Faizde kritik bir dönemeçteyiz.
Kapitalizmin vazgeçilmesi faiz yine başrolde.
Enflasyon canavarına karşı tüm dünya faiz silahına sarılmış durumda.
Her ülke faiz artışı yarışına girdi enflasyonu frenlemek için.
Tabii ki burada Türkiye’nin artış trenine binmeye hiç meraklı olmadığını da hatırlatmakta fayda var!
Tam tersine faiz indirmek için fırsat kolluyor ekonomi yönetimi.
Ancak bu ortamda paradoksal olarak piyasa faizleri yükseliyor.
Küresel çaptaki tabloyu düşündüğümüzde TL’nin değer kaybı da normal görünüyor. Çok yüksek enflasyon ortamında eksi reel faiz vermenin, yüksek cari açık ve borçluluk ortamında döviz girdisinin yetersizliği ile buluşması çok zor günleri karşımıza çıkarmakta!
Müdahale olanakları ise parasal cephede sınırlı görünüyor.
Çünkü…
Merkez Bankası’nın brüt rezervi 100 milyar doların altına inmiş durumda.
Net rezerv ise 6 milyar dolar civarında.
Buna karşın bankalardaki döviz tevdiat hesapları kısa bir molanın ardından yine artıyor.
Kısa vadeli dış borç da 182 milyar dolara dayandı.
Yani döviz talebi yükseliyor.
Haliyle kurlar üzerinde yükseliş baskısı oluşmakta! Kısa vadede en kısa çözüm faizi artırarak sıcak parayı çekmektir.
Ancak, böyle bir olasılık mevcut yaklaşımlar itibarıyla ufukta görünmüyor.
Bugün yani 21 Temmuz’da gerçekleşecek olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısına dönük de umutvar bir bakış da yok piyasalarda bu nedenle. Hiç olmazsa sıkı para politikasına dair bir mesaj gelir mi toplantısı sonrası gelen açıklama metninde?
Pek sanmıyorum.
Yani Türkiye’nin faiz politikasında bir değişim beklemek sürpriz olur.
Buna karşın kuru ve küresel ekonomiyi doğrudan etkilen faiz kararları önümüzdeki bir haftanın ana gündemini oluşturuyor.
Önce bizim TCMB sahne alacak. Ancak o tarafta etkin bir gelişme olması fiyatlanmıyor. Fiyatlanan bugün Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) alacağı karar.
Yani ECB faiz artıracak. O kesin. Ama ne kadar artıracak?
O biraz belirsizdi. Bir miktar piyasalarda oynaklığa yol açtı son birkaç gün.
Euro/dolar dipten yükselişe geçti.
Ancak, Rus gazı ile ilgili umutvar haberlerin gelmesi sonrası belirsizlik azaldı! Ağırlıklı beklenti 25 baz puanlık bir faiz artışına odaklandı.
Peki bu artış ne getirecek?
Neredeyse hiçbir şey!
Çünkü pratikte neredeyse sıfır anlamındaki bir faiz oranından söz ediyoruz. Avrupa’daki enflasyon kolayca düşecek cinsten değil.
Dolayısıyla zaten fazlasıyla satın alınmış olan 25 baz puanın pek bir esamesi okunmaz.
Ama ECB Başkanı Lagarde’ın yapacağı açıklamalar gelecek adına barındırdığı ipuçları oranında etkili olacaktır piyasalarda!
Çok geç kalınmış faiz artışının bedelini Euro’nun bir dolardan daha değersiz hale gelmesi ile gözlemlemiştik. Haliyle ECB yönetimi daha cesur sözlerle güven vermeye çalışacaktır.
Ancak, ciddi durgunluk sinyalleri yine yavaş adımları dayatma durumunda olduğu için Avrupa adına köklü bir politika değişikliğini beklemek çok zor.
Kısacası Euro’nın zayıf seyrini destekleyen bir atmosfer söz konusu. Ve ne yazık ki bu manzara Türkiye’nin aleyhine!
Bize gerekli olan düşük dolar yüksek Euro oysa ki.
Merkez bankaları adına asıl aksiyonu ise gelecek çarşamba Amerikan Merkez Bankası Fed, sahne alarak gerçekleştirecek.
Okkalı bir faiz artışı kaçınılmaz. Yani en az 75 baz puan artıracak faizi Fed yönetimi.
Fed Başkanı Jerome Powell’in verdiği mesajlar da ayrı fiyatlanacak elbette. Eğer sürpriz olur da 100 baz puan artırım olur ya da Powell şahin konuşursa haliyle bu tablo dolara değer ekstra kazandıracak!
Ancak, Amerikan ekonomisinin durgunluğa girme yolunda adımlar attığına dair işaretler, faizde çok da rahat artışların gelmesinin zor olduğunu söylüyor.
Yine de doların gücünü koruması kaçınılmaz. Euro/dolarda birin altı seviyeler yine görülebilir. Ama kısa vadede 1,035’e doğru da zaman zaman atak olacaktır.
Dolar/TL açısından fiyatlama zaten büyük oranda gerçekleşti. Ancak yüksek risk primi kuru 17,80 seviyesine doğru itebilir!
İyimser senaryoda ise 17,35’e doğru çekilme söz konusu.
Tabii ki bu öngörüler normal koşulladaki kısa vadeli tahminleri içermekte.