Tarih 31 Ağustos 1922…
5 gece 5 gün süren Başkomutanlık Meydan Savaşı sona ermiş; Türk ordusu Yunan’ı İzmir’e kovalarken, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa savaş meydanını dolaşmaktadır.
Çalköy yakınlarındaki Berberçam mevkisinde tanık olduğu manzara onu derinden etkiler: Top mermisinin açtığı çukurda şehit düşen ve üzeri neredeyse yarı yarıya toprakla örtülmüş bir Mehmetçik’in kolu, sancağı gökyüzüne doğru dimdik tutar şekilde kaskatı kalmış haldedir.
Şehit Sancaktar Mehmetçik’in künyesi yapılan tüm araştırmalara rağmen bulunamaz ama Mustafa Kemal Paşa savaş meydanındaki bu manzaranın anıtlaştırılması emrini verir.
Anıtın temeli Büyük Zafer’in ikinci yıldönümünde, 30 Ağustos 1924 tarihinde, bizzat Gazi’nin katılımıyla atılacaktır.
İstanbul’dan İzmir’e, Konya’dan Adana’ya, Afyon’dan Kütahya’ya binlerce yurttaşın Dumlupınar’a akın ettiği törende Mustafa Kemal, “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı”nın simgelediği anlamı tek cümleyle özetler:
“Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ebedi hayatı burada taçlandı.” *
(Kaynak: ata.msb.gov.tr-Atatürk Albümü)
“Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı”, Zafertepe’de Mimar Hikmet ve Taşçı Kadri tarafından üç yılda inşa edilir ve yine törenle açılır. Yaklaşık 30 yıl sonra Zafer Tepe’ye yeni bir anıt yapılması ve “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı”nın, Atatürk’ün şehit sancaktarı bizzat gördüğü Berberçamı Tepesi’ne taşınması kararlaştırılır. Anıtın mermer parçaları ile sancak kısmı parçalar halinde Afyonkarahisar Müzesi’ne taşınır.
Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın sevk ve idare edildiği 1181 rakımlı tepede inşa edilen Zafer Anıtı 4 yılda tamamlanarak 1968 yılında açılırken, “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı” 10 yılı aşkın bir süre müzede unutulur! Ta ki Yurtiçi Batı Bölge Komutanı Tümgeneral Ali Özveren devreye girene kadar… Özveren’in talimatıyla anıtın yeniden inşasına başlanır ve Berberçamı Tepesi’ndeki “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı” 30 Ağustos 1979 tarihinde yeniden açılır.
1982 yazında Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtında, annem ve ablamla birlkte… (Fotoğraf: Cemal Kaplan)
Benim şehit sancaktar ile tanışmam dokuz yaşımı sürdüğüm sıralarda oldu. Sene 1982 olduğuna göre, demek ki anıtın yeniden açılmasından 4 yıl sonra…
Bir İzmir seyahati sırasında rahmetli babamın duyarlılığı sayesinde Dumlupınar güzergâhındaki hemen tüm anıt ve şehitlikleri ziyaret etmiştik. Bir de bugün Dumlupınar merkezinde bulunan, hafızam beni yanıltmıyorsa o zamanlar Zafer Tepe’deki küçük bir müzeyi gezmiştik. Kırık bir kağnının başında ailecek toplandığımızı gören yaşlı müze görevlisi usulca yanımıza yaklaşmış, kırık kağnının hatırasını hikâye etmişti. O kağnı yıllar sonra Atatürk’ün “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı”nın temelini atarken yaptığı konuşmada karşıma çıkacaktı:
“Efendiler, Ağustos’un otuz birinci günü yaklaşık öğle vakti idi ki, yine bu Çalköyü’nde, yıkık bir evin avlusu içinde İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile buluştuk. Kırık kağnı arabalarının döşeme ve oklarına ilişerek bundan sonraki vaziyeti konuştuk. Kazandığımız meydan muharebesinin bütün seferi sona erdirebilecek bir büyüklük ve önemde olduğunda birleştik. Şimdi Bursa istikametinde çekilen düşman kuvvetlerini mahvetmekle beraber bütün orduyla dinlenmeden İzmir’e yürüyecektik.” *
30 Ağustos 1922’de Atatürk’ün deyişiyle “alevler ve dumanlar içinde yanan Çalköy”de nasılsa sağlam kalmış kırık kağnı bugün Dumlupınar Kurtuluş Savaşı Müzesi’den sergileniyor…
“Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı”nı ikinci ziyaretim ilkinden 24 yıl sonraya 2006 yılına rastlar. Bu kez eşimle birlikte ziyaret etmiştik, anıt ve şehitlikleri. Bir hayli de üzülmüştük.
Çevredeki birçok şehitlik sahipsiz, çoğunlukla kuru ot basmış; yangın tehlikesiyle karşı karşıya, mezar taşları kırılmış, anıtlar yıkık dökük durumda, şehitlikleri birbirine bağlayan yollar gölet sularıyla kapanmış haldeydi.
