Bugün 10 Ağustos, yani Osmanlı Devletini ortadan kaldıran, imzaları Türkleri bozkıra sıkıştırmak için atılan Sevr Anlaşması’nın 101. yıl dönümü.
Sevr Anlaşması’ndan sonra işgal devletleri, özellikle 400 yıl Türk hakimiyetinde bulunan Yunanlar Batı Anadolu’ya asker çıkararak 9 Eylül 1922’ye kadar sürecek katliam dönemini başlattılar.
Bu anlaşmanın özeti şöyleydi:
– İstanbul, Osmanlı Devletinin başkenti olarak kalmaya devam edecektir.
– Eğer Osmanlı Devleti, Sevr Anlaşmasına uymazsa İtilaf devletleri İstanbul’u Osmanlı’nın elinden alacaktır.
– Batı Anadolu ve Doğu Trakya, Yunanistan’a bırakılacaktır.
– Ege adalarının hepsi Yunanistan’a verilecektir.
– Rodos ve 12 Ada İtalya devletine bırakılacaktır.
– Osmanlı İmparatorluğunun Doğu Anadolu bölgesinde bir Ermeni devleti kurulacaktır.
– Irak ve Musul İngiltere’ye bırakılacaktır.
– Boğazlar bütün devletlere açık bırakılacak, savaş esnasında dahi savaş gemileri boğazdan geçirilecek, Boğazları kontrol eden bir komisyon kurulacak ve bu komisyonda Türk üye yer alamayacaktır.
– Azınlıklar kendi okullarını açabilecektir.
– Kapitülasyonlar devam edecektir.
– Osmanlı İmparatorluğu savaş tazminatı ödemeyecektir.
– Batı Anadolu İtalya’ya ait olacaktır.
– Hicaz bağımsız bir devlet olacaktır.
Mustafa Kemal, Gençliğe Hitabesinde bugünleri şöyle anlatıyordu:
“Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.”
Evet, Yunan postalı Sevr Anlaşması ile işte böyle girmiştir Anadolu içlerine. Ama devletin memuru askerler bu anlaşmaya baş kaldırarak silaha sarılmış ve sonunda Lozan zaferini getirecek taarruz ile 9 Eylül 1922’de Yunanları denize dökmüştür. Ama Yunanlar geri çekilirken, Anadolu’yu yakıp yıkmıştır. Tecavüz ve katliamları tarihi belgelerde hala durmaktadır.
Aradan yıllar geçince Fesli Kadir (Mısırlıoğlu), Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kazandığı bu zaferi küçük görmüş ve “Saltanat yıkılacağına keşke Yunan kazansaydı!” demişti. Bu Fesli Kadir’i hastanede yatarken devletin yöneticileri ziyaret için sıraya girmişlerdi. Son günlerinde sarf ettiği bu utanılacak cümlelere tepki gösterileceğine Fesli Kadir’e itibar göstermişlerdi. Geçtiğimiz günlerde de feslinin adının Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından bir caddeye verilmesi kararlaştırıldı.
Konya Büyükşehir Belediyesi’ni buradan kutluyorum. Ama “yetmez ama evet!..”
Belediye meclisi hemen bir daha toplanmalı. Eline Lozan’dan sonra Yunanlarla işbirliği yaptığı için sürgüne gönderilen 150’liklerin listesini almalı, cadde ve sokakları bu kişilerin isimleri ile donatmalı.
Çerkez Ethem ve kardeşinin adı bir alış veriş merkezine verilebilir mesela. Kendileri satış işini iyi bilir.
Konya Büyükşehir Belediyesi basın birimine de ayrı bir isim düşünülebilir. Kurtuluş Savaşında yedi düvele uğraşırken bizi arkamızdan vuran, daha sonra da Yunanistan’da gazete çıkaran, yazdığı köşe yazısında Türklükten istifa eden kalleş Mustafa Sabri Efendi’nin ismi belediyenin basın birimine kondurulabilir.
Kuva-i Milliye’ye karşı hazırladığı bildirileri Yunan uçaklarından Anadolu köy ve kasabalarına atılan İskilipli Atıf Hoca’nın ismini nereye koyalım, derseniz, ona gerek yok. Çünkü Devlet hastanesine bile adını verdiler.
Peki, şeytanın avukatlığını yaparak bir soru soralım: Sosyal medyada bir vatandaş, 3 Kasım 2002 seçimlerinde keşke iktidara Aleksis Çipras gelseydi, diye yazsa ne olur?
Ben soruyu cevaplayayım: Yunan sevici Fesli’nin adını caddeye verenler onu linç ederler bu ülkede, yaşamasına izin bile vermezler.