Bülent Civanoğlu
Bülent Civanoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

DEVA’nın geleceği: Ama öncesi bütün aferinleri unut!

Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığına ilk aday olduğunda, o zaman çalıştığım Doğan Haber Ajansı‘nda karşısına kim aday çıkacak, diye tartışıyorduk. Şimdi Bursa Hakimiyet gazetesi yazarlarından Namık Göz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlarından Rıza Türmen‘in muhalefetin adayı olabileceğini söyledi. Ben de “10 numara Cumhurbaşkanı olur, ama İsveç’e” dedim. Çünkü Türk halkı Rıza Türmen gibi bir insanı Cumhurbaşkanı olarak görmek istemez! Futbol takımlarımız her ne kadar Avrupa’da oynasa da biz Asya ve Avrupa’nın ortasında kalmış, kendine has vatandaşları olan bir ülkeyiz. Bu ülke Asyalı da değil, Avrupalı da değil!

Rıza Türmen’e benzeyen bir bakan gazeteci radarıma ilk olarak AK Parti 2002 seçimlerini kazandığında girdi. Türk siyaseti ve bürokrasisine damga vurmuş bakanların arasında duruyordu. Çekingen, mahcup, sanki komşu çocuk topunu almış ama kendisi dayak yiyeceğim korkusuyla isteyemiyor gibiydi.

Ankara’da tüccar ve siyasete bulaşmamış bir ailenin eğitim ve mesleki yaşamı başarılarla dolu bir ferdi olduğunu öğrenmiştik Ali Babacan‘ın. Abdullah Gül, şöyle demişti kendisi için: “Ailesinden kız ister gibi istedik!..”

Sonra kendisini Uludağ Ekonomi Zirvesinde defalarca dinledim. Kendinden emin, sakin, dersini çalışmış ve iş dünyasına adeta rota çiziyordu. Dev holdinglerin CEO’ları büyülenmiş gibi dinlerlerdi. Hatta Ali Babacan, Uludağ’a geldiğinde onu ilk karşılayan ve sarılan iş adamı Hüseyin Özdilek olurdu. Her sene aynı sahne yaşanırdı. Hüseyin Özdilek, Ali Babacan’a sarılır, “Sayın Bakan’ım, çocuktunuz, Kapalıçarşı’ya gelirdiniz, size gazoz söylerdim” derdi. Ali Babacan da son derece sakin, gülümseyerek cevap verirdi: “Babam Hüseyin Bey ile ticaret yapardı, Bursa’ya geldiğimizde Hüseyin Bey’in dükkanına mutlaka uğrar, gazoz içerdik” derdi.

Ali Babacan bana hiçbir zaman bir Türkiye siyasetçisi gibi gelmedi. Sanki bir İskandinav ülkesinin bakanı, siyasetçisi gibi davranıyordu. Bakan olduğu günlerde bir defasında hatırladığım kadarıyla AK Parti Yıldırım ilçe teşkilatının Otosansit’te yapılan bir toplantısına katıldı.

Bilenler bilir, böyle toplantılarda kulakları sağır eden parti şarkıları çalar, gençlik kolları bayrakları sallar, sloganlar atılır. Gelen bakan, milletvekili ateşli konuşmalarını yaparken, muhalefetin bütün kirli çamaşırları dökülür. Bakan ya da milletvekilinin tansiyonu yüksek konuşması gençlik kollarının sloganları ile kesilir. Sonunda herkes mutludur ve deşarj olarak toplantıdan ayrılır.

Ama bu kez öyle olmadı. Aslında bayraklar, müzik, gençlik kolları… her şey hazırdı. Ali Babacan salona girdi ve yavaşça sahneye çıktı. Sanki karşısında Uludağ Ekonomi Zirvesi’ndeki kelli felli ekonomistler, akademisyenler ve patronlar varmış gibi küresel piyasalardan, gelecek ekonomi yatırımlarından, Ar-Ge ve know-how’dan bahsetmeye başladı. O kalabalık sanki klasik müzik konserine gelmiş, bitse de gitsek gibi bakmaya başladı. Konuşma sonrası sakince sahneden inen Babacan da salonu yine gülümseyerek selamladı ve ayrıldı.

