Daha dün Bursa Yenişehir’de, Kirazlıyayla’da kesildi ağaçlar.
Sınır tanımayan madenciler, sokağa çıkma yasağını fırsat bilmişlerdi.
Daha dün Bursa Orhangazi’de, Yeniköy’de kesildi ağaçlar.
Geciktikçe geciken, belki de hiç gelmeyecek trene bazalt taşı götüreceklerdi ağaçları keserek.
Daha dün Uludağ’da, Zeyniler ile Dağcılar Çeşmesi arasındaki asırlık kayınlara kıydılar.
Sözde “seyrelttiler” ya da yangın yolu açtılar hesapta!
Ve daha dün Muğla Akbelen’de, henüz Türkiye’nin yüreğini yakan yangın bile söndürülememişken, katlettiler ağaçları!
Büyük yangında “patladı patlayacak” diye yüreğimizi ağzımıza getiren termik santrale kömür taşıyacakları Akbelen, nöbette hala!
Türkiye’de ormanların yok olması için 28 Temmuz’dan beri yaşadığımız kabusu yaşamamız gerekmiyor aslında.
Ben Orman Genel Müdürlüğü’nün yalancısıyım. Türkiye’nin ormanlarında “ormancılık dışında” neler yapılıyor, buyurun, 2020 yılı “Ormancılık İstatikleri Raporu”na birlikte bakalım:
2012 yılında toplam 20 bin 679 hektar ormanlık alanda 5 bin 110 “orman izni” verilmiş.
2020’ye gelindiğinde toplam izin sayısı 50 bin 555’e, bu izinlerle yürütülen faaliyetlerin kapsadığı alan 340 bin 315 hektara çıkmış.
Ne mi yapılıyor ormanlarda? Elbette para getiren işler…
Enerji ve madencilik ilk sırada mesela. Taş var, mermer var, bazalt var, kömür çıkarılıyor, altın aranıyor! HES kuruluyor, RES dikiliyor, termik santral yapılıyor, nükleer sıraya giriyor. Yüksek gerilim hattı, petrol boru hattı, doğalgaz, baraj, gölet… Hepsi ormandan eksiltiyor.
Madencilik ve enerji başlığı altındaki faaliyetler dışında bakın nelere izin veriliyor ormanlarda: Savunma, ulaşım, haberleşme hizmetleri, su, atık su, altyapı, katı atık bertaraf (Türkçesi çöp!), sokak hayvanları bakımevi, mezarlık, sağlık, eğitim ve spor tesisleri, Turizm Bakanlığına tahsisler, turistik tesis, üniversite yerleşkesi, balık çiftliği, arkeolojik kazı, define…
Liste böylece uzayıp gidiyor.
Son 8 yılda ormanlarımızın 81 bin 136 hektarını madencilere, 126 bin 296 hektarını enerjicilere, 132 bin 883 hektarını da diğer işlere feda etmişiz.
Rakamlar ortada, varın gerisini siz hesap edin.
Ormanda ormancılık dışında her şeyi yapıyor, üstüne bir de ateşe veriyoruz. Zira istatistiklere göre, her 10 yangından sadece biri doğal nedenlerle çıkıyor. Kalan 9’u ise insanın yol açtığı nedenlerden kaynaklanıyor.
Üstelik yanan alan miktarı yangın sayısından kat kat fazla. Son 8 yılda çıkan 24 bin 357 orman yangınında küle dönen ormanlık alan ise 87 bin 342 hektar.
Bu da ister istemez şu soruyu gündeme getiriyor:
“Acaba yangınlar şu meşhur ‘orman izinleri’ni kolaylaştırmak için mi çıkarılıyor?”
Neresinden bakarsak bakalım. Son 8-10 yıllık istatistikler siyasal iktidarın ormana orman olarak değil, ticari alan olarak baktığının açık kanıtı.
Ekosistemi, ekolojik dengeyi, küresel ısınmayı, iklim değişikliğini boş veren…
Edirne’den Ardahan’a hemen her şehri maden şantiyesine çeviren…
Dünyanın en temiz havasına sahip Kaz Dağlarının altını oyan…
Cerattepe’nin, Artvinlilerin bakır kadar kolay şekil alacağını sanan…
Munzur’dan Loç Vadisine kadar hayatı savunanlara “Su akar Türk bakar!” değil, “Su akar Türk yapar!” diyen… anlayışın hepimize çıkardığı ağır fatura.
Yineleyeyim:
Türkiye’de ormanların yok olması için yanmasına gerek yok, işletilmesi yeter! Üstelik bu yöntem idareciler için daha akılcı.
Baksanıza, 10 gün süren yangında hop oturup hop kalktık. Oysa maden ocaklarıyla, santrallerle, çöplüklerle, turistik tesislerle yıllardır yanıyor ormanlar da gıkımız çıkmıyor.
Tıpkı su deneyindeki kurbağa gibiyiz!
___
Not: Yazıda yer alan grafikler İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Ormancılık Politikası ve Yönetimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cihan Erdönmez tarafından Habertürk TV yayınında sunulmuştur.