltaci’de var.

Hadi, iktidarda bulunanların ABD korkusu değil, devletin ali menfaati falan diyerek Esma’yı unutmalarına lafım yok.

Ama o devleti sarıp sarmalayan tarikat, cemaat ve adına STK dediğiniz, Esma’nın annesini şehir şehir gezdirenlere ne demeli?

Onların tavrından anlaşılıyor ki bu arkadaşlar iktidardan korktukları kadar Allah’tan korkmuyorlar.

Korksalardı sus pus olup üç maymunu oynamaz, 17 yaşındaki Esma’nın kemiklerini sızlatmazlardı.

Selçuk Türkoğlu bu seçimde ne yapar?

Selçuk Türkoğlu bu seçimde ne yapar?

Metrodan raylı sisteme, tramvaydan metrobüse derin hayallere daldığımız proje tanıtım toplantıları izliyoruz günlerdir.

Şehri demir ağlarla örüyor, kuzeyden güneyden otoyollarla çevreliyor, bulvarları tünellerle birbirine bağlıyor, çürük çarık binaları yerle bir ediyor, milyonlarca ağaç dikerek Bursa’yı bir ormana dönüştürüyor, sanayiyi şehir dışına; mümkünse başka şehirlere gönderiyor, yokluğu yoksulluğu yok ediyoruz.

İYİ Parti Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Selçuk Türkoğlu da “derin metro”, “afet acil eylem planı”, “cep otogarları”, “kendi evini yapmak isteyene arsa”, “emekli maaşını asgari ücrete tamamlama” gibi onlarca projesini kamuoyuna açıkladı.

Böylece Türkoğlu, mahalle kahvehanelerinde iktidara yönelik eleştirilerine yan gözle bakıp “Projen ne senin?” diye soran seçmene açık açık yanıt verecek!

Türkoğlu, 50 gündür sahada. Ancak 50 gündür aynı soru gündemde:

Türkoğlu ‘kerhen’ mi aday oldu, ‘kerhen’ mi çalışıyor?”

Mayıs 2023 seçimlerinden yaklaşık bir yıl önce “iyi” bir İYİ Partili, üstelik bir tepe yöneticisi, “Her şey iyi gidiyor, eğer kendi ayağımıza sıkmaksak…” demişti. Aynı zamanda İYİ Parti Bursa Milletvekili olan Selçuk Türkoğlu, eğer partisi Mayıs 2023 seçimlerinden beri kendi ayağına sıkıp durmasaydı aday olmazdı. Daha doğrusu aday olmasına gerek kalmazdı. Güçlü bir İYİ Parti’nin, Türkoğlu gibi başka güçlü aday adayları da olurdu. Türkoğlu da bugün “Ne bir adaya seçim kaybettirmek ne bir adaya seçim kazandırmak için aday oldum” demek zorunda hissetmezdi kendini. Ama iş başa düşünce, kendi deyişiyle “hayatı boyunca hiçbir şeyi ‘mış’ gibi yapmayan” Türkoğlu, “Bursa ölüme de sıtmaya da mahkûm değil!” diyerek, iddiasını ortaya koyuyor.

Projelerini uzun uzun anlatırken, satır aralarına sıkıştırdığı mesajlarla da politik iddiasını güçlendiriyor:

Bursa’yı yönetmeye talibim. İddialı bir şekilde çalışıyoruz. Seçim sonuçları resmileşene kadar da çalışacağız.

Bursa’nın bu hale gelmesinde bizim hiç dahlimiz yok. Tertemiz bir sicilimiz var, bagajımız boş.

Bursa’nın cesur kararlara imza atabilecek bir deliye, fedailik yapabilecek kent liderlerine ihtiyacı var. O da biziz.

Bursa’ya samimiyet ve şeffaf bir anlayışla çok çalışma sözü veriyor Türkoğlu, ancak seçim havası öyle gösteriyor ki o mesaiye Ankara’da devam edecek. Zira İYİ Parti’nin 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Bursa’da aldığı oy yüzde 12.19 oranında.

En baştaki soruyu yeniden sorayım: Selçuk Türkoğlu bu seçimlerde ne yapar?

Bursa’da kaç oy alır bilmem ama partisinin Mayıs 2023’te aldığı oyu alırsa, bir adaya seçim kazandırıp bir adaya seçim kaybettirirken, İYİ Parti’nin de kralı olur!

Dündar kendinden emin

Dündar kendinden emin

Başkan adaylarının belirlenmesi sürecinde en çok konuşulan isimlerden biri Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’dı malumunuz. Üç dönem kuralına takılan Dündar’ın aday gösterilmeyeceğine yönelik tahminler ağırlıklıydı, biz de bu tahminlerden yola çıkarak oluşan kulislere yer vermiştik yazılarımızda basın mensupları olarak.

Sonuçta bugün geldiğimiz noktada, üç dönem kuralının esnetildiği ender belediye başkan adaylarından biri duruyordu karşımızda. ‘Gerçek Belediyecilik’ mottosu ile oluşturduğu projelerini anlatmak için kürsüye davet edilen Dündar, Türkiye’nin en kalabalık 5. ilçesini, nüfus bakımından 56 ili geride bırakan Osmangazi’yi yönetmeye bir kez daha aday olduğunun altını çizdi.

