Türkiye’nin gündemi bu günlerde Adıyaman ve Malatya’daki tütün üreticilerinin yaptığı eylem ve protestolar. Ama seslerini pek duyurabilmiş değiller, gibime geliyor. Çünkü muhalefet geçmişte yaşadığı tecrübelerden olsa gerek bu tip konulara biraz ürkek yaklaşıyor. Nedeni ise 15 yıl önce yaşanan fındık eylemleri.
O gün Karadeniz’deki çiftçiler fındık fiyatları için protestoya başlamışlar, yolları kapatmışlardı. Üreticiler kıçına cop, gözüne biber gazı yemiş, birkaç ay sonra yapılan seçimlerde de iktidar partisine ortalama yüzde 70 oy vermişti.
Anadolu ve Balkanlar’ın tütün ile mücadelesi Ulu Hakanımız Abdülhamit ile başlar. Dizilerde Avrupa ve Rusya ile kıvrak zekası sayesinde adeta satranç oynar gibi oynayıp, koca imparatorluğu bu melunların zulmünden koruyor. Ama tarihi gerçekler şöyle cereyan etmiştir:
Ulu Hakanımız borçları ödeyemeyince alacaklı bankerler ve devletler Osmanlı’nın tütün ve alkol, balık avı, tuz gibi kalemlerden alınan vergilerine el koydular. Düyunu Umumiye (Genel Borçlar) adını verdikleri bu kurum halkın anasını ağlattı. Bu uygulamanın en acı tarafı da tütünün alımı ve satımını yapan Düyunu Umumiye’ye bağlı Reji dairesinden başka kimsenin ticaret yapamamasıydı. Sömürünün zirvesindeki bu uygulama Anadolu ve Balkanlar’da tütün köylüsünün boğaz tokluğunun da altında çalışmasına yol açıyordu.
Tütün kaçakçılığı “Ayıngacı” önlemek için Reji dairesi maaşını kendi ödediği 7 bin kişilik bir kolluk kuvveti çalıştırıyordu. Bu paralı askerlerin kaçakçılığı önlemek için 20 bin kişiyi vurarak öldürdüğü biliniyor.
Düyunu Umumiye, Selanik’ten Halep’e kadar tütün köylüsünü inim inim inletirken, İttihatçılar, Ulu Hakanımızı devirerek iktidarı ele geçirdiler. Bu sistemi kaldırmak istedilerse de güçleri yetmedi. Avrupa devletleri ve bankerler, paralarını “söke söke” almakta kararlıydı. Ama genç Cumhuriyet 1925’te “söke söke” bu sistemi millileştirdi ve bütün geliri devlet kasasına akıtmaya başladı. Osmanlı borçları 1956 yılına kadar son kuruşuna kadar ödendi.
Ama bizim tütün maceramız bitmemişti. 2001 ekonomik krizinin en ağır günlerinde IMF ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde tütün ekimine ağır yasaklar getiriliyordu. IMF’ye gönderilen niyet mektubunda tütün ekimin yasaklanacağı taahhüt ediliyordu. Bunun üzerine özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yüksel Yalova, “Bu mektubu kim imzalamışsa vebalini taşır” diyerek, karara karşı çıkıp istifa etmişti. Bakan Yalova, Nasrettin Hoca‘nın Timur’un karşısında kaldığı gibi dımdızlak yalnız başına, çağırdığı taksi ile bakanlıktan ayrılmıştı. Ne çiftçi örgütlerinin ne tütün üreticilerinin gıkı çıkmıştı. Bugün eylem düzenleyenler, o gün bunları Yüksel Yalova için yapsaydı belki bu durumda olmazlardı.
İktidar ise suçluyu bulmuş durumda. AK Parti Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın‘a göre bu eylemlerin faili DSP ve Kemal Derviş‘ten başkası değil. Sayın Aydın’a sormak lazım, hani eski Türkiye geride kalmıştı? Siz eski Türkiye artığı bu yasaları neden temizlemediniz? Ayrıca bugün o yasaları çıkaran üçlü koalisyon ortaklarından biri bugün Cumhur İttifakı’nda değil mi? Onun hiç suçu yok mu?
Muhalefet bu soruyu sorarsa iktidar partisi tarihi birkaç yüzyıl geri alarak suçu Kristof Kolomb‘a da atabilir. İktidar milletvekillerinden, “Kolomb Amerika’yı keşfetmeseydi, tütün bu topraklara gelmeyecekti. İktidarımız böyle bir sorunla uğraşmayacaktı!..” açıklaması gelirse şaşırmam!..