İş dünyası endişeli.
Endişenin temel kaynağı hesap kitap tutturamamak.
Evdeki hesabın çarşıya uyma konusunda inat ettiği günlerden geçmeye başladık çünkü!
Yani iş dünyasının en sevmediği kavram olan belirsizlik büyüdükçe endişeler de artmaya başladı.
Belirsizliğin iç ve dış kaynakları olması ise kısa vadede aşılması konusunda umut dağıtan bir görüntü veriyor.
Dıştan esen küresel enflasyon rüzgarlarına artan durgunluk işaretlerinin eklenmesi özellikle ihracatçı sanayicimizin önünü görmesini fazlasıyla engelliyor! Görünen kısım ise pek umut verici değil.
İçteki yüksek maliyet artışlarıyla birleşen dıştaki talep daralması gelecek adına iyimser olmayı haklı olarak engellemekte.
Özellikle enerji faturaları başta olmak üzere zıplayan maliyetlerin kontrolü hayli sıkıntılı bir hal almış durumda!
Finansal sıkıntılar, krediye erişim, döviz kurunun rekabetçilik sorunu gibi meseleler de madalyonun bir başka yüzü.
Bir de yaklaşmakta olan istihdam maliyetlerine dair belirsizlik bulutu bu manzaraya eklenince işverenlerin kara kara düşünmesi ve haklı olarak beklentilerini daha sıkça dile getirmesi kaçınılmaz oldu.
Mesela dün ardı ardına beklenti mesajları geldi.
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe döviz kurunun enflasyon oranında artması gerektiğine dikkat çekti. Ve TİM Başkanı Gültepe’nin dikkat çektiği bir başka konu da Merkez Bankası’nın Eximbank’a acilen fonlama sağlaması gerektiğiydi.
Yani ihracatçının döviz işlemlerinde de sıkıntısı var. Kurun rekabetçilik düzeyinde de!
Bir başka talep de TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’dan geldi. Turan, düşük faiz politikasının amaçlarının tekrar ele alınması gerektiğine dikkat çekerken enflasyona dair de “para politikasının yanı sıra, mali politikalar ve sektörlere dönük yapısal politikalarla ekonomimiz üzerindeki enflasyon kamburunu atmamız gerekiyor.” ifadesini kullandı.
Yani MB’nin düşük faiz politikasının pratikte olumsuz yan etkileri olduğuna dair bir kanaat var. Bir de enflasyonist ortamın kalıcı ve radikal çözüm gerektirdiği vurgusu dikkat çekiyor!
Bir de giderek artan asgari ücret ve EYT sıkıntısını hissediyor artık patronlar.
Çünkü iki ayrı ve belirsiz yük olarak bu iki kavramı ifade etmekteler.
Okkalı bir ücret artışının yapılacağı kesin. Ne de olsa seçim yılı!
Ve hızla eriyen gelirlerin de telafi edilmesi şart.
Bu çerçevede Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanmadan önce işçilerin, işverenlerin ve kamuoyunun beklentilerini tespit etmek üzere araştırma başlattı.
Türkiye genelindeki küçük, orta ve büyük ölçekli işletmeleri de kapsayacak bu araştırmada asgari ücret beklentileri tespit edilerek değerlendirilecek.
İşçilerin ve kamuoyunun beklentisi yüksek. En azından mutfak enflasyonunu aşan bir rakam zam olarak yansımalı!
Ama işveren kesimi de özellikle KOBİ’lerin yükü açısından kaldırılabilir bir asgari ücret artışı talep etmekte kendince haklı. Endişelerin odağında zorlaşan diğer koşulların yanında yüklü istihdam maliyetlerinin işçi çıkarma ya da firma kapanmalarına yol açabileceği yatmakta.
Dolayısıyla hükümetin orta yolu bulması hiç de kolay görünmüyor.
Çünkü aynı zamanda bir de 2023 itibarıyla bir EYT yükü binecek işverenin sırtına!
Emeklilik hakkını kullananların yoğun olacağı firmaların tazminat yük tam bir belirsizlik unsuru. İşte tüm bu kritik konuları patronları çatı örgütlerinden Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in önüne koydu dünkü yönetim kurulu toplantısında.
Sonucu zaman gösterecek ancak çalışma hayatında her kesimi ilgilendiren bu zorlu sürecin başarıyla yönetilmesi hayati önem kazanmış durumda!