Gerçekten de öyle, kolay değil Osmangazi gibi bir ilçenin yöneticiliğini yapmak. Zaten yerleşmiş bir yapı, bu yapının yer yer demografik bozulmalara uğrayan bölgeleri, mevcut sorunlar, sorunların çözümü için manevra kabiliyetini daraltan alanlar, depremsellik gerçeği, bu gerçeği bertaraf etmek adına atılması gereken adımlara lazım olan cesaretin bir vücutta toplanması şartı, tüm bunları yaparken de eski şehir dokusunun, tarihi mirasın ön plana çıkarılması için gerekli çalışmalara ağırlık verilmesi ve ısrarla tarihi mirastan vazgeçilmemeye çalışılması…

Daha çok, daha uzun bir sıralama yapmak da mümkün. Burada keseyim de yazdıklarımın anlamı kaybolmasın istedim.

Şimdiye kadar yaptıklarını ve bundan sonra yapacaklarını uzun uzun anlattı Osmangazi Belediye Başkanı ve AK Parti Osmangazi Belediye Başkan Adayı Mustafa Dündar.

Hizmetler ve projeler hakkında yapılan konuşmaları hızlarına yetişmeyi bir türlü başaramadığım genç meslektaşlarım uzun uzun metinler halinde yazdılar ve siz zaten çoktan okudunuz. Benim dikkat çekmek istediğim en önemli olarak da gördüğüm konu başlığı elbette pek çok kesimin ‘Depreme dirençli kent’ diyerek isimlendirdiği, net cümlelerle söylemek gerekirse; ülkemizde beklenen depremlerden sağ çıkmaya yönelik projeler olarak ifade edilebilecek olan çalışmalar.

“Dirençli şehirler, yine en önemli konu başlığımız olacak. Soğanlı Kentsel Dönüşümün’de toplam 50 bini aşkın sağlam konut inşa ettik. Yeni dönemde yerinde ve güvenli dönüşüm gerçekleştireceğimiz 11 ayrı lokasyon belirledik” dedi Dündar.

Siz sormadan ben söyleyeyim bu lokasyonların arasında Altıparmak-Çarşamba çöküntü bölgesi yok. Bu bölgedeki kentsel dönüşüm çalışmalarını Bursa Büyükşehir Belediyesi yürütecek…

Teknolojik altyapıya sahip afet koordinasyon merkezi ve kent afet yönetim birlik haritası da aynı işe yarayacak, yani olası bir deprem durumunda insanların sağ kalmasına yardımcı projeler arasında. Toplanma alanlarının sayısının 500’e çıkarılacağını da müjdeleyelim. Benim bu konudaki önerim toplanma alanlarının dijital ortamda da görüntülenebildiği ve dolayısıyla vatandaşların istedikleri taktirde bilgisayar ya da telefonlarından evlerine en yakın afet toplanma merkezini bularak bir ihtiyaç halinde nereye gideceklerini önceden bilmeleri olur, çok da yararlı olur.

Hakkını teslim etmek adına yazmakta yarar görüyorum, AK Partili belediyelerin Bursa’da en iyi yaptıkları işlerden biri şehrin tarihi dokusunu gün yüzüne çıkararak halkın kullanımına sunmak oldu. Osmangazi Belediyesi de bu belediyelerin başında geliyor. İşin bu kısmında turistik değer haline getirme meselesini es geçiyorum çünkü o konuda çok daha farklı fikirlerim var.

Programa dahil Eski Sanayi Bakanı ve Bursa Milletvekili Mustafa Varank’ın yaptığı konuşmaya da kısacık değinmek isterim.

“Biz çok iddialı bir siyasi hareketiz. Biz proje insanıyız, hizmet insanıyız. Cumhur İttifakı’ndan başka Türkiye’de böyle eserler ortaya koyabilecek başka bir siyasi hareket ya da bize rakip olabilecek başka bir aday bulamazsınız değerli arkadaşlar. İlçe belediyesi, büyükşehir belediyesi merkezi hükümeti bu üçlü sac ayağını bir araya getirdiğimizde işler çok daha hızlı ve bereketli olur” sözlerini şöyle bir irdeleyelim.

Belediye başkanının merkezi hükümetle ortak çalışması için aynı siyasi partiden olmasının zorunlu olduğuna ilişkin biraz da aba altından sopa gösteren bu konuşmanın siyasi argüman olarak benimsenmiş olması seçim sürecinin en hoşlanmadığım kısmı olabilir.

Hatırlatmakta yarar görüyorum, hangi siyasi partiden seçilirse seçilsin, bir belediye başkanı başkanlık koltuğuna otururken parti rozetini çıkarmalı ve yönetimine talip olduğu il ya da ilçeyi tümden kucaklamalıdır. Siyasi terbiye bunu gerektirir. Aynı şey elbette ülke yönetiminin en başındaki koltuğa oturan kişi ya da kişiler için de geçerlidir.

Şu partinin bakanı, bu partinin belediye başkanı işine girersek elimizde sonradan çözmek için çok geç kalacağımız sorunlar yumağından başka ne kalır ki…

Üstelik bir yandan ilçe belediyeleri, büyükşehir belediyeleri ve merkezi hükümetler aynı partiden olmazsa hizmet de olmaz minvalinde sözler söylerken, bir yandan da muhalefet partilerinin belediyelerini hizmet potansiyellerinin düşüklüğü konusunda eleştirmek ciddi bir çelişki yaratır, yaratıyor da.

