İktidarın da ve maalesef Bursa’nın da kıymetini bilemediği siyasetçilerdendir Sedat Yalçın.
Seçim yarışına renk katmaktan öte nitelik kazandırdığı da açık bir gerçek.
O nedenle Yeniden Refah Partisi’ni kutlamak gerek. Yalçın’ı aday olmaya ikna ettiği için…
Sedat Yalçın’ı da hem kutlamak hem teşekkür etmek gerek. Siyasetin ciddi bir iddia işi olduğunu gösterdiği, iddiasını bütüncül bir kent vizyonuyla ortaya koyduğu için…
Yalçın, Bursa’ya vaatlerini şaşaalı toplantılarla tek kalemde açıklamak yerine her hafta farklı bir konu başlığını ele alarak anlatıyor.
Bugüne kadar “kent yönetimi ve kentsel gelişim”, “sosyal politikalar”, “ulaşım ve kentsel hareketlilik”, “sürdürülebilir çevre ve enerji” başlıklarında yapacaklarını aktaran Yalçın, son olarak “kırsal kalkınma, tarım ve gıda” başlığını açtı.
Yalçın’ın tarım konusunda söyleyeceklerini özellikle merak ediyordum. Bu özel merakımın nedeni kendisiyle 2009 yılında yaptığımız bir söyleşiydi.
29 Mart 2009 yerel seçimleri… Bursa’da Büyükşehir, 17 ilçe ve 20 beldede seçim var. 38 belediyeden 25’i Adalet ve Kalkınma Partisi’nin.
İl Başkanlığı koltuğunda oturan Yalçın, yakında yapılacak il kongresinin de en güçlü adayı gibi görünüyor. Bir yandan da ortaya koyduğu performansla siyasi çevrelerde “2011’de kesin milletvekili, hatta bakan bile olur” yorumları yapılıyor.
O dönem Celil İnce’nin kurduğu haftalık Ekonomik Pusula gazetesindeyim. Sevgili arkadaşlarım Dilek Göral ve Elif Sezgin ile birlikte her hafta ekonomi ve siyaset çevrelerinden bir isimle “İş Yemeği”nde buluşuyor, gazetenin göbeğini o söyleşiye ayırıyoruz.
Yalçın ile 21 Nisan 2009’da yaptığımız ve 28 Nisan 2009 tarihli Ekonomik Pusula’da yayınlanan söyleşimizin başlığı “Reçeteleri hazır.”
Yalçın’ın üzerinde durduğu iki konu var. İlki vergi reformu, ki bir Maliyeci olarak bu konuyu öncelemesi son derece doğal.
İkinci konu ise tarım. Yalçın, “Vergi benim temel konum. İkinci projem tarımla ilgili. Tarımla işletmeciliği bir araya getiren bir formül” diyor.
Üzerinde çalıştığı modeli Tarım Bakanına, hatta Başbakana anlatmış. “Model hazır ama benim orada lazım” diyor, “uzaktan kumandayla anlatamayız.”
Çok da iddialı.
Öyle ki “Vergi reformu ve tarım sorunları çözüldüğü zaman 28 büyük başlık çözülmüş oluyor.” diyor.
15 yıl sonra aynı iddiayı bir kez daha ortaya koyuyor Sedat Yalçın.
Öncelikle can alıcı ve hatta can yakıcı bir tespitle başlıyor:
Türkiye’de “tarımsal desteklemeye bütçeden ayrılacak kaynağın gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamayacağı” şeklindeki yasal hükmü hatırlatarak, “Bizim çiftçilerimizin devletten hala büyük bir alacağı var” diyor.
Peki, çiftçinin alacağının hiç değilse bir bölümünü yerel yönetimler eliyle tahsil edebilmesi mümkün mü?
Yalçın’a göre mümkün, ancak bunun için yapılması gerekenler var.
Öncelikle kırsal altyapıyı ölçek ekonomisine uygun hale getirmek gerekiyor. Yaşadığımız baş döndürücü teknolojik değişime “İnternetin olmadığı yerde kimseyi tutamazsınız” sözleriyle dikkat çeken Yalçın’ın kırsal kalkınma modelinin ana unsuru örgütlenme.
Aşağı yukarı bizim Konya kadar bir ülke olan Hollanda’nın tarımdaki başarısının altında yatan temel unsurun kooperatifleşme olduğunu hatırlatan Yalçın, son yıllarda adeta pıtırak gibi artan kooperatiflerin doğru yönetilmediği görüşünde. Başka deyişle kooperatifçiliğin gelişmesi için çiftçiye meyve fidanı dağıtmak, köylü kadınlara “tarhana kurun-reçel yapın” demek, jest olsun diye eşantiyon çantalarına onların ürettiklerini koymak yetmiyor, yönetici ve yönlendirici olmak, gerektiğinde de alıcı olarak piyasaya girmek gerekiyor ki üretici tüccara yenilmesin!
Tabii Bursa’da kırsal kalkınma ve tarım denince akla hep dağ ilçeleri, dağ denince de organik üretim geliyor. Dağ ilçelerinin sanayiden uzak kaldığı, dolayısıyla tarım topraklarının kimyasal atıklarla kirlenmediği gibi bir varsayımla hareket ediliyor.
Yalçın, bu bağlamda sadece dört dağ ilçesini değil, yine bir yüzüyle Uludağ’a bakan İnegöl’ü ve İznik’i de sayıyor. Ama ben bu konuda sicilimizin pek parlak olmadığı görüşündeyim.
Yıllar önce çevre mühendisi bir akademisyenden İzmit’teki tehlikeli atık yakma tesisinden çıkan küllerin Uludağ topraklarında yapılan analizlerde nasıl ortaya çıktığını dinlemiştim!
Yine de son yıllarda etkisini giderek derinden hissettiğimiz küresel ısınma ve iklim değişikliği ile tüm dünyayı sarsan korona salgını tarımın önemini açıkça ortaya koydu. O nedenle sanayiye zaten çoktan doymuş olan bu şehrin özgün yeşil kimliğinin içini yeniden ve gerçekten doldurmak gerekiyor. Çünkü Bursa’nın bugün yaşadığı hemen her problemin temelinde sanayinin kontrolsüz gelişimi yatıyor.
Kentteki 17 Organize Sanayi Bölgesinin yüzde 29’u hala boşken yeni sanayi alanları açmak yerine Yalçın’ın önerisine kulak versek…
“Bursa’yı Eskişehir ve Bilecik ile bir bölge olarak düşünsek. Tarım toprağı olmayan İnegöl’den Eskişehir’e uzanan koridoru bir sanayi koridoru olarak planlasak… Yol var, demiryolu var, hava ulaşımı ve liman bağlantısı mümkün. Bursa sanayisinin üçte birini oraya götürebilsek. Adım adım yapılabilir ve Bursa’nın kurtuluşu olur. 20 yılda yapalım, ama yapalım bunu. Bursa böyle nefes alır.”
Yalçın, tüm içtenliğiyle “Allah bana nasip ederse ilk gün işim bu” dedi.
Siz ne dersiniz bilmem ama diğer adayların da kulağına küpe olsun bu sözler!
NOT: Sedat Yalçın ile 2009’da yaptığımız söyleşinin kupürü dört dörtlük bir gazeteci olmak dışında çok iyi bir arşivci de olan sevgili Dilek Göral Kemankaş‘tan geldi. Çok teşekkür ederim. Olmasa bu yazı eksik kalacaktı!