Bülent Civanoğlu
Bülent Civanoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Nazım Hikmet’i bir de benden dinleyin!

Nazım Hikmet‘i ve onun Bursa günlerini, 3 Haziran’da, 58. ölüm yıldönümünde meslektaşlarım yazdı.

Ben size başka bir Bursa ve başka bir Nazım Hikmet anlatayım.

Nazım’ın Kuvayi Milliye Destanı‘nı ilk kez 14 yaşında, yine böyle bir yaz günü okumuştum. Ve şimdi yıllar sonra yazı başına oturduğumda o dizeler bir kez daha dudaklarımdan dökülüyor:

Dümende ve baş altlarında insanlar vardı ki
Bunlar uzun eğri burunlu ve konuşmayı şehvetle seven
insanlardı ki
Sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için
Hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi
ölebilirdiler…”

Nazım’ın bende kalan Bursa’sından önce Rusya’sına dair de söyleyeceklerim var.

Nazım Hikmet Rusya’ya göçmüştür ama geçmişte gördüğü, Lenin’in sonrasında Stalin Rusya’sı ona hep ters gelmiştir. Ama Stalin korkusu tüm Rusya gibi onun da tepesine bir karabasan gibi çökmüştür.

Ve bir öğleden sonra Stalin’in cansız bedeni yatağında bulununca şu pek bilinmeyen şiirini yazmıştır:

Taştandı, tunçtandı, alçıdandı, kâattandı iki santimden yedi metreye kadar.
taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan çizmeleri dibindeydik, şehrin bütün meydanlarında.
parklarda ağaçlarımızın üstündeydi; taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan gölgesi,
taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan bıyıkları lokantalarda içindeydi çorbamızın
odalarımızda taştan, tunçtan, alçıdan ve kâattan gözleri önündeydik.
yok oldu bir sabah!
yok oldu çizmesi meydanlardan,
gölgesi ağaçlarımızın üstünden,
çorbamızdan bıyığı,
odalarımızdan gözleri,
ve kalktı göğsümüzden baskısı binlerce taşın tuncun alçının ve kâadın

Nazım Hikmet’in Bursa günlerini de iyi bilirim. Hatta wikipedia’nın olmadığı zamanlarda Nazım Hikmet konusunda giriştiğimiz bir de iddia olmuştu ki ağabeyimiz Necati Kartal hakemlik etmişti. Ama tam karar verememişti.

Bahsi kaybedenlerin adını buradan vererek rencide etmek istemiyorum. Ama kaybettikleri sofraları hala kurmadılar, onu da belirteyim.

Nazım bu şehirde az buz yatmamıştır! Herkes onun Servinaz banyolarına asker nezaretinde gidip geldiğini ya da Kozahan’da, arkasında jandarma eri, almaya geldiği ipliği cezaevinde dokuyarak kazandığı parayı Kemal Tahir’e göndermesiyle tanır. Bursa’ya yazdığı şiirleri de meraklıların hepsi bilir.

Nazım’ın Bursa’ya etkisini ben 60 yıl sonra şöyle fark ettim: Bundan 15 yıl önce, o zamanlar çalıştığım Doğan Haber Ajansı’nda pazar günü mesai arkadaşım, şu anda Line TV Genel Yayın Yönetmeni Erdinç Karakaş ile günün bitmesini bekliyorduk. Büronun telefonu çaldı. Arayan İznik muhabiri Halil Ataş’tı. Arkadaşımız ağzımızı açık bırakan bir hikaye anlattı.

İznik’e bağlı Müşküle Köyü’nde mevcut muhtar tek aday olarak seçime girmişti. Seçimi kazanacağına çok emindi, ancak sandıktan çok farklı bir sonuç çıkmıştı. Seçmenler protesto olarak muhtara değil köyün delilerine oy vermişti.

Biz hemen Erdinç Karakaş ile Müşküle Köyü’ne hareket ettik. Aklımızdaki tek soru böyle bir sivil itaatsizliğin nasıl yapıldığıydı. Köye girdiğimizde ilk mikrofon uzattığımız köylü şöyle dedi:

Aziz Nesin hikayesi gerçek oldu.”

Bu cümleleri duyunca ben içimden şöyle geçirdim: “Hadi bakalım daha neler göreceğiz...”

Müşküle’nin 4 bin nüfusu vardı. O zaman ki yerel yönetimler yasasına göre ilçe olması gerekliydi, ama hala köydü. Nedeni ise çevre köylerin tabiri ile orada “Moskofların” yaşamasıydı.

Ve tek bir soru sorduk:

Bu solcular nereden çıktı?”

Kahveye girdik, okey takımından fazla kitap vardı. Hatta o gün bir fotoğraf çektim, kahvehane sanki bir kütüphane gibiydi. Fotoğrafı abonelere servis eden Doğan Haber Ajansı benim cümlelerimi yazmıştı altına: “Okeye dördüncü aramıyorlar!..”

Hemen anlattılar. Müşküle’de bir tavuk için adam vurulurmuş. 1940’larda işlenen bu cinayetlerden Bursa cezaevinde yatanlar hapishanede Nazım Hikmet’in, Orhan Kemal’in tedrisatından geçerlermiş. Hatta Nazım Hikmet, İznik Gölü’ne çok yakın Müşküle Köyü’ne cezaevinden çıktıktan sonra tatile gelirmiş. Nazım’ın cezaevindeki öğrencileri bu sol kültürü unutmamışlar, köylerine bir sabıkalı değil bir aydın olarak dönmüşler. Bu köylü aydınlar 12 Eylül öncesi sosyalist düşünürleri köylerine konferans vermeleri için davet ederlermiş.

Bir köyü Nazım’ın nasıl dönüştürdüğünü kendi gözlerimle gördüm. Keşke bu topraklar 1 milyon Nazım doğursaydı. Doğursaydı da 1 milyon köy delilere oy verseydi!..

HABERLER