Madem “Artık ‘norm’a dönüş zamanı” dedik ilk yazıda, o halde önce iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırarak başlayalım işe…
Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü’nün 2020 Dijital Haber Raporuna göre, medyaya güven dünya genelinde hiç olmadığı kadar azalmış. 2019 yılına kıyasla güven ortalaması yüzde 4 civarında düşerek, yüzde 38’e gerilemiş.
Çerçeveyi biraz daha daraltalım. Objektifi Türkiye’ye ve özellikle de dijital medyaya tutalım.
Aynı rapor internette haber tüketimi söz konusu olduğunda neyin gerçek neyin sahte olduğuyla ilgili kaygı oranını da veriyor. Türkiye 40 ülke arasında yüzde 62 ile 16. sırada.
Peki neden?
Ben bu nedeni en hafif deyişle haber dilinin bültenleştirilmesinde görüyorum.
Zam yerine güncelleme, eleştiri ya da tepki yerine sitem, har(a)ç yerine bağış, eski yerine geçmiş… dedik, demeye zorlandık!
Oysa kirliye temiz, aka kara denmez, denemez.
Sıkışan trafiğe, dökülmeyen asfalta, tıkanan kanalizasyona, kirli havaya, kaçak göçek inşaata, akmayan suya, haksız yere; zoraki alınan bağışa, adam kayırmacılığa… övgü düzülemez.
Gazeteci Hasan Yılmaer’in (*) anıları benim için bu konuda yol gösterici olmuştur:
“… insan bazı tarihleri unutmadığı gibi bazı kişileri de unutmaz. Tasvir gazetesinde istihbarat şefim vardı. Sonraları hem patronum hem son derece yakın dostum olan Kadri Kayabal, o benim istihbarat şefimdi. Ama onun ötesinde Necdet Baytok. Çok çok şey öğrendim kendisinden. Rahmet olsun, Turhan Aytul’la birlikte çalışıyorduk. Bize harf saydırırdı. ‘Yahu bu da sayılır mı eşit olması için’ derdik. Ama bana hiç unutmadığım birtakım mesleki kuralları öğretmiştir; mesela başlık atma. Nasıl başlık atılacağını iki anekdotumla söyleyebilirim. ‘Mümkün olduğu kadar kısa ve olayı bitirecek bir şekilde anlatırsın başlıkta’ demişti.
(…)
İlk şunu örnek vermişti: ‘Bir arabada gidiyorsun, burada da bir araba yanına geldi, durdunuz. Burada bir tanıdık var, ‘Ne var ne yok?’ diye sordu. Senin o sırada baban ölmüştü. Ne dersin? ‘İşte, babam biliyorsun hastaydı da, hastanede yattı da’ diye uzatmak için vakit yoktur. ‘Babam öldü’ dersin. ‘İşte başlık budur’ demişti.
İki; Mısır’da ihtilal olup da Kral Faruk devrildi ve General Necip cumhurbaşkanı, devlet başkanı oldu. Ona yetkiler verdiler. Savaş çıkarma, barış yapma, bütün yetkileri verdiler ve bu bir haber. Haberi hazırladım, başlık atacağım. Bir türlü başlığı sığdıramıyorum. ‘Mısır’da General Necip’e harp ve sulh yetkisi verildi’ gibi bir başlık attım. Rahmetli Necdet (Baytok) ağabey dedi ki: ‘Yazdığın başka şeyler de yok mu? Niye öyle yazdın?’ dedi. ‘Yazsana ‘Necip diktatör oldu’ diye.” (**)
___
(*) Hasan Yılmaer, 1929’da İstanbul’da doğdu. Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Gazeteciliğe 1945’te Tasvir gazetesinde başladı. Son Saat, Milliyet, Yeni İstanbul, THA ve Güneş’te çalıştı. Hürriyet Haber Ajansı Genel Müdürlüğü ve Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Danışmanlığı görevlerinde bulundu. Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanlığı yaptı. Son olarak Dünya Gazetesi Yayın Danışmanlığı görevini üstlendi. “Dünyada Basın Sendikaları ve Toplu Sözleşme” adlı kitabı bulunuyor. 2013 yılında hayata veda etti. Evli ve iki çocuk babasıydı.
(**) Suat Gezgin-Veli Polat-H. Esra Arcan, Türkiye Sözlü Basın Tarihi-Cilt II, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. Basım, Temmuz 2016, s. 321-322.