Endemik bir guatr ülkesi olan Türkiye’de tiroit kanseri tanısı alan kişi sayısı her geçen yıl artıyor. Her tiroit kanserinde ameliyatın mutlaka gerekli olduğuna işaret eden Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Endokrin Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erhan Ayşan, sıklığı giderek artan tiroit kanseriyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Tiroit kanserinde nodül sayısının da kanser riski açısından önemli olduğunu belirten Prof. Ayşan, nodül sayısı arttıkça kanser riskinin artmadığına, tersine azaldığına dikkat çekti.
“TİROİT KANSERİNİN EN ÖNEMLİ SEBEPLERİ GENETİK MİRASIMIZ VE COĞRAFYAMIZDIR”
Prof. Dr. Ayşan, Tiroit kanserinde ‘nodül yoksa kanser de yoktur’ prensibi olduğunu ve bu yüzden nodüllerin son derece önem arz ettiğinin altını çizdi. Türkiye’de tiroit kanseri ve nodüllerinin sık görüldüğünü belirten Prof. Dr. Ayşan, nodüllerin görülmesindeki artışa bağlı olarak kanserin de arttığına dikkat çekti. Tiroit kanserinde birçok risk faktörü bulunmakla birlikte en önemli etkenlerin aileden gelen genetik kodlar ve coğrafya olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erhan Ayşan, konuyla ilgili şu bilgileri verdi:
“Ülkemizin Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesi dağlık bölgelerdir ve bu bölgelerde tiroit kanseri sık görülür. Bir diğer sebep olarak Çernobil faciasını örnek gösterebiliriz. Çernobil’in izleri ülkemizde hala var; Çernobil’i 1980’lerde yaşadık ama bu tür genetik hasarlar 20-30 yıl sonra kendisini gösteriyor. Tiroit kanserinde genetik faktörlerin büyük önem arz ettiği unutulmamalıdır. Ülkemizde genetik olarak tiroit kanseri sık görülüyor. Tiroit kanseri de genetik geçişi olan bir hastalık olduğu için nesiller boyunca bu hastalığı görebiliyoruz.”
“40 YAŞINDAN SONRA İLK TİROİT ULTRASONU MUTLAKA YAPILMALI”
Kanser sıklığıyla ilgili bilimsel araştırmalarda 5 yıllık periyotlara bakıldığını vurgulayan Prof. Dr. Ayşan, “Analizler, ülkemizde tiroit kanserini her 5 yılda, bir önceki 5 yıldan daha sık görüldüğünü ortaya koyuyor. Biz bu değerleri sahada, yani kliniklerimizde, polikliniklerimizde, hasta muayenelerimizde de gözlemliyoruz. Var olan faktörler devam ettiği sürece tiroit nodülü ve kanseri görülme sıklığı artacaktır” dedi.
İnsanların tiroit hormonlarına baktırıp ve hormonları normal çıktığında ‘bende kanser yok’ psikolojisine girdiğini ancak bu yanlış yaklaşımın değiştirilmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Erhan Ayşan sözlerine şöyle devam etti:
“Tiroit kanserinin kan tahlillerinde çıkmadığı bilinmeli. Tiroit kanseri tanısı için elimizdeki en değerli tanı aracı ultrasondur. Bazen biyopsi dahi yapmadan ultrason verilerine bakarak tiroit kanserini teşhis edebiliyoruz. Dolayısıyla Türkiye gibi tiroit kanserinin sık görüldüğü bir ülkede insanların mutlaka boyun ultrasonu yaptırmaları gerekiyor. 40 yaşından sonra ilk tiroit ultrasonu mutlaka yapılmalı. Elde edilen verilere göre sıklığı değişebilmekle birlikte yıllık ya da 5 yıllık periyotlarla tiroit ultrasonuna devam edilmesini öneriyoruz.”
