Alım gücü malum. Dipte…
Enflasyon hırpaladıkça hırpalıyor.
Vatandaş da eriyen alım gücünü seyretmekle meşgul.
Memurlar, ücretli çalışanlar ve emekliler yani toplumun büyük çoğunluğu yaklaşık bir yıldır hayli sıkıntılı bir süreçten geçiyor!
Öte yandan geliri olmayanların yani işsizlerin halini tarif etmek ise çok zor.
Ateş düştüğü yeri yakar neticede!
Kısacası Türkiye adına geniş kesimleri ilgilendiren tek bir konu var. Hayat pahalılığı kaynaklığı geçinme sorunu.
Haliyle gözler yılbaşında yapılacak zamlara çevrilmiş durumda. Yani temelde asgari ücret zammı ve emekli maaş zamlarının ne olacağı hayati bir önem kazanmış vaziyette!
Memur maaşlarının zam formülü belli. Ama sürprizlere açık bu cephedeki maaş artışlarının geleceği de.
Çünkü devletin zirvesinden gelen açıklamalar heyecan uyandıran cinsten.
Yıl başında tüm ücretlerle ve maaşlarda yüksek oranlı artış için kamuoyunda bir beklenti oluşturulmuş durumda!
Peki ne olacak zamların hali?
Seçim yılının bir nimeti olacağı kesin. Ama hangi düzeyde?
Kritik soru bu.
Öncelikle her kesim gelir artışından eşit ölçüde nasiplenmiyor! Emekliler sadece enflasyon farkına razı olurken çalışanlarda refah payı da kendini göstermekte. Ve genelde enflasyonun birkaç puan yukarısı zamlar gelmekte.
Ama unutmayalım ki bu kez resmi enflasyonla vatandaşın hissettiği enflasyon arasında da hissedilir bir fark var.
Dolayısıyla tüm kesimlere bu farkı kapatacak bir iyileştirme yöntemiyle yaklaşmak şart!
Böyle bir hazırlık olduğuna dair haberler geliyor aslında. Ama boyut henüz net değil.
Asgari ücret konusunda işveren kesimi bile şimdiden bir hazırlığa girişmiş durumda. Endişeler var. Ancak iş dünyası örgütlerinin bir bölümü üyelerini enflasyon üzeri bir artışa hazırlayacak mesajlar vermeye başladı bile!
Örneğin İSO Başkanı Şekib Avdagiç, 2023 yılı asgari ücretinin enflasyonun birkaç puan üzerine eklenecek bir refah payı ile uygulanmasının doğru olacağını söyledi.
Birkaç puan kavramı geçmiş dönem kayıplarının ne oranda telafi edilebileceğini net göstermekten uzak ne yazık ki!
Ancak ortaya çıkan net bir manzara var. O da enflasyon üstü zam konusunda mecburi bir konsensusun oluştuğu.
TÜFE üstü nasıl bir oran olacak meselesi ise henüz netlik kazanmaktan uzak. Tabi ki önce ikinci 6 ayın TÜFE rakamı ortaya çıkmalı.
İlk 6 ayda yüzde 42 seviyesindeki enflasyon rakamına karşın asgari ücrete yüzde 30 zam yapılmıştı. Yani oradan gelen bir alacak söz konusu.
Üçüncü çeyrekte yüzde 7’lik toplam enflasyonun ardından son çeyrekte yüzde 10 -12 aralığında bir TÜFE’nin gelmesi kuvvetle muhtemel!
Yani yüzde 17 – 19 bandında bir ikinci yarı yıl enflasyonu bekleniyor. İlk yarıyıldan kalan 12 puanla birlikte yüzde 29’a ulaşabilen bir enflasyon farkı asgari ücret zammının içinde olmak zorunda.
Muhtemel bu oran refah payı ile birlikte en az yüzde 35 olarak zam kapsamında kendini gösterecektir. Hatta oy devşirme potansiyeli açısından yüzde 40 – 45 dahi öne çıkabilir. Bu durumda 7 bin 500 ile 8 bin lira aralığındaki bir asgari ücreti görmemiz zor olmaz!
Yani hayli iddialı rakamlar söz konusu ücretler adına.
Ancak emeklilerin durumu bu kadar iyimser değil. İki milyon emeklinin 3 bin 500 TL gibi bir maaşa razı olduğunu dikkate aldığımızda TÜFE farkının hiçbir şey ifade etmeyeceği net biçimde görülür.
Çünkü emeklilere yapılan zamlar bir refah payı içermediği gibi reel enflasyona göre de düzenlenmiyor.
Yani ikinci 6 aydaki yüzde 19 civarı olan zamma razı olmak durumundalar. Bu da en düşük maaşı 4 bin 200 lira civarına çıkarır. Ancak bu rakamın yetersizliği ortada!
Keza diğer maaş kategorileri için de çok düşük bir oran söz konusu.
Kısacası yılbaşında enflasyon üstü bir zamma yani bir iyileştirmeye kesinlikle ihtiyacı var emeklilerin.
Umarız ki yaratılan beklenti ortamı “dağ fare doğurdu” dedirtmez!
Yapılması kuvvetle muhtemel olan iyileştirme sembolik bir özellik taşımaz.
Sözün özü; emekliye de artık piyango vurmalı.