Afgan ve Suriyeli sığınmacıları görünce yıllar içerisinde birkaç kez seyrettiğim “Scarface–Yaralı Yüz” geldi aklıma. Brian DePalma‘nın yönetmenliğini yaptığı ve Al Pacino‘nun hayat verdiği karakter Tony Montana, Küba’da doğmuş ve burada birkaç kez hapse girmiş bir gençtir. Kendini bir anda Amerika’da, Miami’de suç imparatorluklarının basamaklarını beşer beşer çıkarken bulur.
Şimdi diyeceksiniz ki kardeşim Suriye, Afganistan nere; Küba nere? Evet, mesafe farkları binlerce kilometre ama olaylar çok benzer.
1980 yılında Jimmy Carter ABD Başkanı’dır. Küba devrim lideri Fidel Castro‘yu, insanları silah zoru ile sınırların arkasında tutmakla suçlar. Birkaç gün sonra Castro’dan bir açıklama gelir. İsteyenlerin Küba’dan ayrılması için Mariel limanının açıldığını, devrime karşı olanların Ada’dan çekip gidebileceği söyler. Amerika bu yeme hemen atlar ve gelen mültecileri kabul edeceğini açıklar. Daha sonra dünya göç tarihine “Mariel Boatlift” olarak geçecek göç dalgasıyla 125 bin Kübalı ABD’nin yolunu tutar.
Bazı eyaletlerin sığınmacı yükü o kadar artar ki olağanüstü hal ilan edilir. Miami ve Florida’nın demografik yapısı değişir. Sonradan anlaşılır ki Fidel, hapishaneleri, akıl hastanelerini boşaltmış; fahişeleri, eşcinselleri, işsiz güçsüzleri bile ABD’ye sokuşturmuştur. İşte Scarface filmindeki Tony Montana, o göçle ABD’ye gelen Kübalı eski bir suçludur.
Bugün biz Mariel göçü gibi bir olaya kendi topraklarımızda şahit oluyoruz. 5 milyon Suriyeli’yi Beşar Esad bize sokuşturdu. Bunların içerisinde iyi eğitim görmüş olanları aileleri ile birlikte Avrupalı ülkeler ayıkladı. Bize de işsiz güçsüzleri kaldı. Sokak röportajlarında “Türkiye bize bakmak zorunda” şeklinde konuşabilecek kadar ukalalar. Bu gelenlerin arasında kaç tane cihatçı militan, eski suçlu barındığını bilmiyoruz.
Yavaş yavaş sahillerimiz, parklarımız bu insanlar tarafından kuşatılıyor. Diğer yandan Esad seçim yapıyor. Fotoğraflara bakıyorum, sanki İstanbul Kadıköy’ün bir mahallesine muhtar seçiliyor. Bizim Suriyeliler ile oy kullananlar arasında yüz yıl var. Yani adam Fidel’in yaptığını yapmış ama bir farkla… Fidel ABD’ye 125 bin Kübalı göndermişti, Esad bize 5 milyon sokuşturmuş.
Gelelim Afganlara… Ülkemizin sınırlarına dayanmış binlerce genç erkek içeri giriyor. Hükümetimiz de uyanmış yol geçen hanı olduğumuza, Van sınırına duvar örmeye başladı. Bu sırada medyamızın hali içler acısı. Twitter olmasa bu insan kervanlarından haberimiz olmayacak. Ya, bu ülkenin sınırına 1991’de 400 bin Kürt sığınmacı hardal gazından kaçarak dayandığında, olan bitenin çoğunu TRT’den öğrenmiştik. Bugün FETÖ elebaşına şiir yazan Abdullah Öcalan’ın rehberliğini anlatanlar TRT’ye yönetim kurulu üyesi yapılıyor. Sonra TRT Türkiye’nin kanalı sloganı ile yayın yapıyor!
Diğer medyalar ise üç maymunu oynayarak, aman biz bu topa girmeyelim, duruşunda. Bir de çok bilenleri var. Fatih Altaylı programda Murat Bardakçı’ya diyor ki “iki Afgan alt katına taşısın da göreyim!..” Bardakçı cevap veriyor: “Çok iyi olur, Farsça konuşurum, en iyi Farsça’yı Afganlar konuşur…”
Bu cevabı Gebze’de 17 yaşındaki kızının başı Afgan sığınmacı tarafından taşla ezilen babaya versin de görelim!
Gelelim Dışişlerine. Siz bu bakanlığı kapatın, “Boşişleri” yapın daha iyi. İçişleri Bakanı diyor ki “Ay yıldızlı tabutları taşımakla millet olunur!..” (Tabut senin olmayınca tabii kolay bu hamaset edebiyatı). İçişleri Bakanı bunları söylerken Dışişleri Bakanı Suudi Arabistan’da Türk bayrağının altında oturamıyor.
Kabil-Ankara arası 4 bin 132 kilometre. Arada İran var. Ya kardeşim çağırsanıza İran Büyükelçisini, “Ne lan bu rezalet, bu Afganlar binlerce kilometreyi nasıl geçiyor?..” desenize. Bunu yapamıyorsunuz, hiç değilse bir müzik notası verin, onu da beceremiyorsanız Googoosh‘tan Farsça bir şarkı isteyin.
Yani Türkçesi, ülkemiz defolu insanların toplanma merkezi oldu. Bu sığınmacılar suç işlememek için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü deport, yani sınır dışı ediliyorlar. Vatandaş olup Türkiye Cumhuriyeti kimliği aldığında ne suç işlerse işlesin sınır dışı edemiyorsunuz. Bizim siyasetçilerimiz de 3 tane oy için bu sığınmacıları el altından vatandaş yapıyor. Yapın yapın, üç beş yıl sonra kaç tane “Tony Montana”mız olduğunu yaşayarak görürüz.