Asgari ücret hassas mesele.
Ülkenin yarısından fazlası bu kritik rakama göre yaşama tutunuyor çünkü.
Hatta yüzde 70’e yakını asgari ücrete yakın bir seviyede gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor!
Şu anda çalışanın eline geçen rakam 295 dolar seviyesinde.
Pek de gurur duyulacak bir rakam değil.
Üstelik aylardır yaşanan bir “kur tutulması” gerçeği de var Türkiye ekonomisinde.
Yani bu rakama bile ulaşmak için ödenen bir bedel var!
Ve reel enflasyonun ya da vatandaşın tarifiyle hissedilen enflasyonun oluştuğu noktanın yarattığı gerçek gelir kaybı ile yüzleşeme meselemiz var.
Kısacası asgari dediğimiz ve ne yazık ki son yıllarda toplumun büyük çoğunluğunu mahkum ettiğimiz ücret açlık sınırının da altında kalmış vaziyette
Şimdi nasıl bir telafi olur diye dert ediyoruz!
Aralık ayı boyunca ve de sonrasında da çokça konuşulacak ücret zammı.
Çünkü yapılacak zam, geçmiş dönem kayıplarını tam olarak telafi etmeyeceği gibi 2023’ün ilk aylarında tırmanışa geçecek aylık bazdaki enflasyonun tahribatı ile boğuşmak zorunda kalacak çalışanlar.
Yani çok özgün bir formül üretmek gerekiyor çalışanın hakkını tam anlamıyla teslim etmek ve enflasyona karşı korumak için.
Mesela 2023’te en az iki hatta 4 kez ücret artışı yapılması çok önemli bir koruyucu unsur olabilir!
Ve devletin de elini taşın altına koyarak sağlayabileceği farklı çözümler de mevcut.
Önemli olan çalışana gerçek anlamda nasıl bir ücretin verilmek istendiği.
Aşırı zayıf örgütlülük yani sendikacılığın kağıt üstünde kaldığı bir ülkede çalışan taleplerinin önemsenmesi pek mümkün değildir!
Ancak seçim zamanlarında oy kaygısı ile çalışanların hali önemsenmekte.
Şimdi yine aynı süreci yaşıyoruz.
Ama işverenler yani patronların devlet üzerindeki geleneksel üstünlükleri hala fazlası ile mevcut. Dolayısıyla onların ne düşündüğü asıl önemli olan!
Açıkçası işveren temsilcilerinin söylediği iki net konu var.
“Çalışanlar enflasyona ezdirilmemeli.” diyor patronlar.
Güzel bir söz. Ama hangi rakama göre.
İşveren TÜİK’in açıkladığı manşet enflasyonu benimsiyor.
Resmi manşet enflasyon ise hiç kimseye gerçekçi gelmiyor.
Ve ağırlıklı harcama enflasyon sepetinin büyük çoğunluğunu kapsamıyor.
Gıda, ulaştırma, kira ve enerji bazlı bir harcama sepeti var asgari ücretlinin.
Yani en azından bu kategorilerin dikkate alınması şart!
İşverenin bir diğer kriteri ise istihdamı koruyacak seviyede bir asgari ücretin verilmesi.
Yani ödenemeyecek bir rakamın işsizliğe yol açabileceği uyarısı yapılmakta.
Ücret yükü konusunda ciddi manada zorlanabilecek özellikle küçük işletmelerle konfeksiyon gibi istihdam yoğun sektörlerin kaygıları anlaşılabilir düzeyde.
Ancak, istihdam yükünü rahatlıkla kaldırabilecek firma sayısı da azımsanmayacak boyutta!
Bir de bölgesel bazda önemli farklılıklar olduğu unutulmamalı.
Asgari ücret görüşmelerine büyük olasılıkla yön verecek patronların kırmızı çizgi diye telaffuz ettikleri sihirli bir rakam var kendilerine göre.
İşveren 500 doların üstünü kesinlikle duymak istemiyor!
Mevcut kurdan 9 bin 320 TL’ye denk gelen bu rakam ilk bakışta kulağa hoş geliyor.
Ama 500 dolar işverenler için brüt asgari ücret anlamına gelmekte.
Dolayısıyla TL bazında 7 bin 200 seviyesini aşmayan bir net ücreti tercih ediyor patronlar!
Devletin destek mekanizması ile en fazla 8 bin civarına çıkacak bir rakama razı görünüyor işveren.
Belli ki pazarlık bu civarda geçecek. Biraz devletin bastırmasıyla birkaç yüz lira yukarıda bir gerçekleşme olur.
İşveren rekabetçilik elden gidiyor diye endişe eder. Ki kısmen haklı. Ama rekabetçilik sadece çalışanların sırtından sağlanamaz. Lütfen artık başka yollar için kafa yorsunlar.
Meşhur kg başı ihraç değerini artırmak gibi mesela.
Bir de haklı bir beklenti olarak dövizin artık yukarıya doğru bir miktar gitmesi şart. Ama istikrarlı bir şekilde!
Ocak ve şubatta büyük olasılıkla kurun kademeli biçimde bırakılmasına şahit olabiliriz.