Bir dükkânın yüz yıllık tarihi, bir çarşının; bir şehrin; bir ülkenin ve hatta dünyanın yaşadığı değişime ışık tutar mı?
Eğer o dükkân, tam bir asırdır değişimi gözleyen anıtsal bir yapı gibi tarihi Bursa’nın nüvesini oluşturan çarşının göbeğindeyse, tutar!
Eğer o dükkânın geçmişi, ivecen bir televizyon habercisinin titiz kaleminden dökülürse, belleğimizdeki bölük pörçük olaylar derli toplu bir sıraya girer. Kalem erbabının duyarlılığı her on yılı anlattığı birkaç cümlelik toparlamalarda hissedilir. Biz şiir gibi okuruz o cümleleri. Oysa sözcükleri bir araya getiren şey olayları iyi okuyan, aralarındaki bağı gören ve sonucu net ifadelerle kâğıda döken gazetecilik deneyimidir.
Meslektaşım Güzin Abraş, “emeğin kutsallığının somut şekli” olarak gördüğü “Bizim Dükkân”da*, değişimin dayatmalarına rağmen “vazgeçmemenin resmi”ni çizerken, bir yandan da “Bursa’nın değerlerinin saklı olduğu gizli hazine”yi sunuyor okurlarına.
Cumhuriyet’le yaşıt “Bizim Dükkân”ın tarihi “herkes alanında en iyisini yapmalı” ilkesiyle başlar. 30’larda “çıktık açık alınla” diye inlemektedir dükkânın önü. 40’lar savaş ve kıtlık yıllarıdır. Öyle ki köfte ızgarasının oluklarından akan yağ bir kapta toplanmakta, konu komşuya dağıtılmaktadır.
50’ler Bursa’nın belleğine Kapalıçarşı yangınıyla kazınır. “Güvenme servetine, bir kıvılcım yeter!” sözü alevlerle, simsiyah dumanlarla anlam kazanır. 1958’in 24 Ağustos’unda Bursa’da sermaye yapısı değişir!
60’lar isyanın, özgürlük türkülerinin, çiçek çocukların yıllarıdır. “Bizim Dükkân”ın da “Hacıbaba” olduğu yıllar. 70’ler insanların tüm dünyayı “paylaşma”yı hayal edemediği, ama daha varsıl bir gelecek hayaliyle şehirleri köylere çevirdiği dönemdir. Darbe, baskı ve yasak yıllarıdır 80’ler. Buna rağmen güneşin doğudan yükseldiğinin anlaşılacağı yıllar.
Değişim, dönüşüm, iletişim denince 90’lar. Emperyalizmin adının küreselleşmeye dönüştüğü dönem. Sonra milenyum. Bir yüzyılı kapatan bir sonrakini başlatan üç sıfırlı yıllar. İkiz kulelere çarpan uçakların yılları. Sonra da baş döndürücü gelişmelere gebe 2010’lar…
Kuşlarla çiçeklerle değişmektedir Bursa, Abraş’ın kaleminde. Guguk kuşları, serçeler ve kargalara, meydanlara düşen buğday taneleriyle güvercinler eklenir önce. Güvercinler “bir fon gibi sonradan yapıştırılır” şehre. “İkindi vakti”ni anlatan kargaların sığınağı; “çatı araları” azalır gitgide. Ve martılar gelir denizsiz kente: “Öyle maviliklerde süzüldükleri gibi özgür ruh duygusuyla değil, korku vererek…”
“Nemli nemli kokan” şimşirlerin apansız yitip gittiği şehirde “dut dalı”ndan yapılan derme çatma barakaların yerini beton kutular alırken, hikayesi fetihle, Emirhan’la başlayan çarşı da değişir. Depremlerle yangınlarla biçim değiştirir. Esaslı değişim ise milenyum yaklaştıkça gösterir kendini. Rekabet gücünü yitiren çarşı “tarihi kimliği”ne sığınır.
Çancılar’ın Hacıbaba’sı tam 100 yıldır o tarihi kimliğin anıtlarından biri olarak gözlüyor değişimi. Bir asırlık köfteci dükkanının pek çok sırrı var elbet. Onlardan birini, belki de en önemlisini Hacıbaba’nın 5. kuşak temsilcisi Furkan Küçüker fısıldıyor satırların arasına:
“Burada herkes eşit!..”
___
*Güzin Abraş’ın, Hacıbaba Izgara’nın 3. kuşak temsilcisi, babası Mehmet Abraş anısına kaleme aldığı Bizim Dükkân kısa süre önce Aktüel Yayınevi’nden çıktı. Abraş, Bizim Dükkân’ı yazmakla kalmadı, belgeselini de çekti. Belgeseli aşağıda izleyebilir, kitabı tüm internet kitapçılarından edinebilirsiniz.