Esat Kaplan
Esat Kaplan
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Salgını ancak ‘güven’ bitirebilir!

Küreselleşmenin giderek artan ölçüde “güvensizlik” yaratmasının son örneği Covid 19 aşı sürecinde gösterdi kendini.

Dünyanın nüfusu 7.9 milyar. Bugüne kadar 215 milyon 680 bin 145 kişi korona virüse yakalandı. 4 milyon 492 bin 251 kişi korona virüs nedeniyle hayatını kaybetti.

Salgının hızının kesilmesinde, giderek sona ermesinde tek çare aşı olmak.

Dünya genelinde her gün 36.21 milyon doz aşı yapılıyor. Şimdiye kadar 5.13 milyar doz aşıya ulaşıldı. Bu sayı dünya nüfusunun yüzde 33’ünün en az bir doz aşı olduğu anlamına geliyor.

Salgının büyüklüğüne karşılık aşılama oranının hayli düşük kaldığı görülüyor. Üstelik salgını önlemede bir doz yeterli değil. Öte yandan, az gelirli ülkelerde aşılama oranı sadece yüzde 1.6. Yoksul ülkelerde her 100 kişi başına sadece 1.5 doz aşı yapıldı.

Yoksul ülkelerin aşıya erişimindeki devasa sorunlar orta yerde dururken, aşı karşıtlarının direnci de salgınla mücadeleyi sekteye uğratıyor. Aşıya rahatlıkla ulaşabilen, özellikle Batı ülkelerinde aşı karşıtlığı almış başını gidiyor. Örneğin, Avrupa Komisyonu’nun araştırmasına göre, Fransızların yüzde 69.9’u aşıya “güven” duymuyor. Bu oran Litvanya’da yüzde 68.2, Bulgaristan’da 66.3. Amerikalıların da neredeyse yarısı aşıya karşı temkinli.

Türkiye’ye gelince…

Sağlık Bakanlığı’nın salgının ardından kurduğu Toplum Bilimleri Kurulu’nun en etkin üyesi Prof. Dr. Veysel Bozkurt’un çalışmasına göre, Türkiye’de aşı karşıtlarının oranı yüzde 30’larda. Açıkça aşılara “güvenmediğini” söyleyenlerin oranı yüzde 38. “Bilime güvenmiyorum” diyenlerin oranı ise yüzde 11.

Kuşkusuz aşı karşıtlığının 18. yüzyıla kadar uzanan tarihsel toplumsal bir temeli var. Ancak bu karşıtlıkta bilimsel tez aramak çoğu kez boşuna uğraşmak anlamına geliyor. Zira aşı karşıtlarının ileri sürdüğü gerekçeler çoğunlukla inanç, düşünce ve eğilimleri yansıtıyor. Covid 19 yoksa yaklaşık 2 yılda 4 milyonu aşkın insan neden öldü? Aşıların etkili olup olmadığı verilerle sabit değil mi? Bir yerlerimize çip takılmasın diye ayak diremek için biraz geç kalmadık mı? Aşının kısırlığa yol açacağını biliyoruz da virüsün neye yol açacağını bilmiyor muyuz?

Kuşkusuz soru işaretleri çoğaltılabilir, her soruya bir yanıt da verilebilir. Ancak öyle görünüyor ki hiçbir yanıt, korkunun ve kuşkunun panzehiri “güven” duygusunu oluşturamıyor. Güvensizliğin temelinde ise küreselleşmenin ta kendisi var.

Salgının milyarlarca dolarlık bir aşı pazarı yaratması, aşı yarışında Çin, Rusya, ABD, Almanya gibi egemen devletlerin ön alması, ekonomik alandaki rekabetin giderek bir aşı milliyetçiliğine dönüşmesi, kendisi bir küresel oyuncu olması gereken Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel güçlere yalvarır hale gelmesi güven sorununu girift bir hale getiriyor.

Türkiye’de ise güven sorununun en önemli nedeni “şeffaflık” gibi görünüyor. Sağlık yönetimi salgının başından beri ısrarlara rağmen elindeki tüm verileri açıklamıyor. Açıklanan günlük tabloların içeriğinde en az 3 kez değişikliğe gidildi. Sağlık Bakanlığı, son olarak anlık aşı sayısını yayınlamayı da bıraktı. Neredeyse 2022 geldi, ama 2020 istatistikleri hala çıkmadı. TÜİK de aynı yılın ölüm istatistiklerini yayınlamadı. Bütün bunların ardından Türkiye’de salgını yöneten Sağlık Bakanlığına ne kadar güvenilebilir?

Kısacası ne Sağlık Bakanı’nın sevimli tweet’leri, ne Cem Yılmaz’ın aşı çağrısı, ne liderlerin kameralar önünde aşı olması topluma güven aşılamıyor. O halde hem yönetimin hem bilim dünyasının sorunu giderebilmek için yeni bir yol açması gerekiyor.

Hem de acilen…

 

 

 

HABERLER