Memleketin dövize ihtiyacı var.
Nedeni basit.
Kazandığımız döviz harcadığımız dövize yetişmiyor bir türlü!
Yani meşhur adıyla cari açık belası dikiliyor karşımıza… Üstelik de bir yığın kısa ve uzun vadeli dış borç var döndürecek.
Bu atmosferdeki netice ise TL’nin değer kaybına zorlanması. Yani döviz kurunun yükselerek enflasyon üzerinden vatandaşın alım gücünü hırpalaması!
Döviz borçlanmasının giderek daha pahalı hale gelmesi ve bir tür gizli vergi gibi karşımıza dikilmesi…
Kuru tutmak için yeterince döviz rezervinin olmadığında ise faturayı yükselen faizlerle ödemek zorunda kalıyor bu kez sade vatandaş.
Kısacası döviz kaynaklı döngüsel krizlere girip duruyoruz neticede!
Dolayısıyla bu kısırdöngüyü kırmadığımız sürece iki yakamız kolay kolay bir araya gelmez.
Kalıcı bir başarı ise ithalatı azaltıp ihracatı artırmakla mümkün görünüyor.
Bugünden yarına olacak bir süreç olmadığı ise aşikar. Yani bir an önce yerli üretim ve ihracatı önceleyen politikalara geçmek gerekiyor!
Özellikle de ihracatçının rekabet gücünü artıracak formüllerin ivedilikle sahaya sürülmesi şart.
Ancak özellikle son bir yıldır ihracatçının eli kolu hayli bağlı biçimde rakipleriyle mücadele etmek zorunda kaldı.
Bir yanda yüksek maliyet baskısı diğer yanda düşük kur hırpaladı ihracatçıları.
Uygun koşullu finansa erişim ise bir başka bela olarak dikildi karşılarına!
Ve bu süreçten etkilenmeyen sektör kalmadı. Ama özellikle emek yoğun ve fiyat duyarlılığı olan tekstil ve konfeksiyon gibi sektörler daha ağır bir yara aldı.
Seçimlerin ardından değişen para politikası ile birlikte bırakılan kurlar ise henüz ciddi bir artık etki yaratmış görünmüyor maalesef!
Taze açıklanan haziran ayı rakamları birkaç etkenden dolayı zayıf bir performans sergiledi.
Peki ya bundan sonra neler olur ihracat dünyasında?
Yanıt için öncelikle hazirana ait rakamların nasıl bir manzara çizdiğine bakalım.
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe’nin ifadesiyle “Geçen yılın aynı ayına göre yüzde 10,5 eksideyiz. 2023’ün ilk yarısını geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,8 ekside kapattık. Son 12 aylık ihracatımız ise 251,9 milyar dolara ulaştı”.
Özetle haziranda ve ilk 6 ayda geri viteste görünüyor ihracat dünyası! Ve yıllık 265 milyar dolarlık hedefin de bir miktar uzağındayız.
Peki niye eksideyiz?
Haziran ayında parite etkisinin 279 milyon dolar lehimize olmasına rağmen kaydedilen düşüşte kısmen depremsellik etkisi kendini gösteriyor. Ve kısmen de uzun bayram tatilinin dayattığı takvim etkisi var bu gerilemede.
Yani biri doğal bir süreç. Diğeri ise takvim kaynaklı baz etkisi.
Deprem kaynaklı ihracat kaybının telafisi biraz daha zaman alacak ne yazık ki! Tatil faktörü ise hemen temmuzda lehimize dönecek pozitif baz etkisi ile. Çünkü 2022’de Kurban Bayramı temmuz ayındaydı. Bu yıl ise haziranda.
Yani ikinci yarıyılda öncelikle baz etkisi, ardından da kur etkisi artı değerde ihracat rakamlarını karşımıza çıkaracaktır!
Ve elbette ki deprem yaraları sarıldıkça ek bir katkı gelecektir.
Ancak şu da bir gerçek ki; ihracatçının tek derdi döviz kurları ve takvim etkisi değil. Yapısal birçok sorun var. Ve dış pazarlardaki rekabet de giderek keskinleşiyor.
Küresel ekonomi de yüksek enflasyon ve faiz oranları nedeniyle eski hızında değil.
Dolayısıyla zor bir yıl yaşamaya devam edecek ihracatçımız!
Kısmen pozitif tarafta sayabileceğim gelişme ise ihracatın lokomotif kentlerinden Bursa’nın bütün handikaplara rağmen nispeten olumlu performans gösterme çabasında olması.
Henüz ikinciliği Kocaeli’nden geri alamasa da Bursa’nın haziran ihracatı umut verdi. Bir milyar 515 milyar dolarlık ihracat rakamı 2022’nin haziranına göre sadece yüzde 2,9 düşüş kaydetti! Ama Türkiye ortalamasından 7,6 puan daha iyi bir performans bu.
Negatif takvim etkisine rağmen mayısa oranla yüzde 5,6’lik artış ise yukarı yönlü trendin habercisi. Ve ilk 6 ayda da yüzde 2,9 seviyesinde bir büyüme söz konusu Bursa’nın ihracatında.
Kısacası çok büyük beklentiye girmemekle beraber Bursa’da işler daha iyiye gidecek gibi görünüyor.
Yine de tekstil ve konfeksiyonun hala ekside olduğunu unutmayalım!