Varank’ın;

O çok konuşulan raylı sistem projelerinin, hızlı trenlerin hepsinin tamamlandığı bir döneme giriyoruz. Farklı bir Bursa’ya giriyoruz inşallah” cümlesi de üzülsem mi, sevinsem mi bilemedim hissiyatı yarattı bende. Yine ağzına bir parmak bal çalınarak kandırılan çocuklar gibi bir kenarda oturacak Bursa ve bu şehri temsil etsin diye Ankaralara gönderdiğimiz, iktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekilleri ürettiğimiz katma değerin yarısını bile hizmet olarak bizim için alamayacak.

Ne acı…

Toplantının geniş katılımlısı bitince biraz daha dar katılımlı haline de davet edildik. Mustafa Dündar’ın hem sunumunda hem de basınla sohbetinde kendinden çok emin olduğunun altını çizmekte fayda var. Anket yaptırmak yerine vatandaşın nabzını tutmayı tercih ettiğini söyleyen Dündar, sahada en çok geçim sıkıntısı çeken emeklinin sorunları ile karşılaşıyor anlaşılan. Zaten ülkenin hali pür meali de bu yönde. Özellikle de ‘Sıkıntısını anlatan değil, anlatamayan emekli bizim için daha mühim’ diyor.

AK Parti’ye her defasında seçim kazandıran bakış açısı da bu bence. Derdini anlatamayan, en kıyıda köşede kalmış vatandaş ne düşünüyor, nasıl motive oluyor, mesele bunu bulup, anlayıp, çözüme kavuşturmakta.

Bursa’da nabzı tutulan emeklinin sıkıntılı hali Dündar tarafından gereken yerlere ve oradan da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a iletilmiş. Bakalım yapılanlar yeterli olacak mı?

2019 seçimlerinde birbiriyle yarışan iki rakip olan CHP Osmangazi Belediye Başkan Adayı Erkan Aydın ile Mustafa Dündar beş yıl aradan sonra bir kez daha karşı karşıya. Geçtiğimiz seçim döneminde yüzde 50’nin biraz üzerinde oy alarak Başkanlık koltuğuna oturan Dündar’ın bu kez hedefi yüzde 55!

Başkanların konuşmaları bitince sözü söyleyecek olan vatandaş bakalım kime ne takdir edecek…

Osmangazi’de 4. dönem için yola çıkan Dündar neler vaadetti?

Osmangazi’de 4. dönem için yola çıkan Dündar neler vaadetti?

Yerel seçimlere sayılı günler kaldı…

Ama öncesinde Ramazan ayının başlayacak olması nedeniyle başkan adaylarının proje açıklama toplantıları ardı ardına gerçekleşiyor.

Bu minvalde salı sabahı Bursa’da bir ilki başararak, partisi tarafından dördüncü kez aday gösterilen Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın toplantısına katıldık…

Toplantıya geçmeden birkaç detay vermek gerekli…

Toplam 112 gazetecinin katıldığı lansmana mevcut meclis üyeleri, potansiyel meclis üyeleri, milletvekilleri, Cumhur İttifakı partilerinin il ve ilçe başkanları ile yönetim kurulu üyeleri katıldı.

Öte yandan, Mustafa Varank da toplantıda görüşlerini paylaştı.

Allah için şunu ifade etmek gerekir:

Dündar, partiler üstü bir isim

Partisi dışında başka siyasi partilerden de oy alabilen bir isim.

Sadece AK Parti, MHP ve BBP seçmeninden değil başka siyasi partilerden de oy almayı beklediği için bu seçimde Osmangazi’deki hedefini en az yüzde 55 olarak belirlemiş.

Dündar’ın diğer bir avantajı da şu:

İlçede Yeniden Refah Partisi’nin tanınan bir aday çıkarmaması. Dolayısıyla partisinden ve Cumhur İttifakı’nın diğer partilerinin seçmenlerinden oy kaymayacak olması.

Ya da sınırlı olması…

Hal böyle olunca Dündar hedefini yakalayabilir mi?

Bunu sandıklar açıldığında öğreneceğiz.

Lansmanda Dündar, “Bunlar benim referansımdır” deyip, yapacaklarını anlattı.

Bugün Soğanlı’da yapımı gerçekleşen kentsel dönüşüme kim ne diyebilir?

Keza Adrenalin Parka diyecek bir kelime var mı?

Ya da dünyanın 150’ye yakın ülkesinden ziyaretçilerin uğrak yeri olan Fetih 1326 Müzesi’ne kim ne diyebilir?

Çiçeği burnunda fiili açılışı yapılan Osmangazi Kent Meydanı için helal olsun demek gerekmez mi?

Bunlar yapılanlar…

Seçilirse önümüzdeki 5 yılda yapılacak olanlar ise her biri kent insanının hayatını kolaylaştıracak projelerden.

2 milyon metrekare yeşil alan vaadinin şimdiden 450 bin metrekaresi hazır.

İlk etap İnkaya’da…

Yine sosyal yardımlar önümüzdeki dönemin olmazsa olmazı.

Başkan Dündar bunun için 1 Nisan tarihini beklememiş.

Kadınlara, emekliye ve öğrenciye destekler için müracaatları almaya başlamış…

Yeni dönemde yapılacak düğün salonları, dijital gösteri merkezi, sporcu fabrikası, kültür merkezleri, spor sahaları ve Romangal Fabrikası da Dündar’ın seçim vaatlerinden.

Dündar bunları yapar mı?

Kesinlikle, çünkü Dündar hiçbir zaman yapamayacağı vaadin sözünü vermez.

