Saadet Partisi’nin Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu, ikinci ‘Aşı Raporu’nu yayınladı.
Raporda değerlendirilen konular arasında toplumsal bağışıklık, aşının geliştirilme süreci, aşı tereddüdü, zorunlu PCR testleri bulunuyor.
“ÖRNEKLER, TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK İÇİN AŞILAMANIN YETERLİ OLMADIĞINI YA DA BELLİ ARALIKLA SÜREKLİ OLMASI GEREKTİĞİNİ GÖSTERİYOR”
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Prof. Dr. Sarp Üner’in toplumsal bağışıklığın sağlanabileceği oranı bulabilmek için R değerine işaret eden ‘1-1/R0 formülünü’ne atıfta bulunulan raporda “Toplumsal bağışıklığın yüzde 67’lerde yeni başladığı, yani yayılımın hayli azaldığı, yüzde 90’a gelindiğinde pratikte sıfıra indiği ifade edilmektedir. Türkiye’de bugün (30.08.2021) itibariyle 18 yaş üstü en az bir doz aşı olmuş nüfus yüzde 77, en az ikinci doz olmuş nüfus yüzde 59’dur. Bu rakamlar üzerinden, Türkiye’nin toplumsal bağışıklığa çok yaklaştığı düşünülmektedir. Fakat İsrail, İzlanda, İngiltere gibi toplumun büyük kesimi (yüzde 60-80) aşılanmış olan ülkelerde tekrar Kovid-19 vaka sayılarının hızlı oranda artması aşılama oranlarında artış olsa da toplumsal bağışıklık için aşılamanın yeterli olmadığı ya da belirli aralıklarla sürekli olması gerektiğini göstermektedir” ifadeleri yer aldı.
“AŞI GELİŞTİRMEDE YIL BAZLI DEĞERLENDİRMELER ÇOK DOĞRU DEĞİLDİR”
“Öncelikle toplumsal bağışıklık için aşılar önemlidir fakat virüs sürekli mutasyon geçirdiği için mevcut aşıların etkinliği yeni mutasyonlara karşı azalmakta olduğu gibi aşı olunan tarihe göre de gün geçtikçe azalmaktadır. Bu da aşı dozlarının artacağı anlamına gelmektedir” değerlendirilmesinin yapıldığı raporda, aşının bulunmasında yıl bazlı değerlendirmenin çok doğru olmadığı belirtildi.
“AŞI TEREDDÜTÜNÜN KIRILMASI İÇİN SAĞLIK BAKANLIĞI ÇALIŞMALAR YAPIP, KAMUOYUNA DUYURMALI”
Aşı tereddütünün kırılması için Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye özelinde çalışmalar yapıp kamuoyuna duyurması gerektiğinin altı çizilen raporda “Aşı tereddüdü yaşayanların sıklıkla üzerinde durduğu konulardan biri Kovid-19 aşıları ve özelinde mRNA tabanlı olan Pfizer-Biontech aşısının uzun dönemli etkilerinin bilinmemesi konusudur. Sosyal medyada aşı kaynaklı çok fazla ölüm ve yan etkiler olduğu haberleri sıklıkla görülmektedir. Özellikle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın aşı olmayan ve hastalığı ağır geçiren kişilerin aşı olmama pişmanlığını dile getiren paylaşımlarının altında binlerce aşı kaynaklı sıkıntı yaşayan kişilerin yorumları bulunmaktadır. Bu yorumların doğruluğu ve oranı ancak Sağlık Bakanlığı’nın elinde bulunan verilerle bilinebilir. Sağlık Bakanlığı eğer bu aşının ciddi yan etkileri olduğuna dair olumsuz yorumlar/haberler sonucu oluşan güvensizliği kırmak ve toplumun aşıya olan tereddütlerini azaltmak istiyorsa Türkiye özelinde bakanlığın da desteklediği büyük bir örneklem üzerinden aşı olmuş ve olmamış bireylerin karşılaştırılacağı çalışmalar yapılması ve sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması faydalı olacaktır” şeklinde belirtidi.
“AŞI YAPTIRMA KARARI BİREYSEL BİR KARAR OLMALIDIR”
Aşı yaptırmanın ‘bireysel bir karar’ olması gerektiğinin savunulduğu raporda “Aşı olan ve olmayan kişilerin aynı viral yük taşıdığı çalışmalar dikkate alındığında, aşının toplumsal bulaşı önlemek konusunda yeterli değil fakat bireylerin hastalığı daha hafif semptomlarla geçirmesini sağlamak ve hastane yatışlarını ciddi oranda düşürme noktasında etkili olduğu söylenebilir. Bununla birlikte bireyler aşı olmayı tercih etmediklerinde Kovid-19’u ağır bir şekilde ve sonrası için vücudunda kalıcı bazı hasarlar bırakarak geçirme durumu ile karşı karşıyadır. Bu bilgilerden hareketle kişiler aşının yukarıda bahsettiğimiz yan etkileri mi, yoksa hastalığı ağır geçirme ihtimali ve sonrası etkilerini mi göze almalıdır sorusu karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenlerle aşı yaptırma kararı bireysel bir karar olmalıdır” ifadeleri kullanıldı.
Raporda “Eğitim çalışanlarının mesleklerini ifasının, öğrencilerin derslere devamının ve kamu hizmetinin yerine getirilmesinin haftada iki defa PCR testi yaptırma şartına bağlanması yani dolaylı yoldan aşı zorunluluğu dayatılması temel insan haklarının ihlali niteliğindedir” ifadeleri de yer buldu.
“PCR YERİNE ANTİKOR TESTİ YAPILMALIDIR”
Raporda PCR yerine antikor testinin kullanılması gerektiği “Hastalığı hafif semptomlarla geçirmiş, test yaptırmamış ve dolayısıyla antikoru olan kişilerin sistemde görülmeyecek olması bir problem teşkil etmektedir. Sonuçta aşı ile yapılmak istenen hastaya antikor sağlanmasıdır. Hastalığı geçirenlerin antikor seviyelerinin yüksek olduğu ve hastalığı geçirmenin hücresel immüniteyi, aşıya göre çok daha iyi uyardığı bilgisi birlikte düşünüldüğünde ülke genelinde haftada 2 defa yapılacak PCR testi yerine antikor testi ile hastalığı semptomsuz geçirerek antikoru olan bireylerin bilgisi ve aşılanmış nüfusun toplamı, toplumsal bağışıklıkta nerede olduğumuz konusunda daha sağlıklı bir fikir verecektir. Bu nedenle haftada iki kez PCR testinin mali ve iş yükü yerine antikor testleri yapılarak hastalığı semptomsuz atlatan ve antikoru oluşan kişiler tespit edilerek bu kişiler HES’te hastalığı geçirmiş kategorisine geçirilmelidir” şeklinde anlatıldı.