“Laiklik” ilkesini, “dinsizlik” olarak algılayanlar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde değil, sözde şeriat ile yönetilen, Afganistan ve türevlerinde yaşamayı hak etmektedirler!
Laiklik; dinsizlik değil, din adı altında sömürü yapılmasının önüne geçilmesi adına hayata geçirilmiş olan, çağdaş, stratejik ve yerinde bir hamledir.
Sözde şeriat ile yönetilen ülkelerde, namaz ve kadınların örtünmesi, zorba devlet eli ile olmaktadır.
Bu, Yüce Allah’ın kudretine karşı çıkıp, Allah’ın müdahale etmediğine, müdahale etmeye kalkışmak olduğu gibi, Allah rızasının değil, devleti yönetme mekanizmasının başındakileri razı etmenin resmiyet kazanmış olan, deli saçması ve din dışı bir yaklaşımıdır.
Bu deli saçması yaklaşımları normal olarak kabul görenler; aklın, mantığın, ilimin ve bilimin rafa kaldırıldığı, çağ ve İslam dışı ülkelere göç edebilirler.
Yapmış oldukları bu göç, beyin göçü değil, aksine; beynini kullanma noktasında fukara olanların, beden göçü olacaktır.
Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, “dini vecibelerimi yerime getirmekte zorlanıyorum, üzerimde mahalle baskısı var!” diyen, her kim var ise kendisi; yalancı, talancı ve bozguncudur!
Allah’a iman etmiş olan hiçbir Müslüman, şeriat karşıtı değildir, aksine; Allah’ın adını kullanıp, Allah adına yalan üreten, dini afyon gibi kullanıp, halkın beynini din sömürüsü ile uyuşturup, sonra da bunun adına şeriat denmesine karşıdır.
Hiç kimse ama hiç kimse Allah adına hüküm verme yetkisine sahip değildir. Böyle bir yetkiyi kendinde gören, şirk koştuğu gibi, Allah adına yalan uydurduğundan dolayı, Allah tarafından, yeryüzünün en zalimi olarak kabul görmektedir.
Bu konuda sözü, Allah’ın Yüce Kitab’ı Kur’an’daki Hûd Suresi 18. Ayet’ine bırakalım:
“Allah adına yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?”
Selâm, sevgi ve muhabbet ile…