Vakti zamanında, Ülkü Ocakları yardım topluyor ve Türkmenler’in olduğu bölgeye yardım gidecek.
Genel Merkez’de çalışmalar sürüyor.
Zamanın Ülkü Ocakları Genel Başkanı da erzaklara el atıyor.
Tabii hava sıcak. Ülkü Ocaklı gençler susuyor ve erzakların içinden birer tane su açıp içiyor.
Bu olayı gören zamanın Ülkü Ocakları Başkanı, “ne yapıyorsunuz siz” diye çıkışıyor.
Gençler ise susadıklarını ve birer şişe su içtiklerini söylüyor. Kılavuz’un vicdanı bu olay karşısında el vermiyor ve kendi şahsi parasını cebinden çıkarıp, iki şişe suyun karşılığında, iki koli su aldırıp, kendince ayıp olarak görmüş olduğu bu ayıbın üzerini, büyük bir nezaket ve vicdan örneği sergileyerek, örtüyor.
Niye mi şimdi bu olayı paylaşma gereği duydum:
Zamanında bu olayı dinlemiş olduğumda, gözlerim dolmuş, tüylerim diken diken olmuş ve Türk Gençliği’ne Kılavuz’luk edecek anlayışın bu şuurda olması gerektiğinin gururunu yaşamış, onur duymuştum.
Bakmayın siz şimdi kabadayılık ile mafyacılığı birbirine karıştırıp, Ülkücü adını lekelemeye çalışan şuursuzlara!
Ülkücü’den gariban babası çıkar, kabadayı çıkar, racon sahibi delikanlılar çıkar; lâkin Allah’ın rızasının dışına taşmış, gayr-i meşru hayatı benimsemiş olan bir mafya çıkmaz, çıkamaz ve çıkmayacaktır da!
O kendini Ülkücü olarak addetse dahi, Ülkücü değil, aksine; Ülkücülük’ten geçinenler taifesinden olup, helâlin içine karışmış haram, Ali’nin karşısında Muaviye, Hüseyin’in karşısında ise Yezid’in temsilcidir.
Ülkücü sürgün dahi yese, hatta sürgünde ölüme terk edileceğini dahi bilse, Ebu Zer Gifari şuurunda, Ebu Bekir sadakatinde, Hazret-i Ömer celadetinde, Hazret-i Osman hayasında ve Hazret-i Ali gibi ilmin zirvesindedir.
Ülkücü; makam, mevki, para, pul, şan ve şöhrete değil, Allah’ın rızasına taliptir.
Ülkücü’nün siyasi kıblesi Balgat, manevi olarak beslenmiş olduğu kutlu dergah Ülkü Ocakları, değişmez tek kıblesi ise Hazret-i Kabe’dir.
Ülkücü’nün duruşu, şuuru ve yapması gerekenler ortadadır.
Hayatta olanımız Aziz Sancar, önden gidenimiz ise Fırat Yılmaz Çakıroğlu şuurundadır.
Yazımı, cennet mekân Başbuğ Alparslan Türkeş’in yol arkadaşı, merhum Dündar Taşer’in şu sözleri ile noktalamak istiyorum:
“Doğruda birlik doğrudur, yanlışta dahi birlik doğrudur; çünkü bizatihi birliğin kendisi doğrudur.”
Selâm, sevgi ve muhabbet ile…