Durum olağanüstü.
Büyük bir felaket, olağanüstü bir tablo ortaya çıkardı.
Ve 10 ilimizi kapsayan felaket alanında OHAL ilan edildi doğal olarak.
Ama olağanüstü bir ruh hali memleketin kalanına da hakim.
Çünkü bir travma sürecinden geçmekte tüm Türkiye!
Ancak hızlı bir normalleşmeye de hepimizin ihtiyacı var.
Yüksek bir motivasyonla yaraları sarabilmek için koşulları normalleştirmek üzere adımlar atmak gerekiyor.
Ama bu süreçte kendince bir hakimiyet kuran karmaşa ilginç manzaraları karşımıza çıkarıyor.
Mesela 6 Şubat günü acı haber geldiği anda kapatılması gereken Borsa İstanbul neredeyse 3 gün boyunca açık kaldı.
Milyonlarca yatırımcının zarara uğradığı açık. Olağanüstü koşullarda herkesin aklı deprem bölgesindeyken işlem yapmanın ne kadar mantıksız olduğu açık seçik ortada çünkü!
Üstelik birebir deprem bölgesinde yaşayan 380 bin civarındaki yatırımcının açıkça hakları gasp edildi o süre içerisinde!
Ayrıca bölge firmalarından BİST’te işlem görenlerin uğradığı haksızlık da belli.
Ve 15 Şubat itibarıyla Borsa İstanbul tekrar faaliyetlerine başlayacak.
Ancak “Ne kadar hazırız?” sorusu belirsizlikler içeriyor.
Çünkü borsa açıldığında benzer bir ruh halinin panik halinde işlemlere yansıma ihtimali güçlü.
Net ve kesin tedbirler alınmadığı takdirde açılışın olumlu sonuç vermesi beklenemez!
İşlem yapılan günlerdeki zararı telafi edecek bir formülün öncelikle düşünülmesi şart görünüyor.
Diğer taraftan da özellikle moral motivasyonu yükseltecek destek alımlarının belirgin firmalar tarafından yapılması mümkün.
Bu yönde teşvik sağlanması ilerideki kazançları şimdiden öne çıkaracaktır.
Açıkçası Borsa İstanbul’da bundan sonra izlenecek strateji çok önemli bir ekonomik, sosyal ve siyasal gösterge olmaya da aday görünüyor!
Öte yandan açık olması gerekirken kapatılan üniversiteler ayrı bir gösterge haline gelmiş durumda bile.
Pek çok bölümün uygulamalı olduğu dolayısıyla da laboratuvar, atölye ve benzeri ortam koşullarında eğitim öğretimin yapılması gerektiği aşikar.
Mesele sadece tıp ve benzeri sağlık alanıyla sınırlı olacak bir mesele de değil!
Çok sayıda mühendislik bölümlerine sahibiz. Meslek yüksekokulları keza yine muhakkak ki somut yüz yüze eğitim verilmesi gereken kurumlar niteliğinde.
Fen bilimlerinin kaçınılmaz uygulama ihtiyacı ortada.
Sosyal bilimlerin dahi belli dersleri de aynı çerçevede değerlendirilmeli. Çünkü sınıf ortamındaki bilgi paylaşımı sosyal iletişim özellikle de belirgin ödev çalışmalarının yapılmasının yerini hiçbir şey tutamaz!
Online eğitimde pandemi döneminde ciddi bir verim alınmadığını öğrenciler de söylüyor akademisyenler de.
Özetle bakıldığında KYK yurtlarının kullanabilmesi için en az bir dönem gibi görünen bir fedakarlık tüm üniversitelilerin sırtına yıkılmış durumda. Oysa ki kalkınmanın dinamik gücünü akademik kurumlar oluşturmakta.
KYK yurtları ile ekonomik bir kazanç sağlanmaya çalışılmış olsa da uzun vadedeki kayıpların ne yazık ki daha ağır olma ihtimali fazlasıyla var!
Eğitim dünyasının içindeki biri gözlemlerim üniversite öğrencilerinin bu durumdan hiç de memnun olmadıkları yönünde.
Daha da önemli bir kaygı var. Online sadece bu dönemle sınırlı kalacak gibi görünmüyor.
Çünkü depremzedelere vaat edilen konutların teslimi en az bir yıl sürecek.
Dolayısıyla 2023-2024 eğitim yılının en az bir döneminin de online olma ihtimali doğmuş durumda!
Neticede akademik kayıp kolayca kapatılacak olmaktan çıkacak bu ihtimal hayat geçerse.
Sözün özü; yüz yüzde eğitim için bir an önce formül aranıp bulunması gerekiyor.