Sorunun yanıtı net: Tam da göbeğinde…
Yaklaşık 5 milyon EYT’linin çok büyük bir bölümü işçi. Bir kısmı çeşitli sendikalara üye. Kalanları Türkiye’de örgütlenmenin genel sorunları nedeniyle sendikalı değil.
Peki, Türkiye’deki işçi sendikaları EYT meselesine sahip çıkıyor mu?
Bu sorunun yanıtı da net: Hayır!
Hadi, daha “diplomatik” bir dille ifade edeyim: Yeterince değil!
Bu kanıya nereden mi varıyorum?
Anlatayım…
***
Temmuz 2021 verilerine göre, Türkiye’de en büyük işçi sendikası TÜRK-İŞ. Üye sayısı 1 milyon 154 bin 177.
TÜRK-İŞ’in 1999’daki yönetiminin “mezarda emeklilik” yasasına karşı yeterli mücadeleyi verip vermediği tartışmalarını bir kenara bırakıp bugün ne yaptığına bakalım.
TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay’ın EYT meselesini nadiren dillendirdiği görülüyor. O da sorulursa…
Yaptığı değerlendirmeler de maalesef 2019’daki kamu toplu iş sözleşmesinde takındığı tavrı hatırlatıyor. Hani, önündeki mikrofonların açık olduğunu unutmuş da şöyle deyivermişti:
“Uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle.”
İşte TÜRK-İŞ, EYT meselesini de uzatmadan kapatmak niyetinde. Onu da 29 Kasım 2021’de Cumhuriyet gazetesinin sorusuna verdiği yanıttan anlıyoruz:
“EYT’liler benim sorunum. Bir yerden başlamak gerek. Hükümet diyor ki 5 milyonluk bir insan topluluğu var bir seferde halledemem. Bazılarının hoşuna gitmeyecek ama benim makul olanı söylemem gerek. Kısa bir zaman diliminde 4-5 yılda bunu eritmek gerekir.”
Söze “EYT’liler benim sorunum” diye başlayan birinin yeni bir “kademeli geçiş” formülüne razı olmasına, “4-5 yılda bunu eritmek gerekir” demesine, zaten 4-5 yıldır haksız yere bekletilen bir EYT’li ne der acaba?
Yine de hakkını yemeyelim Atalay’ın. EYT’lileri 2019’da dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Vedat Bilgin’le tanıştıran isim olduğunu da ekleyelim.
İktidara TÜRK-İŞ’ten daha yakın olduğu söylenen 730 bin 516 üyeli HAK-İŞ’in EYT konusundaki tavrı da farklı değil.
Milyonlarca insanın mağduriyetini kırk yılda bir hatırlayan HAK-İŞ Başkanı Mahmut Arslan için EYT, muhalefete IMF sopasını sallamak için bir fırsat gibi. Zira ne zaman EYT meselesi sorulsa yanıtı aynı:
“Bugün EYT olarak karşımıza çıkan sorunun kaynağı IMF’dir. Özellikle bizim önümüze koyduğu dayatmadır. O para fonunun baskılarıyla Türkiye’de insanlar primleri doldurduğu halde emekli maaşı alamıyor. Aradan 22 yıl geçti. Hâlâ biz IMF’nin dayattığı inatçı reçetelerin faturalarını ödemeye devam ediyoruz.”
İyi de neden? Neden hâlâ fatura ödüyor EYT’liler. IMF’ye veda etmemiş miydik, IMF’ye borç verir hale gelmemiş miydik?
Elbette HAK-İŞ’in de hakkını yemeyelim ve 4 Temmuz 2019’da açıklanan 13 maddelik başkanlar kurulu bildirisinin 9’uncu sırasına EYT’yi koyduğunu hatırlatalım.
Gelelim 206 bin 640 üyeli DİSK’e.
Yarın EYT meselesi çözülürse EYT’liler kuşkusuz DİSK’i ve başkanı Arzu Çerkezoğlu’nu ayrı bir yere koyacak.
Belki TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ kadar “yetki” sahibi değil DİSK. Belki onlar gibi yağmur yapacak bulut değil. Hiç olmazsa yağmasa da gürlüyor.
Bakın Çerkezoğlu’na, EYT her daim gündeminde. Daha dün Twitter’ı yıkan bir sohbet odasında EYT’li kadınlarla birlikteydi. Tıpkı EYT’nin tüm kitlesel eylemlerinde yanında olduğu gibi…
DİSK’ten daha fazlasını beklemek de EYT’linin hakkı…
Peki, sendikalar bunca güç sahibiyken, iktidar ile onca pazarlık masasına otururken, EYT meselesine ve EYT Federasyonu’na neden sahip çıkmıyor?
Çünkü EYT örgütlenmesi yavaş yavaş açılan bir şemsiye gibi.
Çünkü EYT giderek bir çatı örgüte dönüşüyor. O çatı örgütte TÜRK-İŞ’lisi de HAK-İŞ’lisi de DİSK’lisi de var.
Çünkü EYT sadece EYT demek değil. EYT demek ABO demek. EYT demek stajyer ve çıraklar demek. EYT demek borçlanma haksızlığına uğrayan kadın demek. EYT demek prim günü eksik olanlar demek…
EYT demek sağcısıyla solcusuyla çalışma hayatındaki haksızlıkların mağdur ettiği insanlar demek.
Üstelik EYT Federasyonu’nun kapısı bütün hak mağdurlarına açık ve o kapıdan girmek çok kolay.