“Tophane rıhtımında yaparlar gemi, aman aman…”
İşte böyle başlar Sadri Alışık’ın o ünlü filmi “Ofsayt Osman.”
Cem Yılmaz, filmlerinde sık sık gönderme yapar bu siyah beyaz şahesere.
Sadri Alışık’ın oynadığı karakter hayatı boyunca bir baltaya sap olamamıştır. Kader onu hep ofsaytta bırakmıştır. Bir gün Adanalı iki milyonerin tutuştukları iddianın baş aktörü olan Osman, yaptığı iyiliğe karşılık mahkemeye düşer. Finalde Sadri Alışık o ünlü tiradı atar ve hakime sorar:
“Bu da mı gol değil!..”
Yıllar önce Yanık Koza dizisi Bursa’da çekilirken, rahmetli gazeteci arkadaşımız Yunus Hakan ile Kültürpark’ta bir çekimine haber yapmaya gitmiştik. Toprağı bol olsun, dizinin oyuncularından, çekim sırası bekleyen Sadri Alışık’ın eşi Çolpan İlhan, bize kahve ısmarlamıştı. Biz de “Ofsayt Osman”dan bahsedince gözleri doldu ve şöyle dedi:
“O filmin galasından sonra izleyiciler Sadri’yi omuzlarına alıp Taksim Caddesi’nde yüzlerce metre yürümüşlerdi.”
Çolpan İlhan’ın sözleri filmin Türk sinema tarihi açısından önemini anlatmaya yetiyordu.
Gelelim bizim Ofsayt Osman’a…
Onu akademisyenliği ile değil, Abdullah Gül’e danışmanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’yla tanıdık. AK Parti’de forvet oynuyordu. Arı gibi vızıldıyordu ama bal yoktu. İlk icraatı Mısır’da Müslüman Kardeşleri desteklemek oldu. “Arap Baharı”nın ardından bizim Mısır ile ilişkilerimize kış geldi. Bugün bahar estirelim diyoruz ama olmuyor. Mısır’da hala soğuk hava dalgası hakim. Kahire’de çalan düdük ve kaldırılan yan bayrakla ilk olarak orada ofsaytta kaldık.
Arkasından hemen kitabını yazdığı “derin strateji”yi hayata geçirdi. Büyük Osmanlı projesi ile askerimizi Suriye’ye sokmadan Esed’i düşürecektik. ABD’nin gazı ile “eğit donat”ı başlattık. Vizesini kaldırdığımız Afganistan, Pakistan ve Rusya’dan gelen savaşçıları eğiterek Suriye’ye soktuk. Amacımız din kardeşlerimizi Esed’in zulmünden kurtarmak ve birlikte namaz kılmaktı. Bir de baktık ki 4.5 milyon Suriyeli camiye gitmek yerine İstanbul plajlarında halay çekiyor. Yani Şam’da çalan düdükte ofsaytta kalan yine Türkiye olmuştu.
Komşularla sıfır sorun olarak başladığımız maçta yanımızda yöremizde selam verenimiz kalmadı. IŞİD Musul’a ilerlerken Konsolos’a ısrarla “yerinde kal” talimatı verildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin memuru tam 108 gün, forvetimizin deyimiyle “öfkeli çocukların” elinde kaldı. Geri alabilmek için cezaevinden kimler salındı, nasıl tavizler verildi, bilmiyoruz.
Sonra Birleşmiş Milletler toplantısı için gittiği ABD’de terör elebaşı Fetullah Gülen ile görüşünce kriz çıktı.
Ofsaytlar bununla bitmedi. Teknik direktör bir ışık görmüş olacak ki takımın dizilişini değiştirmiş ve tek forvetle oynamaya karar vermişti.
Bu yeteneğin Başbakanlığı dönemini herkes hatırlıyor. Buradan kısa geçeyim, unuttuğum olursa özür dilerim. Suruç ve Gar bombalandı. Hürriyet gazetesi basıldı. Dağlıca’da 16 askerimiz şehit oldu. Güneydoğu’da yaptığı konuşmada, “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toroslar dolaşacak” diyerek Kürt seçmene aba altından sopa gösterdi. Bu arada, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, kim vurduya gitti.
Arkasından koalisyon kurulamayınca 1 Kasım seçimleri geldi. Neredeyse yüzde 50 oy alarak, “tamam, bu sefer gol attı” derken, maçın hakemi ve takımın teknik direktörü golü iptal ederek bizim forveti kenara aldı. Sonra da başka bir takıma transfer olmadan direkt kendi takımını kurdu.
Dün forvet oynayan Sayın Ahmet Davutoğlu, bugün seçim vaadlerini sıralamaya başladı. Sormazlar mı adama, bu ülkede güç sende kudret sendeydi, neden yapmadın?
En son emeklilikte yaşa takılanlar için söz verdi. Oysa Başbakanlığı döneminde bırakın bu sorunu çözmeyi, TBMM’de bir komisyon kursa, mağdur sayısını ve maliyetini belirleseydi!
Bütün siyasetçiler gibi Gelecek de EYT’nin oylarına göz dikmiş, belli! Ama Davutoğlu onca olup bitenden sonra istediği kadar kendisini anlatsın. Eskiden oynadığı takımda olduğu gibi hep ofsaytta kalacağa benzer!
Oysa Sadri Alışık’ın tiradından sonra hakim o golü veriyordu!..