Gazeteci Yüksel Baysal’ın Kore Savaşı’nı anlattığı “Sabahın Sessizliği Ülkesi”* adlı kitabında esir kamplarında yaşananlara ilişkin aktardıkları son derece ilginç.
Kore Savaşı boyunca karşılıklı kurulan esir kamplarının aynı zamanda bir propaganda okulu işlevi de gördüğü anlaşılıyor.
Çin ve Kuzey Kore komünistleri kamplarda esir tutulan askerlere sosyalizmi anlatıyor. Ancak Türk askerlerine propaganda pek sökmüyor.
Kore’de sadece savaşta değil tutsaklıkta da en dirençli grubun Türkler olduğunu herkesin kabul ettiğini belirten Baysal, şunları yazıyor:
“Bunun başlıca nedeni Türklerin tarih boyunca komşuları Rusya’yla olan düşmanlıklarıdır.
‘Moskof gavuru’ bir de komünist olunca, Türkler anlatanlara da anlatılanlara da hiç sempatik bakmadılar.”
Ardından da esir kampında, sosyalizme eğilimli bir asker ile eğitmen arasında geçen konuşmayı aktarıyor Baysal:
“– Hocam, komünistliği anladım anlamasına da şuna aklım ermedi. Her şey devletin veya mahalli hükümetin dediniz ya, çifte koşulan bir çift öküz kimin?
– Mahalli hükümetin.
– Benim bir çift öküzüm de mi olmayacak?
– Hayır, sadece işin icabı kullanacaksın.
Aldığı yanıtlar Türk askerini memnun etmez, aksine kızdırır:
– Yok Hocam, der, yok. Ben sizin bu rejimi hiç beğenmedim. Ben bir çift öküzümü alanın bilmem nesine korum!.” (s.65)
Yüksel Baysal’ın “sosyalizmin açmazı” olarak nitelediği diyaloğu okuyunca Yeniden Refah Partisi Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sedat Yalçın geldi aklıma.
Bursa için projelerini seri basın toplantılarıyla açıklayan Yalçın, “kırsal kalkınma” için başlı başına bir toplantı yapmış, “ortak makine kullanımı” başlığı altında şunları söylemişti.
“Ortak makine kullanımı… Bu hiç yapılmıyor ama köylere gidin, traktörden giremezsiniz köye. Kahvenin önüne çekiyor, benim traktörüm var diye. Halbuki o köyde 10 tane traktör ihtiyacı var. 100 tane traktör var köyde. Bir de böyle bir derdimiz var. Tarıma destek istiyoruz ama büyük de bir israf var. Çok büyük bir israf. Köylülerle oturup ‘traktörleri bize satın biz ihtiyacı olana kiralayalım.’ diyeceğiz. Çok büyük bir kaynak da çıkabilir buradan.”
Kore’deki sosyalist eğitmen, köylünün bir çift öküzüne doğrudan el koymaktan söz ederken, Yalçın “köylerdeki ihtiyaç fazlası traktörleri satın alacağız” diyordu ama mantık temelde aynıydı.
Bu yöntemin bizim memlekette ve daha birçok memlekette neden uygulanamadığını ve de neden uygulanamayacağını düşünürken aklıma Rıfat Ilgaz geldi bu kez.
Kastamonulu hemşerim Rıfat Ilgaz, iki iş tutar ömür boyu köklü, çocukları okutmaktır ilk işi, ikincisi yazdıklarını çocuklara okutmak. (“Okutma Üzerine” şiirinden)
Öğretmendir ve şairdir, yazardır. 40’lı yılların karanlığında öğretmenlik yapmasına izin verilmez. “Sınıf” adlı “kırmızı” kapaklı şiir kitabı nedeniyle hapishaneye düşer. Ondan sonra da ömrü hapishanelerde, sanatoryumlarda, otel odalarında geçer.
Bir lokma bir hırka sizin anlayacağınız…
Ilgaz, 80 yaşına geldiğinde memleketi Kastamonu’da bir sokağa adı verilir. “Rıfat Ilgaz Sokak” tabelasının altında poz verirken, patlatır espriyi mizahın büyük ustası:
“Şöyle kasılalım biraz, artık bir sokak sahibi olarak… Bir dikili çöpüm yok, evim köyüm yok ama artık bir sokağım var.
Mülkiyet duygusu güzel şeymiş!..”
Tarih 2 Mayıs 1991, Rıfat Ilgaz Kastamonu’da, adının verildiği sokağın açılış töreninde (Kaynak: Mehmet Saydur)
____
*Yüksel Baysal, Sabahın Sessizliği Ülkesi, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, Mart 2024.