Bize düşen Dündar’a başarı dilemek…

Romangal fabrikası ve Rum kiliseleri

Romangal fabrikası ve Rum kiliseleri

Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın tekrar seçildiği takdirde başlayacağı ve devam ettirdiği projeleri anlattığı toplantısına katıldık.

Gerek AK Parti olsun gerek gazeteciler olsun Dündar’ın toplantısında tam kadro hazır bulundu.

Adaylığı kesinleştikten sonra Mustafa Dündar, adeta şarj edilmiş gibi dinamik ve heyecanlıydı.

Projelerini tanıtırken diğer adaylar gibi konuşmasını uzun tutmayarak ne salondakileri ne gazetecileri sıktı, tane tane anlattı.

Bu projelerden biri hayli dikkatimi çekti.

Konu Muradiye semtinde bulunan Kocanaip Mahallesi Hastayurdu Caddesindeki Romangal fabrikasıydı.

Bursalıların yıllarca yanından geçtiği, sarı duvarlarla kaplı fabrika aslında Bursa’nın tekstil kenti olmasına öncülük eden kilometre taşlarından biridir.

Ben o mahallede otururken de oranın restorasyonu gündeme gelirdi. Duvarları sarıya boyanır, Bursa’nın eski fotoğrafları asılır, sonra o duvarlar ve üzerindeki resimler bir süre sonra siyah beyaza dönerdi.

19. yüzyılda inşa edilen fabrika, Cumhuriyet döneminde, 1. Dünya Savaşında Galiçya cephesinde iki kolunu kaybeden Gazi Faik Yılmazipek tarafından satın alınarak yıllarca işletilmiştir.

Çevredeki mahalle sakinlerine istihdam sağlamış, birçok kişi bu fabrikada çalışmış ve emekli olmuştur.

Faik Yılmazipek’in bu azimli mücadelesi başlı başına film olacak bir hikayedir aslında. Buranın bir kültür merkezi olması ve girişinde Cumhuriyete inanmış, sahip çıkmış bir gazi olan Faik Yılmazipek’in üniformalı bir heykelinin dikilmesi bence o son derece şık durur.

Romangal fabrikasının üst kısmında ve alt kısımda bulunan iki yapıdan da bahsetmek istiyorum.

Birincisi Demirkapı semtinde yine Yılmazipek ailesine ait Rum kilisesi. İkincisi ise kime ait olduğunu bilmediğim Altıparmak semtinde bulunan, düğün salonu ve kafe olarak kullanılırken bir yangınla ağır hasar görmüş Rum kilisesi de imdat isteyen yapılardan.

Bursa’nın inanç turizmi potansiyelinden bahsederken herkesin dilinde bir “İznik” türküsü dolanır. Ama 1915 olayları, 1924 nüfus mübadelesi, arkasından 2. Dünya Savaşı sonrası çıkarılan Varlık vergisi ile farklı din ve mezhepten olan birçok gayrımüslim bu toprakları terk etti.

Ama her göç hikayesinde olduğu gibi “Birinci kuşak yerleşir. İkinci kuşak kazanır. Üçüncü kuşak köklerini arar.

Bizim göçmenlerimiz nasıl Balkanlar’da, Kafkasya’da köklerini arıyorsa bu topraklardan gidenlerin torunları da aynı istek içerisindeler.

Rum kiliseleri mimari özelliği ile dimdik ayakta olmasına rağmen zamana yenik düşmenin eşiğinde. O yüzden inanç turizmi için o kiliselerin onarılıp kültür merkezi ya da müze olarak kente kazandırılması çok iyi olur.

Şu anda iyi bir restorasyonla sıvaların altında kalan resimler ortaya çıkartılabilir.  İçişleri Bakanlığı tarafından belli ayinlere izin verilebilir.

Bir de Rumların dini bayramları bitmez de bitmez. Yılın her ayı bu yapıdan inanç turizmi olarak yararlanır ve turist çekilir.

İnşallah Romangal fabrikasına konan talih kuşu Rum kiliselerine de uğrar.

Mustafa Dündar oy hedefini açıkladı

Mustafa Dündar oy hedefini açıkladı

Kürsüde bu kez Adalet ve Kalkınma Partisi’nin üç dönem kuralına takılmayan Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar var.

Eski Sanayi Bakanı ve Bursa Milletvekili Mustafa Varank, Dündar’ın dördüncü kez aday gösterilmesinin nedenini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a atfettiği sözlerle açıklıyor:

Böyle bir tecrübeyi Bursa’dan mahrum bırakamayız!..”

Her zaman tanığı olduğum özgüveniyle konuşan Dündar, geçmişin muhasebesini yapıp gelecek perspektifini anlatırken, sahnedeki dev ekranlarda tarihi Bursa’yı, Hisariçi’ni izliyoruz ağırlıkla.

Bursa’nın kalbi Osmangazi, Osmangazi’nin kalbi de Hisariçi.

Büyükşehir Belediyesi’nin “Hanlar Bölgesi” projesini nasıl önemsiyorsam, Osmangazi Belediyesi’nin “Yaşayan Tarih Hisariçi” projesini de öyle önemsiyorum.

