Piyasalar karman çorman…
Sadece bizde değil çalkantı.
Küresel piyasalar tepetaklak gitme kararlılığını ısrarla sürdürüyor!
Çarşamba yaşanan kısa soluklanmanın ardından borsa endeksleri kırmızıya boyandı yeniden.
Borsa İstanbul yüzde 2 civarı kayıptaydı dün. ABD borsaları son 10 günde yüzde 10’un üzerinde kayıp yaşadı. Avrupa ve Asya piyasaları da bu çalkantılı dönemden nasiplerini almaya devam ediyor!
TL ve benzeri yani gelişmekte olan piyasaların para birimleri değer kaybediyor bu atmosferde.
Bitcoin ve benzerleri yani kripto piyasası da çakılma sürecinde.
Petrol ve hammaddeler ise oynak bir seyre sahne olsa da gözlerini yukarıda tutmaya devam etmekte!
Peki niye tadı kaçtı borsaların? Niye TL değer kaybediyor?
İşin özünde bir yanda Türkiye’yi herkesten fazla etkileyen küresel enflasyon baskısı var. Diğer yanda da başta ABD ve Avrupa olmak üzere giderek artan durgunluk sinyalleri.
Yani yüksek enflasyon ortamında yavaşlayan ekonomiler her ülkenin başına bela oluyor. Dünya genelinde fakirleşip daralıyoruz!
Bu atmosferde üretilmeye çalışılan çözümlerse kısa vadede sonuç verecek gibi durmuyor. Ve aynı zamanda yatırım iştahına darbe vuruyor.
Nasıl mı?
Hafta faizin haftası. Artıran artırana…
ABD Merkez Bankası Fed 75 baz puanlık artışa gitti.
İngiltere bu yıl 5. kez faiz artırdı.
Macaristan da faiz artıranlar kervanına katıldı 50 baz puanla…
Daha ilginci İsviçre 15 yıl sonra ilk kez faiz artırdı!
Avrupa Merkez Bankası da kaçınılmaz olarak artırma durumunda kalacak bu gidişle.
İşte bu parasal sıkılaştırma atakları her ne kadar Fed örneğinde olduğu gibi arada güvercin duruş ve yumuşatıcı sözler de sergilense piyasaların tadını kaçırmakta.
Özellikle de yavaşlamaya dair sinyaller güçlendikçe bu tablo daha da ağırlaşıyor!
Haliyle veri akışına bağlı olarak alınan tedbirlerin boyutu da değişkenlik göstereceğinden yaz aylarına oynaklığın damgasını vurması kaçınılmaz görünüyor.
Ayı piyasası beklentileri yoğun biçimde tartışılacak küresel çapta.
Yani para sahiplerinin eski kazançlardan hızla uzaklaştığı günlerdeyiz!
Ama asıl hikaye reel ekonomide yani vatandaşın çektiği sıkıntıda kendini gösteriyor. Dünyadan esen olumsuz rüzgarlara değer kaybeden liranın eklenmesi yetmiyormuş gibi bir de fırsatçılığın boy göstermesi memleketin tadını tuzunu iyiden iyiye kaçırmış durumda!
Hayat pahalılığını yaşamadığımız konuşmadığımız bir gün bile yok. Alım gücü roket hızıyla erirken hala ücretler konusunda tatminkar bir söz işitmiş değiliz!
Artacak mı, ne zaman artacak, ne kadar artacak ücretler? Hala çok belirsiz. Oysa yılbaşında yapılan ücret artışları çoktan eridi bitti bile!
Ve ne yazık ki; yapılması olası ayarlama TÜİK’in rakamına göre gerçekleşecek. Ve de çarşı pazardaki maliyetleri karşılamaktan uzak kalacak yine.
“Ne olacak bu memleketin hali?” diye soranların giderek çoğalması da doğal.
Verdiğim cevapsa kısa vadede “Zengin daha zengin fakir daha fakir olacak.” şeklinde formülize edilebilir özetle.
‘Orta direk’ diye bir kavramın kalmadığı ülkemizde; zenginin istediği hızda olmasa da yine de zenginleştiği, ücretlilerinse fakirlik okyanusunda daha da dibe batmamak için çırpındığı bir süreç yaşıyoruz!
Şu ana kadar alınan parasal ve mali tedbirlerin hayat pahalılığını önleyici etki yapmadığına herkes şahit.
Çünkü…
“Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine” durumu faiz cephesinde tam gaz devam ediyor. Dünya faiz artırırken biz düşürme çabasındayız.
Elimizdeki döviz rezervleri kur ataklarına karşı yeterli olmaktan uzak. Ve pahalı ithalat yüzünden cari fazla da veremiyoruz.
Neticede dövizin ve de enflasyonun yükselmemesi için bir neden yok!
Bu tablo ise fakirleşmenin önüne geçilmesini olanaksız hale getirmekte.
Üstelik dünyadaki yavaşlama süreci en büyük dayanağımız olan ihracatı da tehdit ediyor.
Sözün özü; gelir adaletsizliğini düzeltme işi için daha uzun yıllar beklememiz gerekiyor.