Bülent Civanoğlu
Bülent Civanoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Rezervuar Köpekleri!..

Yazının hemen başında belirteyim. Hiçbir kişi ya da kurum köpek demiyorum. Sadece bir benzetmeyi ortaya koyuyorum. Örnek vereceğim senaryoyu ben yazmadım. Serzeniş ve sövgüleri öncelikle “Rezervuar Köpekleri” filmini yazan ve yöneten Quentin Tarantino‘ya havale ediyorum.

Yıllar önce Türkiye’nin Show TV’deki “Tutti Furitti” isimli, kırmızı noktalı erotik yarışmaya kilitlendiği dönemde Cine5′te iki film seyretmiştim.

İlki “Olağan Şüpheliler“di. Unutmadığım repliklerinden biri şuydu: “Babanı ele verirsen Kayzer Soze seni yakalar!..”

Gerçi bugünlerde Sedat Peker herkesi ele veriyor. Ama onu kimse yakalamıyor.

Diğer film ise “Rezervuar Köpekleri“ydi. Quentin Tarantino’nun yazıp yönettiği bu filmde yaşlı bir kuyumcu ve oğlu, eski sabıkalılardan bir ekip kuruyor ve mücevher dükkanına yapılacak soygunu planlıyorlardı.

Bu filmin kahramanları birbirlerinin isimlerini bile bilmiyorlardı. Operasyonu planlayan yaşlı kuyumcunun ekip üyelerine verdiği renk isimleri ile birbirlerine sesleniyorlardı. Mesela pembe, sarı, kırmızı gibi… Film hatıralar ve geri dönüşlerle ilerliyordu. Senaryonun konusu şuydu: Bu ekip soygunu yapıyor ve aralarına sızan bir polis tarafından operasyon başarısız oluyordu. Kaçan hırsızlar boş bir depoda toplanarak içlerine sızan haini arıyorlardı. Filmin sonunda, Tarantino finallerini bilenler bilir, bolca kan akıyordu. Z kuşağının popüler dizisi “La Casa De Papel” ve Jean Paul Belmando‘nun oynadığı “Palyaço” bu filmden araklamadır!

Bugün böyle bir film seyrediyoruz. Sucuklu yumurta gibi pazar sabahlarının olmazsa olmazı Sedat Peker çıkıyor ve tek tek gazetecileri Survivor’daki elemeler gibi adadan yolluyor. Ve bu isimler giderken bizim mesleğimizi erozyona uğratarak yok oluyorlar. Kendilerine gazeteci diyen adamların her türlü akçeli işin içinde, üstelik tam merkezinde olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.

Bir de savuma hazır: “Ben gazeteciyim herkesle görüşürüm.”

Görüşürsün tabii ama akçeli işlere giremezsin. Girdiğin zaman böyle pazar sabahları sucuklu yumurta gibi kokarsın.

Burada yukarıda anlattığım filmin senaryosu gibi yandaş gazeteciler bir soygun operasyonuna girişmişler. Operasyon ters gitmiş ve filmdeki gibi boş bir depoda toplanmışlar, haini arıyorlar. Kardeşim hain sizsiniz! Adadan giden son gazeteci İlahiyat mezunu, ondan din iman beklerken, aracı olduğu kirli anlaşmalarda 10 milyon dolar aldığı yazılıp çiziliyor. Atatürk düşmanı, fesli deli Kadir Mısırlıoğlu ile el ele fotoğrafları var. Ama nedense tatile çıktığında kutsal toprakları değil, beleş ayarlanan ultra lüks Bodrum tatillerini seçiyor. Kardeşim Atatürk olmasaydı, bugün oraya tatile gitmek için Yunan vizesi alman gerekecekti.

Bu iş ortaya çıktığında çalıştığı kurumun en tepesindeki gazeteci, çalışanı için şöyle diyor:

Kendisinden bunu yazılı bir açıklama ile kamuoyuna duyurması istendi. Açıklama yapmaması üzerine kendisi zorunlu olarak izne çıkarıldı. Ancak o gün yapacağını söylediği açıklamayı aradan 5 gün geçmesine rağmen hala yapmadı. Bu durumun grup açısından kabul edilebilir olmadığı çok açıktır.”

Yani şöyle diyor:

Biz çok namusluyuz. Hemen savunmasını istedik. Vermezse kovacağız!..”

Tabii tabii… Peki… Siz o kadar etik sahibisiniz ki… Zaten Alo Fatih’ler, manipüle edilen anketler filan sizin kurumunuzda olmadı. Zaten Türkiye’de de yaşanmadı böyle şeyler. Patagonya’da oldu bütün bunlar…

Yani Tarantino’nun filmindeki gibi operasyon kötü gitmişse, siz o boş depoda hain aramayın! Çünkü siz kimin hain olduğunu çok daha iyi biliyorsunuz. “Rezervuar Köpekleri” filminde olduğu gibi geriye gittiğimizde farklı zamanlarda da olsa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği çok güzel bir söz var:

Ulan hepiniz oradaydınız be…”

HABERLER