Bu kapsamda Dündar’ın gelecek dönemde yapmayı planladığı çalışmalar şunlar:

– Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait kalıntılara ev sahipliği yapan Hisariçi’ndeki Arkeopark çalışmaları devam edecek,

– 19. yüzyılda ipek üretimi yapmak üzere inşa edilen ve bir dönem Fransız Konsolosluğu olarak da kullanılan tarihi Romangal fabrikası restore edilecek,

Gökdere Medresesi, Ördekli Kültür Merkezi, Şadırvanlı Han, Irgandı Köprüsü ve Gurabahane-i Laklakan gibi tarihi ve sivil mimari örneği yapıların da bulunduğu Kayhan Kültür Aksı yayalaştırılacak,

– Tarihi İpek Yolu aksında yer alan Üftade’de seyir terası yapılarak, bölgedeki kentsel tasarıma devam edilecek.

Cumalıkızık’la başlayıp Hanlar Bölgesiyle devam eden ve Hisariçi’nde son bulan rota aynı zamanda Bursa’yı UNESCO’nun Dünya Mirası Listesine sokan rota. Dolayısıyla bölgeyle ilgili yapılan her çalışma geleceğe bırakılan bir armağan olacak.

Proje tanıtım toplantısının ardından bir grup gazeteci Başkan Dündar ile sohbet ediyoruz.

Dündar, kaçak yapılaşmaya ilişkin bir soru üzerine “Yıkmaya yetişemiyoruz. Yıkıyorsun yeniden yapıyorlar. Tarlaya beton döküyorlar, hemen kiraya veriyorlar” diyerek, topyekûn mücadele vurgusu yapıyor.

Aslında Başkan Dündar’ın anlattıklarından geldiğimiz nokta Bursa’nın “delinmeyecek” bir anayasaya olan gereksinimi. Partiler üstü bir tutumla, ortak akılla, katılımcılıkla yapılacak ve uygulanırken de taviz verilmeyecek bir çevre düzeni planı.

Başkan Dündar, kürsüde olduğu gibi gazetecilerle sohbet ederken de son derece kendine güvenli.

Yüzde 50’yi aşacağız, hedefimiz yüzde 55” diyor.

NOT: Mustafa Dündar 2019 yerel seçimlerini yüzde 50.56 ile kazanmış, rakibi CHP’li Erkan Aydın yüzde 45.53 oy almıştı.

‘Sanayicilik ayrı, rant ayrı!’

‘Sanayicilik ayrı, rant ayrı!’

Başından bu yana takip ettiğim YRP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sedat Yalçın’ın proje toplantıları serisinin beşincisini de kaçırmadım elbette. Üstelik bu kez Yalçın’ın iki kıymetli rakibi, AK Parti Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Alinur Aktaş ve CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey de projelerini açıkladıkları lansmanları ile çıktılar seçmenin karşısına.

Bu toplantının hem projelerin anlatıldığı hem de eleştirilerin yöneltildiği bir toplantı olacağı tahmin ediliyordu zaten.

Şimdiye kadar açıklanan proje olmadığından söylenenler biraz havada kalıyor gibiydi. Aslında projelerini açıklayan üç adayın da ortak paydalarda buluştuğunu belirtmek lazım. Tabii bazı konuların teğet geçildiği ya da üstten bir dokunuşla geçiştirildiği gerçekliği Yalçın’ın da basının da gözünden kaçmıyor.

Proje tanıtımlarını isim vermeden değerlendiren Sedat Yalçın, başkan adaylarının ilk olarak kendisinin dile getirdiği bazı kavramlar üzerinden konuşmalarına sevindiğini söyledi öncelikle. ‘Kent verilerinin toplanması’ kavramının başkan adaylarının gündemine girmesi son derece önemliydi elbette. Verisi olmayan sorunu nasıl çözebilirsiniz ki!..

Barınma sıkıntısı yaşayan Türkiye’nin barınma sorunu yaşayan şehirlerinden Bursa’da sosyal konut projesini ilk dile getiren de Sedat Yalçın olmuştu. Alinur Aktaş’tan gelen 16 bin sosyal konut vaadi, ’20 yıl sonra hatırlanmış olsa da geç olsun, güç olmasın’ biçiminde yorumlandı.

Fakat kentsel dönüşüm konusunda eleştirileri vardı YRP Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Yalçın’ın;

11 bin konutluk kentsel dönüşüm projesi 5 yılda yapıldıysa, bu yapıların henüz tamamlanmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, Bursa’nın dayanıksız konut stokunun yenilenmesi işini 272 yıl sonra çözebiliriz, yani 5 nesil sonra depreme dayanıklı binalarda oturan Bursa yaratabiliriz” sözleri gerçeklere dikkat çekiyordu.

İnsan hesap uzmanı olunca işler biraz daha matematik, biraz daha kolay yorumlanır ve biraz daha realist oluyor anlaşılan…

Yalçın’ın önerilerinden biri de doğu-batı hattında ilerleyen Bursa’nın şehir içi trafiğini daha doğru yönetebilmek adına çok merkezlilik kavramının benimsenmesi gerektiği şeklindeydi. ‘Oradan da bir ses geldi’ diyen Yalçın, “Benim üzerinde çalıştığım projelerin kent sorunlarının çözümü için bir yol açıyor olması sevindiricidir” diyerek sürdürdü konuşmasını.

Arada ben de düşünüyorum bu koltuk sevdaları bir kenara bırakılıp tüm akıllar gerçek bir samimiyetle birleşse ve uygulanabilir projelerle şu şehrin kalkınması için el birliği ile çabalansa diye…

Ama ne mümkün, na mümkün…

Bu kez dile getirilmeyenler ve kenarından köşesinden dolaşılanlar gündemdeydi.

