Bülent Civanoğlu
Bülent Civanoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Ahmet Davutoğlu ve Nazım Hikmet

Bu AK Parti’den kim istifa edip başka bir siyasi oluşuma giderse hemen insan haklarından, adaletsizlikten, ekonomik yokluktan söz etmeye başlıyor.

Hemen bir aydınlanma, dünyaya sol pencereden bakarmışçasına bir tavır alıyor. Adamlar parti değil, sanki ülke değiştirmişler ve geldikleri az gelişmiş ülkenin sorunlarını dile getiriyorlar sanırsınız.

Biz hangi ülkede yaşıyorduk bunları, siz ile biz aynı kimliği taşımıyor muyduk?

Bir de mazeretleri var: Geçen yıl çalıştığımız kuruma ziyaret için Ali Babacan‘ın genel başkanlığını yaptığı DEVA Partisi Bursa il yöneticileri geldi. Sohbet ederken genel yayın yönetmenimiz Esat Kaplan, dünün AK Parti’nin hızlı neferlerinden, bugünün DEVA’cısı yöneticiye bir soru sordu. “AK Parti bu kadar yanlış içerisinde de siz o partide yıllarca neden bulundunuz?” deyince yüzü bile kızarmadan “Olabilir ama İslam’da tövbe müessesesi vardır. Tövbe ettim geçti gitti” dedi. Bu cevabı gelişmiş bir demokraside versen siyasi hayatın biter!

Bu tövbekarlardan biri de ülkede AK Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık yapmış Ahmet Davutoğlu. Kendisinin hiç hatası yokmuş gibi konuşuyor. Ben onu yapacaktım engellediler, ben bunu edecektim kolumdan tuttular!

Ya, bu Suriye politikası kimin eseri? 4 milyon sığınmacı kimin derin stratejisi? Bu ülkenin en önemli koltuklarından birinde oturdun, seni boş damacana gibi kapıya koymalarına karşı çıksaydın.

Kongrede aday olsaydın, kazanamasan bile bugün söylediklerinin bir karşılığı olurdu. Mesut Yılmaz‘ın Anavatan‘da Özal‘ın, Çiller‘in Doğru Yol Partisi‘nde Demirel‘in hegemonyasını nasıl yıktığı hala hafızalarımızda.

Bir de bu AK Parti’den istifa edenler, direksiyonu hemen sola çekiyor. Yaptıkları konuşmalar, yayınladıkları videolar buram buram Erbakan’ın 95 yılında kullandığı sol söylemler kokuyor.

Geçen gün Davutoğlu’nun bir videosu ile karşılaştım. AK Parti’den neden ayrıldığını anlattığı görüntüler bana Nazım Hikmet’i hatırlattı.

Şöyle diyor eski Başbakan:

“Eğer dava, damadını Hazine ve Maliye Bakanı yapıp zengin etmekse, ben o davayı sattım.

Eğer dava, memleketin kaynaklarını 3-5 müteahhide peşkeş çekmekse, ben o davayı sattım.

Eğer dava, AK Parti genel merkezinde kokain tüketen gençlerin lüks arabalara binmesiyse, ben o davayı sattım.

Eğer dava, ülkeyi yolsuzluklara, yoksulluğa boğmaksa ben o davayı sattım.

Eğer dava, akrabaların her birini zengin etmekse, doğru, ben o davayı sattım.

Eğer dava, Hz. Ömer adaletiyse, siyasi ahlakı savunarak o davanın sahibi biziz.

Eğer dava, kendi çocuklarını, damadını vatan evlatlarından ayrı düşünmemekse, eğer dava her türlü yasağa direnmekse o davanın sahibi biziz.”

Sayın Ahmet Davutoğlu’na bir tavsiyem var. Hazır direksiyonu sola kırmışken Nazım Hikmet‘in “Vatan Haini” şiirini bu şekilde okursa daha etkili olabilir:

“‘Davutoğlu davayı satmaya devam ediyor hala

Katar’ın emperyalizminin yarı sömürgesiyiz dedi Davutoğlu

Davutoğlu davayı satmaya devam ediyor hâlâ.’

Bir yandaş gazetede çıktı çıktı bunlar, üç sütun üstüne,

kapkara haykıran puntolarla,

Damadın kardeşinin gazetesinde, fotoğrafı yanında 5 müteahhit gülüyor

66 santimetre karede gülüyorlar, ağzı kulaklarında müteahhitlerin

‘Katar ne tank palet fabrikası bıraktı ne şeker

Katarlı iş adamlarının esiriyiz’ dedi Davutoğlu.

Davutoğlu davayı satmaya devam ediyor hala

Sizin dava dediğiniz buysa ben satmaya devam ediyorum hala

Dava satılan çiftliklerse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse

şose boylarında gebermekse açlıktan dava

Dava soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,

Katar’a Dubaililere satılan ‘Kanal İstanbul’ ise dava

Dava beton mikserleriyse yandaş müteahhitlerin

Dava Kanun Hükmünde Kararnamelerse, genelgelerse

ödeneklerinizse, on maaş alan yönetim kurulu üyelikleriyse dava

ABD Başkanı Biden’ı mitinglerde yuhalatıp sonra hamdolsun kanka olmaksa dava

ben davayı sattım

Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:

Davutoğlu davayı satmaya devam ediyor hâlâ.”

HABERLER