Herkesin gözü kulağı dolarda.
Nedenler farklı farklı olsa da toplumun ekonomik barometresi olarak dolar öne çıkmakta artık.
Eğer dolar yükseliyorsa kriz işareti olarak algılanıyor genelde.
Düşüyor veya istikrarlı kalıyorsa sakin ve güvenli bir ekonomiden bahsetmek mümkün oluyor vatandaşın bakış açısına göre.
Ancak bu tablo düne kadar böyleydi.
Şimdi toplumun çok geniş kesimi dolar yükselsin diye dört gözle bekliyor!
Yani yarattığı negatif etki umursanmıyor.
Üstelik bu beklenti içinde olanların büyük bir bölümünün cebinde bir doları dahi yok.
Peki niye bu döviz merakı?
Çok kritik bir söz sarf edildi seçimler öncesinde.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, asgari ücretin temmuzda 500 dolar civarında olacağını ifade etti.
Hal böyle olunca herkes dolar hesabı yapmaya başladı doğal olarak.
Sanki Türkiye’nin para birimi dolarmış gibi cebine maaş olarak girecek doların değeri ile çok fazla ilgilenmeye başladı vatandaş.
Her şeyden önce bu vaat stratejisinin ve de vatandaşın yaklaşımının ciddi bir hata olduğu net biçimde ifade edilmeli!
Çünkü Türkiye’nin para birimi TL’dir.
İkinci bir para biriminin devrede olması ve ona göre tüm davranışların sergilenmesi ciddi problemler yaratmakta.
Üstelik dövizdeki her bir kuruşluk artışın enflasyon olarak geri döndüğü ve fiyatları tırmandırdığı gerçeği unutulmamalı.
Aynı zamanda daha gerçekleşmemiş olan ücret artışlarının maliyet kalemi olarak fiyatlara, etiketlere yansıtılmaya başlandığı gerçeği de dikkate alınmalı!
Erken zamanda ve dolar bazlı olarak ifade edilen asgari ücret ayarlaması enflasyonu şimdiden özellikle de fırsatçılar üzerinden tetiklemiş durumda.
Vatandaşın neredeyse doların çıkışını kutlayacak hale gelmesi psikolojik açıdan sağlıklı değil bu tablo itibariyle.
Ancak açıklandığı dönem itibariyle geçerli olan kura göre 9 bin 750 lira civarında bir rakama denk geliyordu yeni asgari ücret. Seçim sonrasındaki kur artış hızı ile bugün itibarıyla 10 bin 500 TL’ye dayanmış durumda!
Ve ortalama artış hızı korunduğunda temmuz başında muhtemelen 11 bin 500 lira civarına gelmiş olacak.
Ama asıl önemli olan hükümetin hangi kuru dikkate alarak bir ayarlama yapacağıdır.
Ya da daha gerçekçi ve doğru bir yaklaşımla TL bazlı bir ayarlama tercih edilmelidir. O da ilk 6 aylık enflasyon ve refah payı şeklinde olmalıdır.
Yani vatandaşı dolar bazlı maaşa alışmaktan alıkoymak şart!
Bu durumda yüzde 18 – 20 düzeyindeki ilk 6 ay enflasyonuna yüzde 4 – 5 civarındaki ilk yarı milli gelir artışı eklemlenmeli refah payı olarak. Neticede yüzde 23 – 25 civarında bir zam gelme ihtimali mevcut görünüyor.
Bu da net asgari ücret olarak yaklaşık 10 bin 50 liraya denk gelmekte.
O da iyimser tahminle. Ufukta yerel seçim olmasa bu rakamlar telaffuz edilmezdi bile!
Google aramalarında son haftalarda daima ilk 10’da yer alan asgari ücret zammı ve emekli maaşı soruları vatandaş duyarlılığını göstermekte. Dolayısıyla siyasilerin bu hassas konuyu es geçmesi biraz zor!
Ancak yöntem bilmecesi hala gündemde.
Mesela emekli maaşı rutin enflasyon farkı ile artacak. Ancak bir de vaat edilen ve maaş düzeyine göre kademeli refah payı eklenmesi söz konusu olacak.
İşte burada da maaş dilimlerine göre refah payı oranları hala bilmece.
Bu ciddi soru işaretlerine dair yanıtları Google da bilmiyor!