Son dönemde “Z kuşağı” diye kavramlaştırılan genç kuşak, siyasetçilerin başlıca hedef kitlesi oldu. Peki, kimdir bu Z kuşağı? Memlekete dair ne düşünür? Siyasal yaşama nasıl bakar? Toplumsal sorunlarla ilgili ne der?
Amprik araştırmalar kuşkusuz sahanın tamamını aydınlatmaz, ama sahaya güçlü bir ışık tutar. O ışığı tutan bu kez Hacettepe Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sinan Ateş ve arkadaşları oldu.
Önce araştırmanın künyesine ilişkin bilgileri vereyim: Tesadüfi örnekleme yöntemiyle 22 ilden 16-19 yaş grubundaki 2 bin 471 kişi seçilmiş. Anketler 1-15 Şubat 2021 tarihlerinde Ateş’in koordinasyonunda yapılmış. Görüşülen kişilerin yüzde 48.04’ü kadın, yüzde 51.96’sı erkek. Yüzde 70’i kentlerde, kalanı kırsalda yaşıyor.
Araştırmanın, bana göre, öne çıkan sonuçları şöyle:
– Gençlerin yüzde 70’i hayatından memnun değil.
– Gençlerin hayatını anlamlı kılan şey “idealleri.”
– Gençleri en çok “haksızlığa uğramak” rahatsız ediyor.
– Gençlerin yarısından fazlası siyasi gruplara ya da dini gruplara “kesinlikle dahil olmayacağını” söylüyor.
– Gençlerin başlıca gelecek hedefi “iyi bir kariyer” ve “yurt dışına gitmek.” Dörtte biri “Türk vatandaşlığı”ndan vazgeçebileceğini söylüyor.
– Gençler “sosyal medya” ile yatıp kalkıyor. Gündemi oradan izliyor, toplumsal tepkilerini oradan gösteriyor.
– Toplumsal sorunlara duyarlık şöyle sıralanıyor: Hayvan hakları, deprem, kadın hakları, çevre ve kentleşme sorunları, eğitim sorunları, terör ve güvenlik sorunları, ekonomik sorunlar.
– Gençlik yönetime gelse ele alacağı ilk üç sorun: Yolsuzluk ve rüşvet, eğitim sistemi, işsizlik…
– Gençliğin en önemli 3 sorunu: Eğitim, işsizlik, gelecek kaygısı…
– Ülke sorunları ve inanç konusunda “ciddi tartışma”yı göze alıyor.
– Gençlerin çoğu kendilerini “Türk Milliyetçisi” ve “Atatürkçü” olarak niteliyor. Müslüman kimliğini “çok önemsiyor.”
– Gençlik için en önemli 3 değer: Bayrak, vatan, özgürlük.
Araştırmadan çıkan sonucu yorumlayan Doç. Dr. Ateş’e göre, ortaya çıkan ilk bulgu, “mevcut bölüşüm rejimine ve geleneksel kurumların ortaya çıkardığı hiyerarşik düzene karşı birikmiş bir ‘öfke’nin varlığı.”
Evet, gençler öfkeli. Hayatlarını “idealleri”yle anlamlandıran ve bu yolda en çok “haksızlığa uğrama” kaygısı taşıyan gençlerin “aidiyet” hisleri de buna göre biçimleniyor.
Yarısından fazlası siyasi gruplara ya da dini gruplara “kesinlikle dahil olmayacağını” söylüyor. Doç. Dr. Ateş, gençlerin dini gruplara koyduğu mesafenin 15 Temmuz sonrası “anlaşılır” bir refleks olduğu görüşünde. Ancak Ateş’e göre, gençlerin refleksi bizatihi dini gruplara yönelik değil. Gençler daha çok dini grupların devlet içindeki kadrolaşmasından ve bu durumun ortaya çıkardığı haksızlıktan şikayetçi! Siyasi kurumlara konulan mesafe de gençlerin “apolitik” değil, “depolitik” olduğunu gösteriyor. Başka deyişle gençler politikayı değil ama mevcut politika yapma şeklini reddediyor.
Peki ama “depolitik Z kuşağı”, yeni bir politika inşasına yol açabilir mi? Siyasetin geleceğini değiştirebilir mi?
Kişisel ekonomik gelecek kaygısını ön planda tutmak zorunda kalan; yurt dışı alternatifini nitelikli eğitim ya da iyi bir kariyerden ziyade daha fazla gönenç için düşünen; toplumsal tepkisinin çoğunlukla sosyal medyanın anonim dehlizlerinde kaybolmasını tercih eden; örgütlü siyasal yapılar içinde örgütlü mücadeleye kayıtsız kalan; soyut düzlemde önemsemediği dini ve milli değerleri ciddi tartışma konusu haline getirebilen… bir kitleden geriye kala kala mevcut “statü” kalıyor. O statünün “cumhuriyetçi manada eşitlik idealine olan özlemi” de zaten bugünün değil, on yılların meselesi.
Elbette toplumsal değişim devam edecek, o değişim kimi farklılaşmaları da beraberinde getirecek. Doç. Dr. Ateş’in “depolitize” diye nitelediği gençlik bir yandan da “politize olma” sürecinde ve bu hal yeni siyaset üretme biçimlerini zorunlu kılıyor. Mevcut halde ekonomi de hukuk da kriz çizgisinde duruyor. Yeni politikayı inşa etmek ise ancak bu krizi aşmakla mümkün!