Bankaların kafası karışık.
Kredi bulmakta bin bir güçlükle karşılaşan vatandaşın da!
Devletin de finans cephesinde istediği tabloyu oluşturmadıkça kafası karışıyor.
Kısacası Türkiye’de bankacılık alanında bir kısırdöngü manzarası oluşmaya başladı.
Çünkü gidişattan kimse memnun değil.
Mesela politika faizi yüzde 10,5 seviyesindeyken neredeyse yüzde 30 civarında faizle mevduat toplamak durumunda kalıyor bankalar bugünlerde.
Ve haliyle de mevduat faizleri yükseldikçe kullandırdıkları kredilerinde faizi yükseliyor!
Netice itibarıyla birkaç ay öncesine kadar yüzde 25 – 35 bandında olan kredi faizleri daha yukarıya hareketlendi.
Alt sınır yüzde 30’un üstüne çıkma durumuyla karşı karşıya özel bankalar adına.
Devletin beklentisi ise bankaların daha düşük faizle mevduat toplamaları ve bunun sonucunda da daha düşük faizle kredi kullandırmaları.
Çünkü nihai hedef vatandaşa bol ve ucuz kredi kullandırmak.
Kim hafta başında BDDK bankaları bu anlamda uyardı!
Daha yüksek faizle mevduat toplamalarının iyi olmayacağı mesajı verildi.
Yani bankalar vatandaşa daha uygun koşullu kredi sunmak zorunda bırakılma durumunda ekonomi yönetimi tarafından.
Ancak burada da bankaların itiraz seslerinin yükseldiğini görüyoruz!
Banka yönetimlerinden art arda gelen mesajlar bankacılık sisteminin serbest piyasa kurallarına göre işletilmekten uzak kaldığı yönünde birleşiyor.
Peki bu ne anlama gelmekte?
Bankacılar özetle serbest piyasa koşullarında kaynak yaratma ve bu kaynağı kullanarak kar elde ederek sermayelerini güçlendirme bazında gereken adımları atamadıklarından şikayetçi!
Türkçe meali;
Merkez Bankası’nın bankalara kullandırdığı politika faizi seviyesindeki kaynak yani yüzde 10,5’lik faizli kaynak, sektörün kaynak ihtiyacının ancak yüzde 20 civarına denk gelmekte. Dolayısıyla bankalar başta mevduat toplamak olmak üzere farklı yollarla kaynak yaratmak durumundalar.
Çünkü karlılıklarını sağlamanın temelinde uygun koşullarda buldukları parasal kaynağın kredi olarak bireylere ve kurumlara sunulması yatıyor.
Bu çerçevede kamu otoritesinin zorlayıcı adımlarla bankaları mümkün olduğu kadar TL varlıklarına yönlendirmeye çalışması, dövizden uzak durmaları konusunda tedbir almaları dikkat çekiyor. Tahvil alımı gibi cezalandırma yöntemlerinin dövize yönlenimi kırması anlamında kullanıldığına şahit oluyoruz!
Yani bankalar daha dar alanda top koştururken özellikle düşük gelirli devlet kağıtlarına yönelerek risk katsayılarını yüklenme gibi bir problemle karşı karşıya kalabilmekteler.
Bu çerçevede de giderek tıkanan bir süreç var. Bankalar mazeretleri sıralayıp çok zor koşullarda kredi kullandırıyor artık!
Haliyle toplumun her kesiminden kredi kanallarının tıkalı olduğuna ve borçlanma maliyetinin de giderek arttığına dair şikayetler geliyor.
Diğer yandan bakıldığında bankaların son 9 ay itibariyle karını 2021’in eş dönemine göre 5 kat artırdığını görüyoruz.
Hal böyle olunca hem kamu otoritesi hem de vatandaş bankalara isyan etmekte kendini haklı görüyor!
Dolayısıyla yüksek karlılıkların zor geçiş dönemlerinde fedakarlık opsiyonu yaratabileceği fikri belli bir kabul görebilir. Bu durumda bankalardan biraz daha esnek olmaları kredi musluklarını açması beklenebilir.
Ancak dayatma yoluyla tüm operasyonlarının sınırlanarak neredeyse birer kamu bankası haline getirmelerinin de uzun vadede ciddi riskler yaratacağı unutulmamalı.
Neticede bankacılarla devlet otoritesinin bir araya gelerek bir orta yol bulmaları hayati önemde!
Sözün özü; vatandaşın zor günleri atlatması ve bankaların sağlığının korunması için bir çözümün bulunması şart.