Büyük Aslıhanlar Üçtepeler Şehitliğinin 2006 yazındaki hali…
Dumlupınar Şehitliği her zamanki gibi temiz ve bakımlıydı neyse ki…
Kısmen “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı” da öyle…
Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtını 2006 yazındaki ziyaretimizden…
Temmuz 2024’te bir kez daha düştük Dumlupınar yollarına. İkinci ziyaretimizden 18 yıl sonra… Bu kez 15 yaşındaki kızımız Işık’la birlikte.
Maalesef gözümüz gibi bakmamız, koruyup kollamamız gereken Kurtuluş Savaşı hatıralarını yine yalnız, yine tek başına, yine ıssız ve neredeyse kaderine terk edilmiş halde bulduk.
Her 30 Ağustos’ta resmi törenlerin yapıldığı Zafer Tepe’nin yamaçlarındaki alan son derece bakımsız. Zafer Anıtı’nın çevresinde sergilenen toplar, dev uçak maketleri sahipsiz. Hani kaldırıp götürsen nereye diyecek kimse yok!
Temmuz 2024’te Zafer Tepe…
Zafer Tepe’den hemen sonra “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı”na geçiyoruz. Büyük bir coşku ve heyecanla Işık’a anıtın hikâyesini anlatıyoruz, o da tarih öğretmenlerini anarak “derslerde anlatmışlardı” diyor sevinçle, ama bizi karşılayan manzaranın simgelediği anlama layık olmadığını görünce yüzümüz düşüyor.
Temmuz 2024’te Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı…
Şehit Sancaktar Mehmetçik’in kolu yine dimdik ama kıpkırmızı sancağının rengi solmuş, söylemeye dilim varmıyor da neredeyse pembeye dönüşmüş.
Anıtın mermer kaidesi yer yer çatlamış, mermer merdivenleri kararmış.
Etrafını çevreleyen mermer korkulukların hali daha da vahim. Çatlayan mermerleri sözde yapıştırmışlar, sağlam dursun diye altlarına kırık mermer parçalarından gelişigüzel destek yapmışlar.
Öfkeyle söylenerek rotamızı Büyük Aslıhanlar Üçtepeler Şehitliği’ne çeviriyoruz.
Büyükaslıhanlar Köyü hayli büyük, nüfusu hatrı sayılır derecede, tarım var, hayvancılık var, gelgelelim şehitlik yine yalnız, yine mahzun.
Büyük Aslıhanlar Üçtepeler Şehitliğinin 2024 yazındaki hali…
Şehitliğin yamaçları yine kuru otlarla çevrili, sözde açık hava müzesine dönüşsün diye yamaçlara serpiştirilen etnografik parçalar kırık dökük, harap durumda. Küçük bir tepenin üzerindeki anıt belli ki 2006’dan sonra yenilenmiş.
1982’den 2024’e Dumlupınar İlk Hedef Anıtı…
Aslıhanlar’dan sonra Dumlupınar merkezindeki “İlk Hedef Anıtı”nı selamlayıp neyse ki yine temiz ve bakımlı gördüğümüz Dumlupınar Şehitliği ile turumuzu tamamlıyoruz.
Temmuz 2024’te Dumlupınar Şehitliği ve Bursalı şehitlerin mezar taşları…
Daha kapsamlı bir gezi için Işık’a söz verip direksiyonu Antalya’ya doğru kırıyorum ama aklımda binlerce soru dolanıyor.
Türklere Anadolu’nun kapısını açan Malazgirt, Anadolu’yu vatan yapan Çanakkale ve Cumhuriyeti getiren Büyük Taarruz.
Bugünlerde Ankara’daki bazı aklı evveller tarihi vakaları birbirleriyle kıyaslamayın, kategorik ayrımcılık yapmayın, sonuçları çok tehlikeli olur filan diyor ya!..
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!
Her 26 Ağustos’ta Malazgirt’e akın edip devletin zirvesini Ahlat’ta toplarsanız, Selçuklu Mezarlığına gösterdiğiniz hassasiyeti Afyon’daki, Kütahya’daki şehitliklerden esirgerseniz, Gelibolu’ya paye verip Dumlupınar’ı görmezden gelirseniz kıyaslarlar!
Kıyaslarım!
Hatta şunu sorma hakkını bile kendimde bulurum:
Malazgirt milliyetçi duygularınızı okşuyor, Çanakkale inancınızı derinleştiriyor da Kurtuluş Savaşı hatıraları sizi neden ürkütüyor?
Hatırlayın ne demişti Atatürk, “Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı”nın temelini atarken:
“Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ebedi hayatı burada taçlandı.” *
* Hakimiyeti Milliye gazetesi, 31 Ağustos 1924.
NOT: Kurtuluş Savaşı şehitlikleri Doğa Koruma ve Milli Parklar’ın sorumluluğunda. Oysa Çanakkale‘de, Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığının sorumluluğu altında güzel işler yapılıyor, izleyebildiğim kadarıyla. Alan Başkanlığı organizasyonu Uludağ‘dan çok Kurtuluş Savaşı alanlarına yakışmaz mıydı?