1993 kara bir yıldı!..
Faili meçhul cinayetler, kaybolan insanlar, yakılan aydınlar derken, ekranlarda yakınlarını arayan insanları görüyorduk.
Daha sonra Cumartesi Anneleri ortaya çıktı. İstedikleri sadece oğullarının, kızlarının, kardeşlerinin mezarlarıydı.
Her Cumartesi, İstanbul Taksim‘de Galatasaray Lisesinin önünde evlatları ve kardeşleri için kar demeden kış demeden nöbet tuttular.
Zaman zaman polis tarafından müdahale edilerek dağıtıldılar.
Ben de birkaç kere yanlarından geçip gittim. Çünkü onları anlamıyordum, yaşadıkları acıların tarifinin bende bir karşılığı yoktu.
Daha sonra baba oldum. O zaman o insanlarla empati kurmaya başladım.
Doğan Haber Ajansında muhabirdim.
Susurluk skandalının aktörlerinin araları bozulmuş, hepsi bir biri hakkında ifşaatta bulunuyordu.
Susurluk olayının baş aktörlerinden eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın, bir açıklama yapıyordu:
“Ayhan Efeoğlu’nu ellerimle gömdüm!..”
Sabah saatleriydi. Şimdi yıkılan Bursa Emniyet binasına girerken, bir polis beni çevirdi ve “Akşam gördün mü Ayhan Çarkın’ı?” dedi. Seyrettiğimi söyledim. Sonra ekledi, onların babası Bursa’da, Yıldırım’da diyerek, evini tarif etti. Biraz araştırınca söylediğinin doğru olduğunu anladım. Kayıplardan 1967 doğumlu Ayhan 6 Ekim 1992’de, 1965 doğumlu Ali de 5 Ocak 1994’te İstanbul’da kaybolmuş ve bir daha haber alınamamıştı.
Hemen kardeşlerin Yıldırım’daki baba evine doğru yola çıktım. Tek katlı, demirden korkulukları vardı. Kapıyı çaldım. İçeriden bir erkek sesi “Kim o?” dedi. DHA muhabiri olduğumu, görüşmek istediğimi söyledim, Ayhan Çarkın’ın açıklamalarını anlattım.
Kapının ardındaki ses “Ben konuşursam ne değişecek?” dedi. Kapıyı açmadı bile…
Çok içerlemiştim, insan iki çocuğunun katillerinin peşine düşmeyerek, nasıl bu kadar yılgın olabilirdi.
Şaşırmıştım. Belki bir şey değişirdi; belki o gençleri kaybedenler hiç olmazsa el altından bir haber yollayıp cenazelerin yerini söylerdi, diye düşünmüştüm.
Sonra öğrendim ki babanın oğulları için yaptığı kayıp başvurusu bile kayıptı! O dosyaların çoğu zaman aşımına uğradı. Yani o gün o baba haklıydı.
Bugün yine Cumartesi. O nöbet 1995 yılından beri sürdürülüyor. Ama bir arpa boyu yol alınamadı.
İki evladı kayıp babanın dediği çıkmıştı, yani “hiçbir şey değişmemişti!..”