Sivas’ın, Madımak’ın, 2 Temmuz’un ateşi en çok kimi yakmıştır diye sorsalar bana, hiç tereddüt etmeden Rıfat Ilgaz derim.
Türkiye’nin Madımak acısıyla sarsıldığı günlerde 82’inci yaşını sürmektedir Rıfat Ilgaz.
Tam da…
“YÜZYIL’ımı dörde böldüm…
Her bölümü bir mevsim,
Biri kaldı, üçü gitti…
YAZ’ı gitti, GÜZ’ü gitti,
Karlı, tipili KIŞ’ı gitti,
Yemyeşil bir bahar kaldı!” dediği günlerdir.
Ömrü cezaevleriyle sanatoryumlar arasında geçen, ya otel odalarında ya matbaa kuytularında konaklayan Ilgaz, 70’li yıllarda iyi kötü bir emekli maaşına kavuşur. Ve soluğu Cide’de alır. “Ne iyi etmiş de anam beni bu cana yakın memlekette doğurmuş” dediği Cide’de. Eşsiz, benzersiz bir memlekettir Cide, ona göre: “Her şeyimi yitirdiğim günlerde Cide’nin belleğimin duvarlarına yansıyan görünümü ile dirilir, yaşama gücümü tazelerdim…”
Ne var ki Sivas’ın alevleri Cide’nin o eşsiz, benzersiz görünümünü bellekten silecek kadar güçlüdür. Toplumun üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül’de, 70 yaşına rağmen gözleri bağlı elleri kelepçeli Cide sokaklarında gezdirilerek, Kastamonu mezbahasındaki zulme direnen Ilgaz’ın yüreği Madımak’a dayanamaz.
Sivas katliamından birkaç gün önce Edebiyatçılar Derneği’nin ödülünü almak üzere Ankara’dadır Rıfat Ilgaz. Kimler yoktur ki törende… Behçet Aysanlar, Metin Altıoklar, Asım Bezirciler… Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a gidecek şairler, yazarlar, sanatçılar… Dostlarının Sivas’tan dönüşünü beklerken, kara haber gelir. Yıkılır Ilgaz.
Sivas’ın ardından Cumhuriyet gazetesine söyledikleri yaşadığı yıkımın en net ifadesidir:
“Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı. Her şey yalama oldu! Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Yaşama da inanmıyoruz. Artık yaşam yalama oldu. Evden dışarı çıkmamak mı lazım? Bizim aklımız ermez oldu. Asım benim çok eski dostum. Benim için yıllarca çalışıp değerli kitaplar yazan bir yazar.
Yazar, kitapları yalnız kendisi için yazmaz. Kitaplar birer sevgi derlemeleridir. Asım aylarca yıllarca benimle yattı, kalktı. İyi günlerimde gülmüş; hapishanelerde, kelepçelerde ağlamış. Gözlerinin önünde 81’de kelepçeliyim. Asım yanımda. Türkiye’de, yaşama da ölüme de inanılmıyor. Asım Bezirci yaza yaza kayboldu gitti işte. İnsanca yapabileceğimiz tek şey, şimdi Asım’ı saygıyla anmak.”
Kadim dostu Asım Bezirci’nin, Nesimi Çimen’in ve diğer aydınların katledilmesine yüreği yanıyordu Ilgaz’ın. Ama asıl büyük yıkım olayın bizatihi kendisiydi. “Bak Aydın” demişti oğlu Aydın Ilgaz’a:
“Firavunlar, piramitlerin içindeki tabletleri kırdılar. İkinci Dünya Savaşı’nda, Hitler’in orduları bütün kütüphaneleri paramparça ettiler. Ama insanlık tarihinde hiçbir zaman düşünürler, yazarlar, aydınlar bir binaya toplanıp, üzerlerine benzin dökülmedi. Bu bizim ayıbımız.”
1940’lardan 1980’lere türlü zulümlerle baş eden büyük usta işte bu ayıba katlanamadı. Sivas katliamından sadece 5 gün sonra yaşama veda etti.
Edebiyat dünyası, basın dünyası, işçiler, emekçiler, öğrenciler, Sarı Yazmalılar, Karadeniz, Türkiye… 7 Temmuz 1993’ten beri Rıfat Ilgaz’sız. Ama romanlarıyla var, hikayeleri yazılarıyla var, şiirleriyle var. Hep olacak!
Hem ne var bugün ölüm yıldönümüyse! Bugün ölüm yıldönümüyse bu yıl da 110. doğum yılı…
Yaşama itişkenliğiyle damga vurmuş Ilgaz’dan söz edilen yerde umutsuzluk olur mu? Karamsarlık olur mu? İnsancıllık elden bırakılır mı?
O bile yazmadı mı, ölümünden sonra ortaya çıkan son şiirinde:
“Elim birine değsin,
Isıtayım üşüdüyse,
Boşa gitmesin son sıcaklığım.”