Türkiye’de “plan” denince akla hemen Süleyman Demirel gelir.
60’lı yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin planlı bir gelişime ihtiyacı olduğunu savunurken, Adalet Partisi’nin karşı tezi hazırdır:
“Bize plan değil, pilav lazım!..”
Bugünden bakıldığında çok komik ama planlı kalkınmaya karşı çıkışın gerekçesi bellidir: Plan komünist işidir, komünizm de laf salatasıdır, vatandaşın lafa değil salataya ihtiyacı vardır!
O tartışmalardan 60 yıl sonra bir yerel seçim öncesi bu kez şehirlerimiz aynı ikilemi yaşıyor.
Yakın gelecekteki (hatta belki şu an) en büyük tehlike deprem ve temel öncelik depreme hazırlık. Ama akıp giden hayatın en acil ihtiyacı ekmek!
Yani plan mı pilav mı?
20 bin liraya dayanan açlık sınırıyla 50 bin lirayı aşan yoksulluk sınırıyla ekonomik koşullar o hale gelmiş ki kimsede plana bakacak göz kalmamış!
Seçmenin derdi pilav, geçim derdi başka deyişle. Ancak plan olmadan pilavın olmayacağını, olsa da yağsız tuzsuz olacağını, kimine kaşıkla kimine kepçeyle dağıtılırken, kiminin de hamuduyla götüreceğini görmek gerekiyor.
Bursa’yı yönetmeye talip olan isimler neyse ki pilavdan söz ettikleri kadar plandan da söz ediyor.
Henüz bir hafta önce yeni döneme ilişkin projelerini açıklayan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhur İttifakı AK Parti adayı Alinur Aktaş, 2050 Çevre Düzeni Planı’nın hazır hale getirildiğini belirterek, planın yeni dönemde “kent anayasası” olarak yürürlüğe gireceğini söyledi.
Buna karşılık “Bursa’nın 2050 Anayasası” adayların dilinden düşmüyor. Ortak söylem katılımcı bir anlayışla ve bilimsel yöntemlerle 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planı hazırlanacağı yönünde.
Peki, madem plan hazır neden tüm adaylar yeni bir planlamadan söz ediyor?
Sorunun yanıtı çok açık ve net: Çünkü büyük bir güven sorunu var!
Bursa’yı yönetmeye talip olan adaylar mevcut yönetime güvenmiyor, birbirlerine de güvenmiyor, onu bırakın birlikte çalıştıkları yol arkadaşlarına bile güvenmiyor! Planlamada söz sahibi olması gereken akademik odalar da hiçbirine güvenmiyor!
Çalışmaların kitlendiği yer olduğu anlaşılan sanayi planlamasında herkes şehrin değil de kendisinin geleceğine bakınca 2011’den beri tartışılan ve 2020’de yeniden çalışmalarına başlanan plan ortada kalıyor. Hal böyle olunca 2040 için çıkılan yolda hedef 2050’ye evriliyor.
Tüm bu tartışmalar bana meşhur Piccinato Planı’nın onay sürecini hatırlatıyor.
Bursa Belediye Meclisi 1960’ların başında, yani memleketin “plan mı pilav mı” tartışmasına sahne olduğu yıllarda Piccinato Planı’nı kabul eder.
Ama nasıl?
Gazeteci Necati Akgün anlatıyor:
“Piccinato Planı’nın Meclis’te kabulü sırasında Kamil Tolon, ‘Ben buna oy vermem’ dedi. Demiryolu altını Piccinato, mecburi olarak zirai saha, tarım alanı olarak gösterdi. Kamil Tolon, ‘Kendimizi aldatmayalım, benim fabrikam var burada’ dedi, o tarım alanı içinde. O zaman Demokratlar, ‘Sen çık dışarı’ dediler, ‘Biz ittifakla kabul edeceğiz.’ Kamil Tolon, dışarı çıktı, plan ittifakla kabul edildi.”
Plan onaylanır ama tıpkı 2020 Çevre Düzeni Planı gibi delik deşik edilir.
Bu kez Gazeteci Niyazi Menteş anlatıyor:
“Piccinato Planı’nın uygulanmama nedenini aynen Reşat Oyal’ın ağzından duydum. ‘Belediye Meclisimiz, büyük hata yaptı’ dedi, ‘Birtakım varlıklı kişilerin etkisi altında kaldı. Eğer Piccinato Planı dört dörtlük uygulanabilseydi, ben de buna Meclis’in onayıyla imza koysaydım, bugün Çekirge çok daha müstesna, muazzam bir semt olacaktı’ dedi.”
Kısacası bugün ah çekerek andığımız Piccinato Planı şehrin geleceğinin değil bireysel ya da belli bir kesimin çıkarlarının öncelenmesine kurban gidiyor!
Aradan 60 yılı aşkın süre geçmiş ama tabloda değişen pek bir şey yok. Üstelik çalışmaları kitleyen sanayi planlamasına bir de yeni keşfedilen fay hatları eşlik ediyor ki herkesin gerçekten şapkasını önüne koyması gerekiyor.
Bu iş artık “plan mı pilav mı” sorusundan “plan mı yoksa ecel mi” sorusuna doğru evriliyor!
NOT: Bursa basınının anıt isimleri Necati Akgün ve Niyazi Menteş’i rahmetle anıyorum. Akgün ve Menteş, yazımda alıntıladığım değerlendirmeleri kıymetli gazeteci ağabeyim İsmail Kemankaş’ın 2008 yılında hazırladığı “Kendini Arayan Şehir” belgeselinde yapmışlardı.