Bayram geldi çattı.
Ve haliyle bayramlaşmalar bayram ziyaretleri hafta sonuna damgasını vuracak.
Peki bayramın ana sohbet konusu ne olacak bu ziyaretlerde?
Hiç kuşku yok ki seçim ve geçim konuşulacak ağırlıkla!
Acı anıların tarihi olan 6 Şubat maalesef çok çabuk unutuldu.
Haliyle depremselliğin çok da fazla konuşulur bir gündem olmayacağı ortada. Çünkü siyaset çok ağır ve baskın bir biçimde kamuoyunun önüne çıktı geldi.
Öyle ya da böyle biz artık partileri, ittifakları, milletvekili adaylarını, vaatleri, kapışmaları, trolleşmeleri konuşmak durumunda bırakıldık.
Oysa vatandaşın binbir derdi var!
En başladı hayat pahalılığı ve haliyle geçim derdi geliyor.
Dolayısıyla şüphesiz ki kazanılan paranın giderlere yetip yetmediği konusunda hemen herkesin söyleyecek bir sözü olacak bu bayramda.
Özellikle son dönemlerde çok titiz şekilde seçim yatırımı yapılan emeklilerin söyleyecek sözü muhakkak ki çok daha fazla olacaktır!
Çünkü milyonlarcası daha 4 ay öncesine kadar 3 bin 500 TL ile geçinmek zorunda kalmıştı.
Sonrasında ise en düşük maaşın önce 5 bin 500 artından 7 bin 500 TL’ye çıkabileceğini öğrendik.
Amma velakin o hızlı artışta da arada kalan maaş dilimlerinde pek çok kişide aynı oranda zam almayarak mağdur oldu.
Elbette ki 7 bin 500 TL’nin üzerinde emekli maaşı alanlarda “Bizim canımız yok mu!” diyordur doğal olarak.
Çünkü hayat pahalı enflasyon herkesi eşit şekilde eziyor.
Yani birincil gündemi elbette ki alım gücünü arttırmak olduğu aşikar! Ama bu sadece maaş zamları ile olacak iş değil. Hele orta ve uzun vadede.
Dolayısıyla bir an önce enflasyonun da kontrol altına alınması gerekli.
Bu konuda çokça söz sarf ediliyor siyasetçiler tarafından. Ancak kalıcı bir ekonomik stratejiye dair tek bir kelime duymadım!
Dolayısıyla bir uzman olarak da açıkçası gelecek döneme ait kaygılarım var.
Benzer kaygıları şüphesiz ki bayramda konuşacak olan çok kesim vardır.
Hele de EYT’li olmaktan kurtulduklarını düşündükleri halde bir türlü maaş bağlanamayan ve belki aylarca da bekleyecek olanların söyleyecek sözleri olacaktır!
Kısacası bir yanda enflasyon konusunda çok kalıcı köklü bir strateji değişikliğine ihtiyaç var. Diğer tarafta da sosyal güvenlik sisteminin baştan aşağı değiştirilmesi, maaş haksızlıklarının giderilmesi ve herkesin hak ettiği insanca gelir seviyesine kavuşturulması gerekiyor!
Çok kısaca bayramda tartışılacak en önemli konu olan 14 Mayıs’a odaklanıp baktığımızda seçim sonucunun ne olduğundan bağımsız olarak ekonomik hayatta çok da büyük bir beklentiye girmemek gerektiğini görüyorum ben!
Neden mi?
Yine çok özetle nedenine baktığımızda birçok alanda tıkanan bir sistemsel sorunlardan bahsetmek mümkün öncelikle.
Mesela bütçe açığı aldı başını gidiyor! Cari açık onun peşinden koşturuyor. İzlenen maliyet ve kur politikası nedeniyle de ihracat neredeyse durma vaziyetine geldi.
Keza enflasyon kontrolü anlamında da henüz net bir görüntü yok.
Döviz kurunu belli bir seviyeye çıkarma gerekliliği de aşikar ironik olarak! Ama 14 Mayıs’tan sonra da dövizde öyle önemli bir değişiklik olması beklenmemeli.
Nedeni çok açık. İktidarda kim olursa olsun enflasyonu daha da coşturacak bir parametre olarak dövizi yükseltme şansına sahip olmayacaktır. Hemen bir yıl dahi bulmadan yerel seçimlerin karşımıza çıkacağı unutulmamalı!
Neticede köklü yapısal değişikliklere fazlasıyla ihtiyaç olan bir ekonomik tablo ile karşı karşıyayız. Ancak mevcut tablo ekonomide kısa vadede öyle aman aman bir görüntünün ortaya çıkamayacağını gösteriyor bizlere.