İznik gibi turizm potansiyeli dünya çapında işlenebilecek bir bölgeye yönelik proje açıklanmamasına üzüldüğünü belirten Yalçın, “İznik ile ilgili projeniz okçuluk derslerinin verilmesi olmamalı” derken çok haklıydı bence de.

Bir türlü başaramadık İznik’i iç ve dış turizme hakkıyla açmayı…

Hava kirliliği konusunda iki başkan adayının da proje geliştirmediğine dikkat çekildi. Sanayi alanında gelişmeye doğru yönelmiş Bursa’da vatandaşın yararı gözetilerek sanayicinin karşısına geçmek elbette cesaret işi. Belki bir gizli ajanda da Sedat Yalçın’ın önerilerine benzer çözümler saklı tutuluyorsa da kimse seçimlerden hemen önce bu ajandaları açmak istemiyor besbelli…

Su kirliliği de benzeri nedenlerle teğet geçilen meselelerden oldu. Nilüfer Çayının temizlenmesi için bir tünel projesi geliştiren ve çıkardığı maliyet hesabına göre tünel için 7 milyar TL. gerektiğini belirten Yalçın, ‘kirleten öder’ şiarından yola çıkarak tünelin yapımını çayı kirleten organize sanayi bölgelerinin üstlenmesi gibi bir yöntem düşünmüştü.

Bunun yerine Nilüfer Çayının kenarlarına rekreasyon uygulaması yapılması projesiyle yetinmesi gerekebilir Bursalının…

Havanın, suyun etkilendiği sanayileşmeden elbette toprağın da nasibini aldığını biliyoruz, biliyorsunuz. İşin çözüm kısmı da aslında tam burası.

“Bursa’nın sanayi yerleşimi sorunun ana kaynağı, çözümün sahibi de Bursa Büyükşehir Belediyesi olmalıydı. Şimdiye kadar bu konuda bir şey yapılmadı. BTSO tarım alanlarına yerleşen sanayilerin derli toplu bir noktada durması için bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Bizim önerimiz şöyle; İnegöl’den Eskişehir’e kadar bir koridor var. Limana ulaşım, demir yolu ve kara yolu bağlantılarının tam üzerinde bu noktalar. Oralarda bir sanayi bölgesi koridoru oluşturmak ve Yeşil OSB’ler kurmak bizi kurtaracak olan projedir. Eğer bunu yaparsak Bursa nüfusu en az 700 bin kişi azalır. Bu da tüm sorunların hafiflemesine yardımcı olur. Eğer belediye başkanlığı koltuğuna oturmak nasip olursa ilk işim bu olacak. Sanayicilerle toplanıp bu işi nasıl yaparız diye konuşacağım. Şehrin iki noktasına KOBİ OSB yaparak sorunları çözemezsiniz. Bu sorunları da çözmezsek batmış şehirlerden biri olmaya doğru hızla yol alırız.

Şuna dikkat etmek lazım, sanayicilik ayrı rant ayrı. Sanayici işini yapsın biz de şehrin artan rantını şehir için, halkın rahatı için kullanalım.

Tüm anlatılanlar buraya kadar çok güzel hatta şahane fakat şu son cümle beni benden aldı. ‘sanayicilik ayrı, rant ayrı!’ gerçekten harika ve Bursa hakikatlerine ağır bir baskı uygulayan bu cümleyi çerçeveletip asmak lazım şehrin girişine…

Meseleye sadece ve sadece bu tarafından bakarsak bu şehirde bir şeyleri değiştirebiliriz. Unutulmasın bu cümle…

Bir de mera alanlarını satma hakkını eline geçirdiği gibi halkın daha doğrusu doğanın yararına kullanılması gereken mera alanlarını birer birer satarak belediyelerine gelir elde etme çabasında olan belediyelere yöneltilen eleştiriler var ki, yerden göğe kadar haklı sesler bunlar, işte bu sesler de çağrılarına yanıt bulacak ve meraların yeniden halkın malı olarak kullanılması sağlanacak Sedat Yalçın’ın projelerine göre.

Sedat Yalçın YRP’nin adayı olarak büyükşehir belediye başkanı seçilir mi?

En çok sorulan bu soruya yanıt vermek yerine asıl sorunun bu olmadığına değinmek isterim. Çünkü önemli olan tercih edilmek değil, önemli olan doğruları söylemek ve doğruları söylemek için yola çıkmak bence…

Sedat Yalçın’dan Bursa’nın kurtuluş projesi

Sedat Yalçın’dan Bursa’nın kurtuluş projesi

İktidarın da ve maalesef Bursa’nın da kıymetini bilemediği siyasetçilerdendir Sedat Yalçın.

Seçim yarışına renk katmaktan öte nitelik kazandırdığı da açık bir gerçek.

O nedenle Yeniden Refah Partisi’ni kutlamak gerek. Yalçın’ı aday olmaya ikna ettiği için…

Sedat Yalçın’ı da hem kutlamak hem teşekkür etmek gerek. Siyasetin ciddi bir iddia işi olduğunu gösterdiği, iddiasını bütüncül bir kent vizyonuyla ortaya koyduğu için…

Yalçın, Bursa’ya vaatlerini şaşaalı toplantılarla tek kalemde açıklamak yerine her hafta farklı bir konu başlığını ele alarak anlatıyor.

