Ekonomik hayatımız son yıllarda hayli depresif günlere şahit oluyor.
Çok geriye gitmeyelim.
Ağustos 2018’de Rahip Brunson kriziyle tetiklenen negatif olaylar zinciri pandemi, savaş, küresel enflasyon krizi ve en sonunda da deprem felaketi gibi kötü sürprizlerle ekonomiyi sarstı.
Adeta nefes aldırmayan kriz serisi ile boğuşuyoruz! Tam birini atlatıyoruz derken bir yenisi vuruyor.
İstikrar kavramını yaşamanın çokça mümkün olmadığı zamanlardan geçiyoruz kısacası.
Neticede uzun yılların yorduğu bir ekonomi ile 2023’e girdik.
Ama en azından bir parça umutla girmiştik yeni yıla.
Neden mi?
2022’yi kasıp kavuran enflasyon canavarı az da olsa dizginlenme havasına girmişti.
Döviz kurları yoğun atakların ardından durulmuştu bir süreliğine…
Alım gücündeki tahribatı tam olarak gidermese de yüklü sayılabilecek asgari ücret zammı da umutları tazeleme fonksiyonu görmüştü.
Ve…
Seçim yılının vatandaşa yansıyacak olan paketlerle gelen parasal genişleme de büyüme yönünde umutları parlatmıştı yeniden.
Keza öncü makro göstergeler de bu manzaranın devamını teyit eden havada gelmişti ocak ayında!
Özellikle de üretim verileriyle güven endeksleri hiç olmazsa 2023’ün ilk yarısında suların durulabileceğine işaret ediyordu.
Ancak manzara yine hesapta olmayan ve ne yazık ki on binlerce cana mal olan bir felaketle değişti.
11 ilimizi doğrudan ve ülkenin kalanını da dolaylı olanak vuran depremlerin ekonomik faturası henüz netleşmiş değil. Tahminler çeşitli. Ve dolaylı ekonomik kayıpların tespiti zaman alacaktır.
Ancak, Şubat ayı ortası itibarıyla anket ve inceleme süreçleri tamamlanan öncü veriler ilk etkiyi kısmen de olsa gözler önüne serdi.
Deprem bölgesine ait durum çok az yansıdığı imalat sanayinde Kapasite Kullanım Oranı bir önceki aya göre 0,1 puan azalarak yüzde 75,7 seviyesine indi.
Yani üretim artışı durmuş durumda. Üstelik bu veride depremin negatif yansıması henüz düşük oranda görünüyor!
Diğer taraftan sanayicinin gidişata dair görüşlerini yansıtan Reel Kesim Güven Endeksi bir önceki aya göre 0,7 puan artarak 102,4 seviyesinde gerçekleşti. Ancak, mevsimsel etkiler arındırıldığında güven oranı yüzde bir azalmakta!
Ve gidişata dair kritik bir veri ise İktisadi Yönelim Anketi’nde depremden etkilenen 11 ilde bulunan firmaların ağırlıklı yanıtlanma oranı yüzde yüzde 87’den 61,1’e geriledi.
Yani hem kapasite kullanımı hem de reel kesim güvenine ilişkin değerlendirmelerin bir bölümü deprem öncesine ait. Hem de afet bölgesinde katılım doğal olarak büyük oranda düşürmüş deprem sonrasında!
Dolayısıyla açıklanan rakamlar sanayideki mevcut durumu ve geleceğe dönük bakışı fazlasıyla eksik yansıtmakta.
Aynı manzara sektörel güven endekslerinde de görünüyor.
Şubatta eğilim anketlerinin yüzde 42’si deprem öncesi cevaplanmış! Yaklaşık yarıya yakın değerlendirme boşa gitmiş kısacası.
Buna rağmen güven endeksi şubat ayında bir önceki aya göre; hizmet sektöründe yüzde 2,2, perakende ticaret sektöründe yüzde 2,4, inşaat sektöründe ise yüzde 3,6 azaldı.
Eksik verilere karşın beklentiler hiç de iyimser değil.
Görünen o ki 2023 de düşük büyüme yüksek enflasyon sarmalına kapılmak üzere!
Sözün özü; acil ve çok yönlü tedbir şart.