Takvimler 2008 yılının Mayıs ayını gösteriyordu. Bursa tarihi günlerinden birini yaşamaya hazırlanıyordu. Çok üst düzey bir ziyaret için olağanüstü güvenlik tedbirleri alınıyordu.
Bu misafir güneş batmayan imparatorluğun kraliçesi 2. Elizabeth’ti. Ben de o sırada Doğan Haber Ajansı’nda (DHA) polis muhabiri olduğum için kurumun bütün güvenlik izinleri üzerime kalmıştı.
En zor konu kurumun canlı yayın aracını Koza Hanı‘nın girişine sokmaktı. Çünkü Kraliçe, bizim aracı koymamız gereken yerden hana girecek ve bir mehteran birliği onu karşılayacaktı. DHA bu anları abonelerine canlı vermek istiyordu. Ama bu alanda kuş uçurtulmayacağı belliydi.
Canlı yayın aracını o alana aldırmak için o dönemki Bursa Emniyet Müdürü’nün kapısını aşındırıyordum. Emniyet Müdürü her defasında bana ret yanıtı veriyordu. Ama bizim İstanbul merkez bunu dinlemiyor, büro şefi de aracın Koza Hanı’na girmesi için bana baskı üzerine baskı uyguluyordu.
“Son bir kez” diyerek soluğu şu anda yıkılan Fomara Emniyet binasında aldım. Emniyet Müdürünün özel kalemi beni görünce gülmeye başladı. “Ağabey 5 dakika müdür bey ile görüşeceğim” dedim. Özel Kalem Müdürü gülmeye devam ederken, “Oğlum adamın şekeri tansiyonu var, zıplatacaksın yine” diyordu. Ben ısrar edince içeriye haber verdi. Makama girdim, “canlı yayın aracı” bile diyemeden Emniyet Müdürü bana “kardeşim sen anlamıyor musun, Bursa benden sorulmuyor” deyiverdi.
İşte o zaman kafama dank etti. Bütün güvenlik planlaması ve yetkinin MİT ve İngilizler’de olduğu…
Bu hikayeyi niye mi 1 Mayıs günü anlattım?
Bu yazıyı yazarken bir yandan da CHP Lideri Özgür Özel, Taksim’e çıkacak mı çıkmayacak mı, cop mu yiyecek biber gazı mı diye heyecanlı bir şekilde gelişmeleri izledim ve açıklamalarını dinledim.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve İstanbul Valisi Davut Gül ile yaptığı telefon konuşmalarını, Taksim’e neden izin vermeleri gerektiğini ama bir sonuç alamadığını kameralara anlatıyordu.
Ama benim yaşadığım olay gibi boşu boşuna onları arıyor ve durumu özetleyerek Taksim’in açılması gerektiğini bakana ve valiye söylüyordu.
Boşu boşuna uğraşıyordu. Çünkü aradığı İçişleri Bakanı ve İstanbul Valisi – zamanın Bursa Emniyet Müdürü gibi – itiraf edemiyorlar Taksim’in onlardan sorulmadığını.
Peki kimden sorulur derseniz, benim size vereceğim yanıt şudur:
“Cevabını bildiğiniz soruları sormayın!..”
Ha, canlı yayın aracının akıbetini merak edenlere anlatayım: Bursa Emniyet Müdürünün gösteremediği cesareti Başkomiser Fikri ağabeyim gösterdi. Aynen şu cümleyi kurdu, “Getir lan o aracı, ben yaptım oldu.” dedi.
DHA o noktadan o canlı yayını verdi.
Yani birilerinin adamı olmayınca kendi kararını kendin cesaretle veriyorsun!