Bugüne kadar “kent yönetimi ve kentsel gelişim”, “sosyal politikalar”, “ulaşım ve kentsel hareketlilik”, “sürdürülebilir çevre ve enerji” başlıklarında yapacaklarını aktaran Yalçın, son olarak “kırsal kalkınma, tarım ve gıda” başlığını açtı.

Yalçın’ın tarım konusunda söyleyeceklerini özellikle merak ediyordum. Bu özel merakımın nedeni kendisiyle 2009 yılında yaptığımız bir söyleşiydi.

29 Mart 2009 yerel seçimleri… Bursa’da Büyükşehir, 17 ilçe ve 20 beldede seçim var. 38 belediyeden 25’i Adalet ve Kalkınma Partisi’nin.

İl Başkanlığı koltuğunda oturan Yalçın, yakında yapılacak il kongresinin de en güçlü adayı gibi görünüyor. Bir yandan da ortaya koyduğu performansla siyasi çevrelerde “2011’de kesin milletvekili, hatta bakan bile olur” yorumları yapılıyor.

O dönem Celil İnce’nin kurduğu haftalık Ekonomik Pusula gazetesindeyim. Sevgili arkadaşlarım Dilek Göral ve Elif Sezgin ile birlikte her hafta ekonomi ve siyaset çevrelerinden bir isimle “İş Yemeği”nde buluşuyor, gazetenin göbeğini o söyleşiye ayırıyoruz.

Yalçın ile 21 Nisan 2009’da yaptığımız ve 28 Nisan 2009 tarihli Ekonomik Pusula’da yayınlanan söyleşimizin başlığı “Reçeteleri hazır.”

Yalçın’ın üzerinde durduğu iki konu var. İlki vergi reformu, ki bir Maliyeci olarak bu konuyu öncelemesi son derece doğal.

İkinci konu ise tarım. Yalçın, “Vergi benim temel konum. İkinci projem tarımla ilgili. Tarımla işletmeciliği bir araya getiren bir formül” diyor.

Üzerinde çalıştığı modeli Tarım Bakanına, hatta Başbakana anlatmış. “Model hazır ama benim orada lazım” diyor, “uzaktan kumandayla anlatamayız.”

Çok da iddialı.

Öyle ki “Vergi reformu ve tarım sorunları çözüldüğü zaman 28 büyük başlık çözülmüş oluyor.” diyor.

15 yıl sonra aynı iddiayı bir kez daha ortaya koyuyor Sedat Yalçın.

Öncelikle can alıcı ve hatta can yakıcı bir tespitle başlıyor:

Türkiye’de “tarımsal desteklemeye bütçeden ayrılacak kaynağın gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamayacağı” şeklindeki yasal hükmü hatırlatarak, “Bizim çiftçilerimizin devletten hala büyük bir alacağı var” diyor.

Peki, çiftçinin alacağının hiç değilse bir bölümünü yerel yönetimler eliyle tahsil edebilmesi mümkün mü?

Yalçın’a göre mümkün, ancak bunun için yapılması gerekenler var.

Öncelikle kırsal altyapıölçek ekonomisine uygun hale getirmek gerekiyor. Yaşadığımız baş döndürücü teknolojik değişime “İnternetin olmadığı yerde kimseyi tutamazsınız” sözleriyle dikkat çeken Yalçın’ın kırsal kalkınma modelinin ana unsuru örgütlenme.

Aşağı yukarı bizim Konya kadar bir ülke olan Hollanda’nın tarımdaki başarısının altında yatan temel unsurun kooperatifleşme olduğunu hatırlatan Yalçın, son yıllarda adeta pıtırak gibi artan kooperatiflerin doğru yönetilmediği görüşünde. Başka deyişle kooperatifçiliğin gelişmesi için çiftçiye meyve fidanı dağıtmak, köylü kadınlara “tarhana kurun-reçel yapın” demek, jest olsun diye eşantiyon çantalarına onların ürettiklerini koymak yetmiyor, yönetici ve yönlendirici olmak, gerektiğinde de alıcı olarak piyasaya girmek gerekiyor ki üretici tüccara yenilmesin!

Tabii Bursa’da kırsal kalkınma ve tarım denince akla hep dağ ilçeleri, dağ denince de organik üretim geliyor. Dağ ilçelerinin sanayiden uzak kaldığı, dolayısıyla tarım topraklarının kimyasal atıklarla kirlenmediği gibi bir varsayımla hareket ediliyor.

Yalçın, bu bağlamda sadece dört dağ ilçesini değil, yine bir yüzüyle Uludağ’a bakan İnegöl’ü ve İznik’i de sayıyor. Ama ben bu konuda sicilimizin pek parlak olmadığı görüşündeyim.

Yıllar önce çevre mühendisi bir akademisyenden İzmit’teki tehlikeli atık yakma tesisinden çıkan küllerin Uludağ topraklarında yapılan analizlerde nasıl ortaya çıktığını dinlemiştim!

Yine de son yıllarda etkisini giderek derinden hissettiğimiz küresel ısınma ve iklim değişikliği ile tüm dünyayı sarsan korona salgını tarımın önemini açıkça ortaya koydu. O nedenle sanayiye zaten çoktan doymuş olan bu şehrin özgün yeşil kimliğinin içini yeniden ve gerçekten doldurmak gerekiyor. Çünkü Bursa’nın bugün yaşadığı hemen her problemin temelinde sanayinin kontrolsüz gelişimi yatıyor.

