Şimdi diyeceğim ki kucaklamadığımız başka kim kaldı!
15 Temmuz sonrası dönemin İçişleri Bakanı Soylu ve yandaş basın, 251 şehidimizin failini bulmuştu.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), parayı bastırmış, ülkede Amerikan destekli bir darbe girişimi yaşanmıştı.
Bu insanlarımızın faili ABD ve BAE’ydi, onların taşeronu da FETÖ gibi anlatılıyordu.
Seçim biter bitmez “dostum Biden” frekansına geçmekle kalmamış, BAE ile de can ciğer kuzu sarması olmuştuk.
Kucaklamaya zul duyduğumuz bir başkası da terör örgütü PKK’ya ülkesinde cirit attıran İsveç’ti. Bu İskandinav ülkesi, PKK’nın şehit ettiği her asker, polis, öğretmen, korucuya sıkılan mermiyi veren, silahı sağlayandı.
İktidarımız şöyle diyordu: “Bu can bu bedende oldukça İsveç NATO’ya giremez.”
Seçim bitti, şimdi ekranlarda İsveç’in NATO’ya girince nasıl fayda sağlayacağı anlatılıyor. Gelelim insanları asit kuyusunda eriten Suudi Arabistan’a…
“Kaşıkçı” cinayetinde neler söylendi unutmuş değiliz.
Prens Selman’ın icraatları, özellikle de bir gazetecinin asit varilinde nasıl eritildiği seçim meydanlarında anlatılıyordu.
Hatta cinayeti işleyip birkaç saat içerisinde Türkiye’den kaçan infaz timi hakkında dava açılıyor, Prens Selman azmettirici yapılıyordu dosyada.
Sonra Suudiler kesenin ağzını açınca bunlarla kanka olmakla kalmadık, davayı düşürerek dosyayı yüce Suudi adaletine teslim ettik.
En kanka sarıldığımız ise birkaç gün önce Mısır Devlet Başkanı Sisi oldu.
Bu eli kanlı diktatör bir ara İstanbul seçimlerinde aday oldu ve 830 bin oyla seçildi, yani öyle tehlikeli ve öyle kökü dışardaydı.
Hatta şöyle deniyordu meydanlarda: “Bu Pazar Binali Yıldırım mı diyeceğiz yoksa Sisi mi diyeceğiz?”
Seçim meydanlarında belagatli nutukların konusu zalim Sisi’nin cinayetleriydi.
Zavallı Rabiaların nasıl katledildiği ekranlarda gözyaşlarıyla anlatılıyordu.
Bir baktık ki büyük ağabeyimiz ABD, “git arka kapı diplomasisi uygula” deyince onlarla da can ciğer kuzu sarması olduk.
İşgüzar belediyelerimiz tarafından dikilen “Rabia” anıtları şafak operasyonları ile sessiz sakin sökülerek depolarda yerini aldı.
Bu arada doğalgaz borcumuza göre ara sıra ağabeyimiz olan Rusya, “eski dost düşman olmaz” deyince hiç tereddüt etmedik.
Ama Esed ya da Esad bizimle sarılmayınca o faslı başka bahara bıraktık.
Şimdi sarılmadığımız iki kişi daha kaldı.
Harry Potter’daki Lord Voldemort’un adını söylemekten korkan ve çekinen sihirli alemin sakinleri gibi bu kişilere “ismi lazım değil” diyorum.
Ama size bir ipucu vereyim, birine ne istedilerse vermediler mi, diğeri de beş vakit namaz kılan tertemiz bir çocukken kandırılıp eli kanlı bir örgüt kurmadı mı?