Geçenlerde “Emret Başbakanım” dizisinden bir örnek vermiş ve İngiliz Başbakan, Çankırılı Boris’in halktan korona aşısı için 100 sterlin istemesi halinde neler olabileceğini dilimiz döndüğünce anlatmıştık.
O gelişmiş demokrasinin Magna Carta ile yaklaşık bin yıl önce temellerinin nasıl atıldığından bahsetmiştik. Modern anayasaların temelleri kabul edilen o antlaşmayı daha çok anacağız ve anlatacağız gibi duruyor.
Geçtiğimiz günlerde AK Parti Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz‘ın, aracını durduran polis memuruna ettiği hakaretleri ve ardından şoförü olan kişinin polis memurunu nasıl tehdit ettiğini sosyal medyada seyrettik.
Arkasından kanunların verdiği yetkiyi kullanmak isteyen o trafikçinin, kendisini koruyup kollamakla görevli İçişleri Bakanı tarafından nasıl yalnız bırakıldığını herkes gibi gözlemledik.
Sayın İçişleri Bakanı’ndan “Samsun Bafra” konuşması gibi sert bir çıkış beklemedik, ama hiç değilse partisinin milletvekiline ince de olsa Twitter’dan bir ayar verseydi!
Hadi onu geçtim, görevini yapan devletin memurlarına soruşturma açmasaydı bari.
Ama anladık ki o tweet’ler sadece muhalefet için.
Peki, yine şeytanın avukatlığını yapalım, o milletvekili Ce-Ha-Pe’li olsaydı!
Hemen o trafik polisi adliyeye koşturulur. Suç duyurusunda bulundurulur, TBMM Başkanlığı hemen gereğini yapar, milletvekili yargılanmaya başlanırdı.
Şekil 1A (Ekrem İmamoğlu, Ordu Valisi, VIP salonu)
Ama AK Partili olunca devletin üniformalı memuruna bile “şerefsiz” deme hakkı doğuyor! Ortada bir hata varsa siz bir polis memuru ile bunu çözmeye çalışmak yerine Mersin İl Emniyet Müdürünü arayın!.
Korkmayın, siz Ce-Ha-Pe milletvekili değilsiniz. Emniyet Müdürü telefonunuzu açar ve hemen gereğini yapar.
Sayın vekil, ‘Şerefsiz’ dediğiniz; sayın İçişleri Bakanı, soruşturma başlattığınız bu memurlar olmasa 15 Temmuz darbe girişiminde o üniformayı giyenleri arkanıza alarak tanklara karşı dik durabilir miydiniz?
O üniformaları giyenler Ankara Gölbaşı Özel Harekat Merkezi‘nde F-16’dan atılan bombalarla şehit düştüler. Ben o alanın ve şehitlerin yanmış bedenlerinin fotoğraflarını gördüm. Buradan size anlatmaya içim el vermez.
Yazının başında, biz bu gidişle “Emret Başbakanım” dizisinden çok örnek veririz dedik ya, başlayalım o zaman.
Bizim dizinin kahramanı daha Başbakan olmamış, bakan olarak görevini sürdürürken bir Noel partisi veriyor.
Biraz fazla kaçıran bakan direksiyona geçerek evinin yolunu tutuyor. Yolda biraz zig zag yapınca bir polis memurunun dikkatini çekiyor ve durduruluyor. Bakan alkol kontrolünden dokunulmazlık belgesini göstererek kurtuluyor.
Sabah, Bakan akşamdan kalma vaziyette gazetelerini okurken, telefon çalıyor ve İngiltere Başbakanının ikameti olan “10 Numara”ya çağırılıyor.
Başbakan, barut fıçısı gibi. Bakan’ın sıradan bir polis kontrolünde dokunulmazlık belgesini kullanmasına kızgın fırça atıyor:
“O belge savaş, salgın hastalık ve olağanüstü durumlarda geçerlidir. Bunu basın duysa bu sabah istifanı isterdim” diyor ve ekliyor.
“Sen Milli Savunma Bakanından daha şanslısın, o sarhoş olarak kaza yapmış, istifasını istedim!..”
Yani bir polis memuru bakanı rapor ediyor, başbakan gereğini yapıyor.
Türkiye’de bir polis memuru bunu yapsa, bırakın Çemişgezek’e gitmeyi, Libya’da bulunan Fizan’a sürülür.
Sayın Bakan, Türkiye’de görevini yapmaya çalışan memura edilen her hakaret o üniformaya gelir. O üniforma da devleti temsil eder. Ayrıca terörle mücadelede şehit düşmüş polislerimize gider!..