Kentteki 17 Organize Sanayi Bölgesinin yüzde 29’u hala boşken yeni sanayi alanları açmak yerine Yalçın’ın önerisine kulak versek…

Bursa’yı Eskişehir ve Bilecik ile bir bölge olarak düşünsek. Tarım toprağı olmayan İnegöl’den Eskişehir’e uzanan koridoru bir sanayi koridoru olarak planlasak… Yol var, demiryolu var, hava ulaşımı ve liman bağlantısı mümkün. Bursa sanayisinin üçte birini oraya götürebilsek. Adım adım yapılabilir ve Bursa’nın kurtuluşu olur. 20 yılda yapalım, ama yapalım bunu. Bursa böyle nefes alır.”

Yalçın, tüm içtenliğiyle “Allah bana nasip ederse ilk gün işim bu” dedi.

Siz ne dersiniz bilmem ama diğer adayların da kulağına küpe olsun bu sözler!

NOT: Sedat Yalçın ile 2009’da yaptığımız söyleşinin kupürü dört dörtlük bir gazeteci olmak dışında çok iyi bir arşivci de olan sevgili Dilek Göral Kemankaş‘tan geldi. Çok teşekkür ederim. Olmasa bu yazı eksik kalacaktı!

Büyükşehir için gelecek denklemi: 5G-6M’ye karşı

Büyükşehir için gelecek denklemi: 5G-6M’ye karşı

Nüfusu 3,5 milyonu aşan şehrimizin Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde iki dönemdir karşı karşıya yarışan Mustafa Bozbey ve Alinur Aktaş’ın proje lansmanları iki gün arayla yapıldı.

Mustafa Bozbey, sunumuna Merinos‘ta uygun salonun kendilerine tahsisi konusunda engellerle karşılaştıklarını ifade ederek başladı.

Adeta salondaki izdihamın sorumluluğunun ağırlığından kurtulmaya çalıştı.

Alinur Aktaş ise sunumuna başlangıcı oldukça dikkat çekici hologram ve 3D videolu dijital bir gösteri ile başladı.

Açıkçası zaten az sonra, kanlı canlı,  bir performans sergileyecek olan Alinur Aktaş’ın hologram olarak programa başlaması beni biraz şaşırttı.

Bu durum, başlangıcın muhtemeldir ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sunuma katkı verecek bir hologramı olarak planlandığını, ancak bir nedenle vazgeçilince, yerine Alinur Aktaş’ın hologramı ile devam edildiğini düşündürttü bana.

Sıradanlaşan video gösterimi başlangıçları yerine dijital bir başlangıçtı ve bir anda tüm salonun pür dikkat sahneye odaklanmasını sağladı. .

Bozbey, sunumunu 5G olarak adlandırmış, bana sorarsanız biraz zorlama ile de olsa -G- leri 5’e tamamlayarak, bu niteleme ile akılda kalıcı bir proje odağı yaratmayı hedeflemiş:

– Gelişen Bursa,

– Güçlenen Bursa,

– Güvenli Bursa,

– Geçinen Bursa,

– Gülümseyen Bursa.

Bu vurguları ile “Bursa’da 5G Zamanı” sloganı ile sunumuna bir odak noktası yaratmış.

Alinur Aktaş ise oldukça bol sayıda gerçek ya da animasyon görüntülerle desteklenen, kendi ifadesi ile 6 mega projeden oluşan sunumunu iyi bir performans ile sundu:

– Ulaşan Şehir,

– Dirençli Şehir,

– Yeşil ve Yaşanabilir Şehir,

– Üreten Şehir,

– Yaşayan Şehir,

– Yaşatan Şehir.

denilerek belirlenen bu başlıklar altındaki “Mega” projeler, bazıları önümüzdeki 5 yıllık döneme sığmayacak süreler isteyen bir çok vaat ve planlamayı kapsıyor.

Bu kapsamda seçim beyannamesini sloganı “İşimiz Bursa Gücümüz Bursa” ile bütünleştirmiş.

Kentimiz için geleceğin denkleminin yaratılmasına etkisi olacak bu lansmanlara ilişkin izlenimlerimizi, siyasal iletişim perspektifinden özetlemeye çalıştım:

Bozbey, güven vermeye dönük bir sunum yaptı; Aktaş, özgüven sergilemeye daha fazla önem verdi.

Bozbey, gelecekte yapacaklarına ikna etmeye çalışırken, Aktaş geçmişte yaptıklarını artırma amacını vurguladı.

Bozbey, politik mesajlarla projelerini öne çıkarırken, Aktaş yatırımların büyüklüğünü vurguladı.

Bozbey, projelerini insan odaklı gerekçelerle sunarken, Aktaş büyüyen kent ve gelişim odaklı referansları seçti.

Bozbey, tek tek öne çıkarılabilecek nitelik odaklı vaatlerde bulunurken, Aktaş sayısal açıdan daha fazla yatırım iddiası ile dikkat çekti.

Bozbey, Bursa için kent sorunlarından hareketle gelecek hayali yaratmaya çalışırken, Aktaş geçmişin referansı ile gelecek tahayyülü sundu.

Bozbey, dijital sunumunun sıcak ve samimi olmasına, Aktaş güçlü bir algı ve imaj yaratmasına önem vermişti.

Bozbey’in sunumunda ekibinin sınırlı bir etkisi vardı, Aktaş sahnesinde sunumun son anına kadar profesyonel bir ekibin etkisi hissediliyordu.