Babacan’ın anlattığı tabloyu anlayamayan boş bakışlarda şöyle bir şey gördüm: “Ya biz de bunu adam sandık!..”

Yani vatandaşın gündeminden bu kadar uzaktı!..

2015 yılında siyaseti bırakıp köşesine çekildi. Ben de “Helal olsun, aynen Avrupalı bir siyasetçi gibi davrandı” dedim. Ama dayanamadı. Önce kulislere Ahmet Davutoğlu ile birlikte parti kuracağı bilgisi yayıldı, sonra ondan da ayrılıp kendi partisini kurdu.

Ben bu gelişmelerin ardından Babacan’ın yine vatandaştan kopuk, teknokrat siyaset yapacağını düşünüp Muharrem İnce‘nin kuracağı parti için sarf ettiğim cümleleri kurdum: “Doğu Perinçek kadar oy alamaz!

Ama beni yanılttı, gün geçtikçe ivme kazanıyor. Vatandaşa sadece ekonomi, gençlere umut ve özgürlük diyor. Pırıl pırıl gençleri yanına topluyor. Hele DEVA Partisi’nin Muş İl Başkanını görünce şaşırdım kaldım. Ben olsam o şehirde sözü geçen, tanınan eski bürokrat ya da eşraftan birini bulurdum. Ama DEVA ezberleri bozdu. Genç bir kadın avukatı, Elif Çelik‘i Muş İl Başkanı olarak atadı. Babacan, bence şöyle bir mesaj verdi: “Elif Çelik’in Kadıköy’de, İzmir’de, Bursa’da siyaset yapması çok normaldir, kolaydır. Ama erkek egemen toplumda çok zordur. Ne var ki bu kabukların kırılması gerekli. İşte biz öyle bir partiyiz!..”

Bugün bir zaman makinesi olsa, Ali Babacan Bursa Otosansit’teki o toplantıya geri dönse, aynı konuları konuşsa, emin olun oradaki insanlar artık daha fazla Ali Babacan’ı anlarlar. Çünkü içerisinde bulunduğumuz ekonomik durumda insanlarımız daha duyarlı, daha bilgili ve öyle görünüyor ki vatandaş Babacan’ın ekonomiyi 2008’lere geri çevireceği konusunda daha umutlu. Kendisi de Türkiye’nin siyasetçisi gibi davranıyor ve hızlı öğreniyor.

Amerikalıların çok sevdiğim bir deyimi vardır: “Ama öncesi bütün aferinleri unut!..”

Babacan her konuştuğunda ekonomi, özgürlükler, yolsuzlukların yok edileceğini, Avrupa ve dünya ile ilişkilerin daha sıcak olacağını, gençlerin yüzünün güleceğini, eğitim sisteminin düzeltilerek liyakat mekanizmasının dişlilerinin eksiksiz döneceğini anlatıyor. Sözü sonunda Türkiye’de yaşanan adaletsizliklere getirerek, ağır hasar almış sistemi Avrupa standartlarına getireceğini vadediyor.

Söylemleri çok güzel, “ama” Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi olarak gördüğü hukuk, Ali Babacan’ın ajandasında ekonominin bile önüne geçiyor.

Bu konuda en güvendiği ve konunun uzmanı gördüğü kişi ise kurmayı Sadullah Ergin.

Sayın Babacan’a soruyorum; eski Adalet Bakanı bu kişi Ergenekon, Balyoz garabetlerini yaşatanlar arasında değil miydi?

AK Parti’nin ilk skandallarından, Hatay’da yaşanan “Ali Dibo” olayının baş aktörü değil miydi?

Amerikalıların sözü ile başladık Türk atasözü ile bitirelim: “Kurt kışı geçirirmiş ama yediği ayazı da unutmazmış!..”

Biz o kışı geçirdik ama o adaletsizlik ayazını yaratanları unutmadık!..

HABERLER