“NODÜL SAYISI ARTTIKÇA KANSER RİSKİ AZALIYOR”
Nodül sayısı arttıkça kanser riskinin azaldığını işaret eden Prof. Dr. Ayşan, “Biz hekim olarak ultrasonda çok fazla nodül gördüğümüzde rahatlıyoruz. Bir ya da iki tane nodül göründüğünde ise kanserin olma ihtimali artıyor. Diğer yandan, şu da unutulmamalıdır ki, tiroit nodüllerinin sadece yüzde 5’i kanserdir, yüzde 95’i kanser değildir. Ne yazık ki, tiroitinde nodül tespit edilen kişiler hemen kanser oldukları düşüncesine kapılıyorlar. Oysa bu çok yanlış. Nodül varsa endişe etmeyin ama bir uzmana görünmeyi de ihmal etmeyin” şeklinde konuştu.
“NODÜL ÇAPI 4 CM’YE ULAŞMIŞ HASTA MUTLAKA AMELİYAT OLMALI”
Nodül sayısındaki durumun tersine, nodül çapının artmasının kanser riskini arttırdığını söyleyen Prof. Dr. Ayşan, “Nodül çapı artıkça kanser riski de artıyor. Burada kritik değer 4 cm; eğer nodül çapı 4 cm’ye ulaşmışsa bu hasta mutlaka ameliyat olmalı. Çünkü nodül çapı bu boyuta ulaştığında nodül içindeki hücreler farklılaşmaya ve kontrolden çıkmaya başlıyorlar, ki bu da kanserleşme riskini ciddi düzeyde artırıyor. Bu noktadan sonra biyopsinin veya takibin bir anlamı da kalmıyor. Tiroit nodülünün çapı 4 cm’yi bulan hastalar, biyopsi veya takip yaptırmadan mutlaka ameliyat olmalılar. Ameliyat olunmadığı takdirde kansere gidiş kaçınılmaz olacaktır. Üstelik nodül çapı büyüdükçe yapılacak olan ameliyat da güçleşiyor ve boyutları büyüyor. Küçük nodülü olan hastalar küçük bir kesi ile daha az riskli bir ameliyata girecek ve bir gece hastanede kalıp ertesi gün evlerine gidebilecek bir vakayken, nodülün büyümesi ve kanserleşmesiyle lenf bezlerine yayılmalar, geniş kesilerle yapılmış daha büyük cerrahiler, radyoaktif iyot tedavisi, metastaz riskleri ile yüz yüze kalabiliyorlar” ifadelerini kuulandı.
“TİROİT KANSERİ SİNSİ İLERLİYOR”
Tiroit kanserinin sinsi ilerleyen bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erhan Ayşan, hastalık, sıklıkla semptom vermediği için çapı 6-7 cm’e ulaşmış nodülü olan kişilerde bile herhangi bulgu görülemeyebileceğini söyledi. Bu nedenle düzenli muayenelerin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Ayşan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Nodüller sıklıkla boyun kaslarının arasına doğru büyürler, böyle hastalarda nodül ne kadar büyüse de dışarıdan bakıldığında hiçbir anormallik görmezsiniz. Ender de olsa ses kısıklığı, yutkunma güçlüğü, boğazda boğulma ya da daralma gibi semptomlar görülebilir. Bir de iç guatr ve dış guatr kavramları var. Kolay anlaşılır olması için bunları şöyle örneklendirebiliriz: bir pinpon topu 4cm’dir. Pinpon topu boyutlarında bir şişlik boynunuzda var ve fark edilmeyebiliyor; biz buna iç guatr diyoruz. Bazen küçücük bir nodül yüzeyde yerleşmiş ise dışarıdan bakıldığında kolayca fark edilebilir. Buna da dış guatr diyoruz. Yani dış guatrı olan bir arkadaşınızla sohbet ederken bile onun nodülünü fark edebilirsiniz. İç guatrdaki sıkıntı şudur ki, nodül içe doğru büyüdüğü için dışarıdan görülmez, semptom da vermediği için her geçen gün büyümeye devam eder.”