İki kritik veri açıklandı.
Yılın ikinci yarısına dair ilk göstergeler de karşımıza çıkmış oldu.
Ekonomiyi ve toplumu farklı açılardan ama çok yakından ilgilendiren enflasyon ve ihracat cephesindeki gidişat hayli önemli.
Peki neler oluyor enflasyon ve ihracatta?
Öncelikle herkesi doğrudan vuran enflasyon canavarının durumuna bakalım!
TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon yani TÜFE yüzde 79,6 seviyesine çıktı. Aylık enflasyon ise yüzde 2,37 düzeyinde gerçekleşti.
Böylece yıllık tüketici enflasyonu 1998 yılından bu yana en yüksek düzeyine çıkarken bazda yükseliş serisi 14. aya ulaştı!
Yani 14 aydır soluksuz bir yükseliş var. Ve vatandaşın sırtındaki yük de alım gücü düşerken günden güne artmakta.
Bunu TÜİK verileri söylüyor. Vatandaşın hissettiği yük ise bu rakamların da ötesinde ne yazık ki!
Ama resmi rakamlar bile canavarın ulaştığı vahim boyutu gözler önüne sermeye yetiyor.
Peki bundan sonra ne olur?
İki önemli gösterge yükselişin hala gündemde olduğunu söylüyor.
Çekirdek enflasyon yüzde 61,69’a yükselmiş durumda. Yani enerji, gıda, alkol, tütün ve altın dışı enflasyon bu seviyeye çıktı. Ama asıl enflasyon da enerji ve gıda ile geliyor!
Yıllık gıda enflasyonunun yüzde 95 ulaştırma enflasyonununsa yüzde 120 olması net bir gösterge.
Ve üstelik onların da durulmaya niyeti yok henüz.
Keza üretici fiyatları da TÜFE’nin rahatlamasına izin verecek bir boyutta değil.
Üretici fiyat endeksi temmuzda bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 144,61 arttı çünkü! ÜFE’deki aylık artış ise yüzde 5,17 olarak kaydedildi.
Ayrıca dolaylı bir etki de reel faiz daha doğrusu negatif faiz cephesinden geliyor.
TÜFE ile politika faizi arasındaki makas 65,6 puanla rekor seviyeye çıktı!
Haliyle yabancı sermaye girişi konusunda umutvar bir tablo yok karşımızda. Yabancılar niye mi önemli? Dövize ihtiyacımız var. Ama yeterli dövizi kazanamıyoruz. Daha doğrusu ithalat faturası bizi yakıyor! Sonuçta kurlar yükseliyor ve enflasyonu tekrar körüklüyor.
Neticede sıcak para lazım. Ancak mevcut ortamda gelmesi çok zor. Hem rekor negatif reel faiz hem de yüksek risk primi çok ciddi engeller olarak durmakta.
Çare mi?
Faiz politikası değişmez ve yabancıya da yatırım için güvenli bir ortam sağlanmadığı sürece tek çare yüksek ihracat gelirine odaklı.
Çünkü kısa vadede ithalat faturası düşecek gibi durmuyor küresel enflasyon kaynaklı nedenlerle!
İhracatın ithalata olan bağımlılığı da bir handikap aslında. Ama döviz getirdiği sürece ihracatın gözbebeğimiz olması şart.
Peki ihracat ne durumda?
Ticaret Bakanlığı verilerine göre, temmuz ayında ihracat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 13,4 oranında artışla 18,6 milyar dolara çıktı. İthalat ise aynı dönemde yüzde 40,8 artışla 29,1 milyar dolara yükseldi.
Yılın ilk 7 ayında ise ihracat yüzde 19,1 artışla 144 milyar 417 milyon dolar, ithalat da yüzde 40,7 artışla 206 milyar 399 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Sonuç…
Temmuzda aylık rekor kırılsa da artış hızı ortalamanın epey altında kaldı! Ve tek haneye yaklaştı artış hızı. Buna karşınsa ithalattaki patlama dış ticaret açığını temmuzda yüzde 144 artırdı.
Ve ne yazık ki hem parite desteğimiz yok. Hem de Avrupa gibi kritik pazarlarda daralma endişesi had safhada!
Sözün özü; ihracatçıya kısıtlama yerine destekle yaklaşmak zorunda ekonomi yönetimi.
Yoksa elindeki en ciddi döviz kapısı da eskisi gibi açık olmayabilir.